Kalbimin zindanlarına indim bu gece
Orada ne nemrutlar, ne Firavunlar gördüm
Dünya simsiyahtı gözlerinde
Hırslarından kan ter içinde kalmışlardı
Kabala masalının
İrin kokan mirasını paylaşmak için
Kendi aralarında kıyasıya dövüşüyorlardı.
Irkçı emperyalizmin pençesinde
Şovenlik ve kölecilik onların ruhlarına işlemişti
Düpedüz hastaydılar
Kalplerinin küf kokan zindanlarında
Aşka ayrılan ne zaman ve ne de bir kırıntı vardı
Halbuki ellerinde miydi
Bu dünyaya gelişleri ve ayrılışları
Elbette hayır
Ama onlar bunun farkında bile değildi.
Ellerinde olmayan bu nedenlerden dolayı
Yüzyıllardır birbirlerini katlettiler
Hiç bir zaman farkına varamadılar
Ve çözemediler
Aşkın huzur sunan gerçek şifrelerini,
Şimdi, ne naraları kalmış ne de isyankâr ruhları
Helak olup gitmişler bir çukura
Rüzgâr süpürüyor geride kalan pisliklerini.
Aslında kefenin ne cebi vardır ne de cepkeni
Bazı insanlar bunun farkındadır
Karnını doyurup sevindirler yetimi
Tükettiklerimizin dışında hiç bir şey bize ait değildir
Hepimiz misafiriz ey! insanoğlu
Bu zorunlu yol yolculuğunda,
Benim dediğin onca mülk
Sadece sana bir emanettir
Şu fani sürgün han diyarında.
Sevr dağı,Uhut dağı, Ararat ve Tur dağı
Sizler kim bilir kaç gerçeğe şahitlik ettiniz
Aklını para ile yontmuş Karunlar gördünüz
Nuh’a isyan eden evlatlar gördünüz
Şu köle ile eşit mi olacağım diyen
Ve böyle bir gerçeği
Reddediyorum diye kükreyen Ebu Leheb’ler gördünüz
Güllerin efendisinin kokusu daha ellerinden silinmemişken
Birbirine kılıç çeken Cemel’de kardeşler gördünüz
Aşkı saltanata tercih eden katil Yezitler gördünüz,
Aşkı inkâr edip
Bir tagut’un peşinden koşan şirkperestler gördünüz
Allah katında Musayı ve Harun’u mahcup eden
Altından bir buzağıya tapan sapkınlar gördünüz
Kalplerine sahra topları çevrilmiş çağdaş köleler gördünüz.
Kalbim, ah! aşksız yaralı kalbim
Sen sahipsiz ve başıboş değilsin
Yanık akşamların tüllenen duygularına kanma
Bakimgan sarayının emperyal firuze kubbeleri değildir özlenen hayat
Sen, kainat karşısında
Kavrulmuş çöllerin savrulmuş kum tanelerisin,
Kavisler içinde geçip giden ömrüm
Son bulunca küçük kıyametimle
İşte sen o zaman
Nasıl olsa her şeyi apaçık göreceksin.
Kalbim, ah! sensiz çağdaş kalbim
Aşkı tanımayan hiç bir felsefe mutlu edemez seni
Gönlü açık olanlar bilirler ki
Yaprak yaprak dökülür yıldızlar evrenin hazanında
Takati kalmamış kainat diz çöker o gün
O muhteşem aşk karşısında.
Akçay – Mayıs 2013
İbrahim YılmazKayıt Tarihi : 24.5.2013 00:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BU ŞİİRİN HİKAYESİ Tarihte olduğu gibi bugünde insanlığı birbirine kırdıran belli başlı temel öğeler vardır.Bunların en önemlilerini sıralar isek, ırkçılık, dinler arası farklı inançlar, mezhepçilik, sağcılık, solculuk gibi yapay beşeri sistemler ve insanı maddi ve manevi olarak her iki cihanda huzura ve esenliğe kavuşturacak olan hak ve hakikat cevherine karşı çıkan, hatta savaş açmış olan ateist felsefeler olarak sayabiliriz.İnsanlığı birbirine kırdıran bu açmazların dayandığı temel dayanak aşağıda hikayesini okuyacağınız kabala sapkın düşünce sistemidir. Bu sapkın düşünce sahipleri dünyada maddi olarak palazlanarak gizlice örgütlenmişlerdir.. Gücü elinde bulunduran bu sapkınlar kendi varlıklarını devam ettirebilmek için insanları sağcı, solcu, ırkçı, mezhepçi, kapitalist, sosyalist ve faşist gibi kamplara ve akımlara ayırarak ve birbirlerine kırdırarak ve dünyada genel ve bölgesel savaşlar çıkararak insanlığı ve yeryüzünü kendi kontrollerinde tutmuşlardr. Halbuki yüce Allah insanı sorumsuz ve başıboş yaratmamıştır.İnsanı akıl hazinesi ile en mükemmel bir şekilde yaratmış ve ona sorumluluklar yüklemiştir.Bu dünyadaki iyi ve kötü eylemlerinden dolayı insanın mahşer günü rablerine hesap vereceğini bütün ilahi kutsal kitaplarda ayetleri ile yüce Allah haber vermiştir.O zaman insan rabbinin emirleri doğrultusunda hayatına yapıcı olarak yön vermek zorundadır. Ve yüce Allah biz insanların hem bu dünyada ve hem de öbür dünyada mesut ve bahtiyar olmamız için tüm ilahi kitapların esaslı bir muhtevası olan yüce kitabımız Kur’anı kerimde açık ve seçik olarak bizlere emir ve yasaklarını kesin olarak bildirmiştir.Tüm insanlar ana rahmine düştükleri anda yüce Allaha iman edecek şekilde programlanırlar..Ve her doğan insan tertemiz ve İslam fıtratı üzerine doğar.Buluğ çağından itibaren almış olduğu yanlış materyalist eğitim sistemleriyle insanların iman genleri bozulmaktadır.Aklı olan hazineyi rabbinin yolundan gidecek şekilde maalesef insan kullanamamaktadır..Ve bu fani dünyanın süfli emellerinin kurbanı olarak ebedi dünyasını kaybetmektedirler.İşte burada akıl ve Kur’an çok önem arzetmektedir.Aklını, Allah ve Kur’an yolunda kullananlar her iki cihanda da gerçek huzura ve mutluluğa ulaşırlar, veya materyalizm’in inkarcı felsefesinin peşinden koşarak imanları zayıflar ve zamanla ebedi alemlerini kaybederler.. İNSANLARI MATERYALİST YAPAN VE ALLAH YOLUNDAN UZAKLAŞTIRAN SAPKIN BEŞERİ DÜŞÜNCELER KABBALA İsrail oğullarının diğer insanlar karşısında maddi ve manevi olarak üstün ırk olduğu tezi üzerine kurgulanmış Kabbala felsefesi Mö 4000 yıllarına kadar dayanır. XII. yüz yıldan başlayarak Yahudi gizemciliğini tümüyle etkisi altına almış olan ezoterik bir akımdır. Her zaman temelde sözlü bir gelenek olan Kabbala, İbranice’de sözcük anlamı olarak da “gelenek” karşılığını taşımaktadır. Gizemci deneyimlerin içerdiği olası kişisel tehlikelerden kaçınabilmek amacıyla, Kabbala öğretisine ve uygulamalarına inisiyasyon mutlaka bir önderin, bir yol göstericinin gözetim ve denetiminde gerçekleştirilmelidir. Her yönüyle gizemci bir öğreti olan Kabbala’nın, özünde Tanrı’nın Musa’ya aktardığı “ilâhî vahy” olan Torah’ın (Tevrat) yazılı olmayan gizli bilgilerini içerdiği ileri sürülmüştür. Yahudiliğin temel ilkesinin Musa yasalarına uyum olmasına karşın, Kabbala’nın insana doğrudan Tanrı’ya ulaşma yollarını sağladığı varsayılmıştır. Bu bakımdan Kabbala, bir çokları tarafından tehlikeli biçimde kamutanrıcı (panteist) ya da sapkın olarak nitelendirilen gizemci yaklaşımlar içeren emperyalist ve ırkçı bir dinsel boyutu Yahudiliğe katmıştır. MASONLUĞUN FELSEFESİ KABALA Masonluk felsefesi üzerinde de Kabala’nın etkisi yoğun olarak görülür. Bu konu masonik dergi ve kitaplarda üstü kapalı olarak anlatılır. Örneğin Amerikan masonluğunun yayın organı New Age dergisi, Kabala ile masonluk arasındaki bağlantıyı şöyle dile getiriyor: “Kabala, bilinç altının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerinin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk, onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür.” (New Age, sf.31) “Masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini Kabala’dan almışlardır. Amblemlerin pek çoğu da Kabala kaynaklıdır. Örneğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Chearé Ora’dan alınmıştır. Masonluğun, Kabala’nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde belirtilmiştir.” (La Kabbala, Henri Seronya) Türk mason kaynakları da bu bağlantıyı aynı çarpıcılıkta işlerler: MASONLUĞUN SAKLANAN YÜZÜ Bir kişi, internet sitelerinden veya gazete, dergi ve kitaplarda yapılan açıklamalardan masonları takip ederse, onların insancıl olduklarını ve iyiliğe hizmet ettiklerini zannedebilir. İlkelerini anlattıklarında, masonluğun faydalı ve gerekli bir dernek olduğunu düşünebilir. Ancak masonların kendi gizli kaynaklarını incelediğimizde karşımıza daha başka bir yapı çıkar. Bu kaynaklarda masonluğun, hükümetleri ve devletleri yok sayıp ülkeleri yönetmeyi, devrimler yapmayı hedefleyen, hatta masonik amaçlar uğruna göz kırpmadan savaşlar dahi çıkartabilen bir örgüt olduğu görülecektir. Bununla birlikte vurgulanması gereken önemli bir nokta da, çeşitli vaadlerle masonluğa dahil edilmiş bazı alt düzey masonların, örgütün bu faaliyet sistemine farkında olmadan dahil edildikleridir. Masonluk aynı zamanda, hakkında en çok soru işareti bulunan ve insanların merakını çeken konulardan biridir. Çünkü bu örgütün çalışmaları gizlidir, gerçek felsefesi ve amaçları hakkında da çok farklı yorumlar yapılmaktadır. Eski Mısır’dan Kabala’ya İsrailoğulları henüz Hz. Musa hayatta iken dahi Eski Mısır’da gördükleri putların benzerlerini yapıp onlara tapınmaya başlamışken, Hz. Musa’nın vefatının ardından daha ileri sapmalara kaymaları zor olmamıştır. Kuşkusuz tüm Yahudiler için aynı şey söylenemez, ama aralarından bazıları Mısır’ın putperest kültürünü yaşatmış, dahası bu kültürün temelini oluşturan Mısır rahiplerinin (Firavun büyücülerinin) öğretilerini sürdürmüş, bu öğretileri Yahudiliğin içine sokarak onu tahrif etmişlerdir. Eski Mısır’dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala’dır. Kabala da, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi, ezoterik (gizemli) bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, “Kabala, Tradition of Hidden Knowledge” (Kabala, Gizli İlmin Geleneği) adlı kitabında Kabala’yı şöyle tanımlamaktadır: KABALA’NIN GİZEMİ İsrailoğuları’nın Mısır’dan çıkışı, dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilebilir. Bundan tahminen 3.200 yıl önce gerçekleşmiş olan bu olay, günümüze kadar uzanan bazı akımların da çıkış noktasıdır. Bu konuda bize en güvenilir bilgileri veren kaynak ise, Allah’ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği son İlahi kitap olan Kuran-ı Kerim’dir. Kuran’da İsrailoğulları’nın Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkarak Firavun zulmünden kurtulmaları detaylı olarak anlatılır. Firavun, köle olarak çalıştırdığı İsrailoğulları’nı serbest bırakmaya yanaşmamış, ancak Allah’ın Hz. Musa’ya verdiği mucizeler ve Firavun kavmine gönderdiği felaketler karşısında zayıf düşmüş, İsrailoğulları da bu sayede toplanıp Mısır’dan bir gecede topluca göçe başlamışlardır. Ardından Firavun’un saldırısı gelmiş ve Allah Hz. Musa’ya verdiği mucizelerle İsrailoğulları’nı kurtarmıştır. SİYONİZMİN TARİHSEL KÖKENLERİ Siyonizm din dışı bir ideolojidir ve zaten onu zararlı, tehlikeli, yıkıcı hale getiren asıl neden de budur. Ancak Siyonizmin bir de Yahudi inançları içinde yer alan bazı kaynakları, öncülleri vardır. Bu yazımızda Tevrat’ın nasıl tahrif edildiğini, Siyonist ideolojinini mistik boyutunu, Siyonizmin tarihsel ve siyasi kökenlerini inceleyeceğiz. Yahudilik İlahi bir dindir. Allah’ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Tevrat’a dayanır. Ancak, Yahudi tarihi içinde sık sık bu İlahi temelden sapmalar olmuştur. Bu sapmalar doğrudan dinden uzaklaşma şeklinde olduğu gibi, dini dejenere etme şeklinde de yaşanmıştır. Bu ikinci sapmanın en belirgin şekli, Yahudilik içinde, son derece kibirli, katı ve Yahudi olmayan insanlara karşı husumet dolu bir eğilimin gelişmesidir. İlginçtir ki elimizdeki Yeni Ahit’in (İncil’in) içinde, Yahudilerin bu dini görünüşlü sapmasını eleştiren önemli pasajlar vardır. Hz. İsa’nın ağzından aktarılan bu İncil pasajlarında, Yahudi toplumuna önderlik eden din adamlarından bazılarının çok kibirli, katı ve yabancılara düşman oldukları anlatılır ve samimi dindar Yahudiler bunlara karşı uyarılır. Hz.İsa üzerinden Irk Ayırımı Muharref İnciller iyice incelendiği zaman bu kitaplarda Hristiyanlığın bir taraftan cihanşümul bir din olduğunu gösteren ifadeler görülürken, öbür taraftan onun sadece İsrail ırkına tahsis edilmiş bir din olduğunu gösteren ibarelere de rastlanır. Bu ibarelerde İsrail ırkı yüceltilmekte, diğer ırklar ise aşağılanmaktadır. Hristiyanlar, Yahudilerin kutsal kitabı “Tanah”ı, Eski Ahit adı ile kabul etliklerinden, Tanahta geçen bütün ırkçı ifadeleri aynen benimserler. Başta Tevrat olmak üzere Tanahta yer alan diğer kitapların tamamı, ırkçı ve siyonist fikirlerle doludurlar. Diğer ırklar bu kitaplarda ikinci sınıf insanlar olarak tarif edilirler.
TÜM YORUMLAR (2)