Son kapıdaydılar.
Ne pusula kaldı, ne harita—
Geriye yalnızca kalbin derin sesleri,
Ve yürekte taşınan binlerce şiir…
Leyla göğe döndü yüzünü,
Cemil gözlerini kapadı.
Ve o an, zaman sustu—
Evren bile nefesini tuttu.
— “İşte burasıdır,” dedi Leyla,
“Kalbin en uzak noktası:
Dünyanın sustuğu yerde
İnsanın özü konuşur.”
Yol, hep içe doğruydu.
Ama bu bölüm,
tüm geçmişin yankılandığı kutsal bir oda gibiydi.
Ne bağırış, ne uğultu,
sadece huzur dolu fısıltılar...
Ve fısıltılar,
bir şiirin içinde saklanmıştı:
> “Kalbimle yürüdüm,
her dış yol içime çıktı.
Meğer gide gide
kendime varıyormuşum.”
Cemil, yılların yükünü
tek tek bıraktı yere.
Affetti, unuttu,
Ve nihayet kendini buldu.
Leyla sustu.
Cemil yazdı:
> “Kalbin en uzak noktası,
aslında en yakınmış.
Biz hep dışarı bakmışız,
oysa içimizdeymiş.”
Sessizlik çöktü.
Ama o sessizlik,
bir doğumun ilk nefesi gibiydi—
Yeni bir insanlık,
yeniden uyanan vicdan,
sonsuz merhametle yoğrulmuş çağ.
Leyla ve Cemil yürümüyorlardı artık.
Onlar olmuşlardı.
Kırık bir insanın tüm parçalarından
yükselen
bir ışık, bir umut.
Son sayfa sadece bir cümle taşıyordu.
Kalem titriyordu,
ama kelime sakindi:
> “Vardım.”
Kayıt Tarihi : 25.10.2025 00:13:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
KALBİN EN UZAK NOKTASI




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!