''Kalayciiiiiii'',Arnavut kaldırımlı taşlı sokağın başında kalaycı göründümmü,elim sende,kör ebe ve çocuklara yapacağım oyun tuzak planları bende biter...
Başlar kalaycıyla o garip aşinalığımız ara, ara, olduğu gibi...
Elin çocuğu sinema sever, gezme sever, yıllar öncesindenmi gelir ne bendeki gariplik, emekçi insanlara olan sevgi yakınlık ve merhamet..Kara yüzlü soluk gri şapkalı kalaycı amcanın peşindeyim yine.
''Emmi''.''Heeeee''..''Bende yanın sıra geliyimmi''..? Adamcağız yan gözüyle beni süzer delimi ne gibilerinden..Bir delilik emaresini görmeyince dudağını büker hayretle..
''Neydecenki gız, oyunmu oynuyorum''..Oyun oynamak bazen rutinleşirdi gözümde hiç bir heyecanı kalmazdı..
Merak yine merak.. Öğrenme isteği öte yandan ezgin insanlara duyduğum o garip aşınalık..Kalaycıdan azar yiyip kovalanmamak için nazikçe gülümser.
''Olsuuuun kalayladığın kapları seyire''derdim.
Ayağına çorapsız giydiği kara lastik bağcıksız ayakkabılar'pantolon paçaları kirden gümüşi olmuş sırtında hırpani çuvalla yürüyor..
'Kalayciiiii'' !
Fakirliğin ezginliğini yaşayarak öğrenen orta yaşlı biçare bir adam ve ben...Ara sıra sarı dişleri görünür sırıtırken..Yüzüme bir garip bakar yan yana yürürken.
''Deli gız, heç işin yokmu senin, neydecen kalaylanan kapları seyredip,gette oynasanya arkadaşlarınla...'' Benim üzgün bakışlarıma dayanamaz mırıldanır.''Eh söyleyen getti sen bilin''..
Anadoluda yerleşik yer tutmamalarına rağmen onlarda Osmanlı terbiyesinden nasibini almıştı o zamanlar.. Halkın pek itibar etmediği halde.. Bazı Sivas'a dilenmeye gelen epeyi esmer kadınlar ve erkekler ellerinde eski kirli çuvallarıyla başı önünde çeker şehir dışında bir yerlere giderlerdi..Utangaç korkak ve terbiyeliydiler..
Ara, ara, yaramazlık yapınca beni çuvala koyup götürmeleriyle tehdit edildiğimden dilenenlerden korkardım..Bana en ağır gelense babaanne'min:Seni bunlardan aldık demesiydi.
Çocuk aklımla düşünür ardından şüphelenir siyah kaşlarımdan ve saçlarımdan dehşet duyar, korkudan tenimin esmer olmadığını fark bile edemezdim..
Gözlerim kalaycının biçare ince ayak bileklerinde, içim acıyarak peş, peşe gidiyoruz ara sokaklara doğru...
Ahhhh can suyu Sivas'ım.
Yazın her ne kadar serin bir bölgede olsada yinede sıcaktı...Nemsiz huzurlu ve ata yadigarı topraklarım..
Kısa bir süre sonra pencereden örtülü bir kadın kafası uzanır sonunda..''Hişşşşşt kalaycıııı bak hele''..Kalaycı kadını pek süzmeden ona doğru gider..
''Buyur bacı''..
''Bir yemek sinisiyle, iki kazanı kaça kalaylanki.''?
Kalaycı hiç düşünmeden ''Beş lira'' der.
Genç gelin sıkıntıyla kafasını iki yana sallar
''Vuuuuu vah anam çooook''.
Kara emmi sinirlenir. ''Neresi çok be gadın.?
Gelin iyice diklenir. ''Ne diyon sen gardaşım,geçende Deli Möhübe'gilin gelin dört liraya kalaylatmış, hemide onunkinin bir fazla kabı varımış...!
Kara yüzlü amca biraz kızarır mor olur, öykünecek gibi olur ya, belki korkar çevreden nede olsa şehir halkının çoğu akraba tanıdık üstelik dilenci ve kalaycılara pek değer verende yok..Darılır gibi mırıldanır:
''Sende gede ona kalayladaydın bacı o zaman, elinimi tuttum''..
Genç kadın mırıldanır kırgınca ''Bana bak, esnafsın biraz hoş görülü ol,amma öyle amma böyle orta yolu bulacaz''..
Biraz kırgın sürtüşmelerle sonunda orta yol bulunur...
Kalaycıyla benim oturma vaktimiz gelmiştir artık.. Ahşap elektirik direğinin eteğine doğru yer beğenilir.. Arkasından kalaycı malzemeleri çıkartılır bir, bir, ortaya..
Kalaycı amcanın çilesi başlar yine, sıkıldığı zaman büzmekten iyice morarmış ağız kenarları ve ölgün bakan gözleri eşliğinde başlar çalışmaya, benceyse öğreti dolu bir kalay şölenine...Oturacağı yer Arnavut kaldırımlı yol kenarlarındaki eşik deşik toprakların içidir her zaman,..
Altındaki ufacık kilimse yırtık ve kirlidir yazıkki...
Bense karşı kaldırımda otururarak ayaklarımı uzatmış ve gezmekten yorulmuş terlemiş, minik terliklerimin içindeki kirli baş parmaklarıma bakıyorum..Bu arada sağdan, soldan, gelen ufak tefek başka kap kacak kalaylatma talepleride oluyor tabi...Bir kaç sahan ufak tepsi falan..
Yere kazdığı çukura delikli kok kömürleri ve tutuşturmak için bir kaç çıra parçası sıralayıp ateşliyor, fakat buda yeterli gelmiyorki eline aldığı körüğün bir ucunu içeri doğru yöneltip körüğü tıpkı bir kahve değirmeni gibi çevirerek ateşin iyice alevlenmesini sağlıyor..
Daha sonra bakırı çıkmış solgun kazanların, tepsilerin sırayla içlerine kum koyup pamukla ovuyor.. Anladım aklınca eski kalay kalıntıları ve küfleri çıkaracak..Daha sonra şimdi tuz ruhu dediğimiz bir şeye benzer madde döküp çalkalamaya başlıyor...Benim ağzım heyecandan yarı açık ve kupkuru.. Mucize sandığım o sahneyi bekliyorum..İşte bence olmadık oluyor, kerpetenle tutup ateşte kıpkırmızı yaptığı kazanın içine beyaz bir toz attıktan sonra inci gibi parlayan kalay çubuklarını içine süre süre, demin çöpe atılsa alınmayacak kazan düşlerimdeki aynalar gibi ışıldıyor... Hayır, hayır, kati kararımı veriyorum, bu bir mucize..
Yıllar sonra öğrendiğime göre içine kalay çubuklarını sürmeden önce serptiği toz kalaycı nişadırıymış ve bu madde kalay çubuklarının kolayca erimesini sağlıyormuş.Akşam oluyordu buruk hüzünlü bir alaca karanlık.. Kalaycıysa çoktan işini bitirmiş, yüzünün gerginliği yavaş, yavaş, yiterken, emeğinin karşılığını kirli yorgun elleriyle alıp, ihtimamla eski bir mendile sarıp koynuna koydu...Ağzı tülbentli genç gelin eşiğe sıraladığı parlak kaplara sevinçle bakarak:''Kalaycı''..''Heeeee''...''Hakkını helal eyle hemi, eline sağlık pek parlamış''..Fazlaca konuşmaz orta yaşlı kalaycı amca kadınla... Nesine lazım kocası veya bir yakını görür diyemi kimbilir..
Bir kaçı yerinde olmayan dişleri görünür yine bana bakarak gülümserken..Bense oturmaktan seyretmekten yorulmuş, çocuk gözlerim ve dizlerim bitkin, parlak kapların, kazanların ışıltısı göz bebeklerimde.. Kendimce mucitim karşımda.. -Kara yüzlü amcayla vedalaşırız..''Güle, güle emmi''..Yan gözüyle bana tek bir kez bakar hafifçe tebessüm ederken mırıldanır oda..''Eyi hadi sağol küçük kız..
Çeker giderken.. Hiç dönüp bakmaz bir daha. Belki oda beni severde çekinirmi ne.? . Kirli kömür kokan ellerindenmi utanır yanağımı okşamaya bilemem..!!.
Belgin
Belgin SönmezKayıt Tarihi : 25.10.2017 12:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çocukluk anıları..9 yaşında çıktığım Sivasıma memleketime ithafen.. Sevgiler özlemle..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!