KAHRAMAN CELİL
1.SAHNE:
KİŞİLER:
CELİL:Baş kahraman 6/B sınıfından Murat Alperen Takım
EMİNE TEYZE: Celil'in annesi:6/B sınıfından Fatma Varol
HÜSEYİN USTA: Celil'in babası 6/A sınıfından Remzi Aksoy
NİGAR: Celil'in kız kardeşi 6/A sınıfından Helin Gökhan
KÖSE KÖSTEK: Durdu halanın eşi 6/C sınıfı Halil Göktürk Kahraman
DURDU HALA:Celil'in halası 6/A sınıfından Betül Üret
SÜLEYMAN: Celil'in ağabeyi 6/B sınıfından Koray Özkan
NURPERİ: Celil'in kız arkadaşı 6/A sınıfından Esra Buse Ökçe
2. SAHNE:
KİŞİLER: 2.Sahnede kişiler 1.sahnenin gençleşmiş hallerindedir. Hüseyin usta ve Emine teyze daha gençtir. Celil, ağabeyi Süleyman,kız kardeşi Nigar'ın küçüklük halleridir.
HÜSEYİN USTA:Baba Celil'in babası 6/A sınıfından Remzi Aksoy
EMİNE TEYZE:Anne Celil'in annesi:6/B sınıfından Fatma Varol
NİGAR:Kız kardeş 6/A sınıfından Helin Gökhan
CELİL:Baş kahraman 6/C sınıfından Veysel Berk Rona
SÜLEYMAN: Ağabey 6/C sınıfından Uğur Yıldız
KARA İBRAHİM:Köydeki arkadaşları, yaşı biraz büyük 6/C sınıfından Muhammed Baran Deli
SEDDER YUSUF:Köydeki arkadaşlarından yaşı Celil'den az büyüktür. 6/C sınıfından Ahmet Gedik
JANDARMA: (Jandarma giysiyle) 6/A sınıfından Kürşat Koçak
DAMLA ÖĞRETMEN: Okulun öğretmeni 6/A sınıfından Damla Kara
(Oyundaki kişiler adları gerçek kişilerdir. Adları verdiği için ve olayı anlatığı için Sayın Celil Çınkır beye teşekkür ediyorum. Perinur Olgun)
1. SAHNE:
(Sahne bir köy odası. Karşıda divan, sandalye, bir köşede masa, masanın üzerinde vazoda toplanmış kır çiçekleri, bir kadın sahnenin önüne yakın yerde ekmek açıyor, börek yapıyor. Baba divanda oturuyor. Kız annesinin dediklerini getiriyor, içeri girip çıkıyor. Anne kızının yanı başında olduğunu bilmeyerek sesleniyor.)
EMİNE TEYZE: (Bağırır.) Kızım Nigar Nigar nerdesin? Hani un getirecektin bana?
HÜSEYİN USTA: Dur bağırma Emine. Bağırma. Kulağımın zarını deleceksin.
NİGAR: Geldim anne; geldim. Getirdim işte. Al. (Bir tabağın içinde un getirir. Anne unu tahtanın üzerine serper.)
EMİNE TEYZE: Akşam oldu kızım. Ezanı geçirmeyelim. Çabuk bitsin şunlarda toplayalım. Sen babana bir çay koy. Şu ateşe iki soğan koyuver iki patates külüne gömelim.
NİGAR: Tamam anne.(Babasına çay koyar patates ve soğan getirir.) Pelitlerden de getirdim anne pişirelim mi? Ben çok severim bilirsin.(Kapı çalınır.)
EMİNE TEYZE: Kızım bir bakıver kim gelmiş. İşte çabuk bitirelim dediğim bundandı. Koy kızım koy külüne gömerim şimdi. (Nigar gider kapıya. Anne seslenir.) Kimmiş kızım?
NİGAR: Durdu Halalar geldiler anne. (İçeri Durdu Hala gelir. Yanında Köse Köstek.)
HÜSEYİN USTA: Gel Köse gel. Hoş geldin. İyi ki geldin.(Divana otururlar.) Ne yaptınız? Cigara içecen mi?
KÖSE KÖSTEK: Bıraktım Hüseyin Usta.
HÜSEYİN USTA: İyi yaptın Köse. Kaç yıl içtin?
KÖSE KÖSTEK: Yirmi yıl içtim Hüseyin Usta.6 ay oldu içmiyorum.
EMİNE TEYZE: Gel otur. Otur hemen bir ucundan yemeğe başlayın. Nasılsın Durdu?
DURDU HALA: İyiyim Emine. Sen nasılsın?
EMİNE TEYZE: İyiyim Durdu çocuklar nasıl? Tırcı Memet nasıl? Tirşik Mulla hala Maraş’talar mı?
DURDU HALA: He ya Emine. Geçenlerde geldiler. Torunları getirmişler. Bir iyi oldu. Yanlarına zeytin falan salça da yapmıştım. Azıklarına kattım da gittiler. Bütün kış gönlüm rahat olur. Nigar kızım sen nasılsın?
NİGAR: İyiyim Durdu Hala.
DURDU HALA: Kaç gün oldu geleli?
EMİNE TEYZE: Bir hafta oldu.
DURDU HALA: Tekrar gidecek misin?
NİGAR:Gideceğim hala. Çocuğun sınavı var. Ayın 10’una.
DURDU HALA: İyi daha varmış. Bize de gelin annenle.
EMİNE TEYZE: Geliriz Durdu geliriz.
DURDU HALA: Celil’den haber var mı?
EMİNE TEYZE: Yok Durdu. Ne zamandır telefon da etmedi yavrum. Sesini duyamadım. Arada ederdi. Belki on beş gün oldu. Bir “Alo” dese rahatlayacağım. Kahramanıma bir şey olmaz ya!
NİGAR: Anne sen de hala unutamadın yani.(Güler.) (Durdu da güler.)
HÜSEYİN USTA: Ne gülersiniz kadınlar… Tabi benim oğlum kahraman. İşinize bakın.
KÖSE KÖSTEK: Zaman geçti değil mi Hüseyin? Çocuklar büyüdü. Nigar küçücüktü. Okudu, büyüdü anne bile oldu. Nigar Adana’da oturuyorsunuz değil mi?
NİGAR: Osmaniye’de Köse Emmi.
KÖSE KÖSTEK: Çocuklar büyüdü mü?
NİGAR: Büyüdüler ya Burak 8.sınıf oldu. Hüseyin’de 5.sınıfta. Bitirme sınavları var SBS.
KÖSE KÖSTEK: İyi Nigar. Hayırlısı çalışkanlardır onlar. Başarılı olurlar annelerine dayılarına benzerler.
HÜSEYİN USTA: Kızım Köse Emmi’ne de çay ver.(Kızı çayı getiriyordur.)
NİGAR: Tamam baba. Getirdim.(Çayları verir.)
EMİNE TEYZE: Yanına tabağa şu yaptığın bazlamalardan da koy kızım. Bak şunları al. Şuraya ayırdıklarımı.(Ayşe tabağa bazlamaları koyar. Misafirlere verir.)
EMİNE TEYZE: Hüseyin Celil’imin numarası sende vardır. Bir ara da sor oğlumu. Ne yapar çocuk İstanbullarda yanına gidemiyoruz bari telefonda soralım halini hatırını. (Durdu’ya dönerek olanları anlatmaya başlar.) Hem de Durdu, bana telefon aldı Celil’im. Aha şu Hüseyin kontörümü yedi bitirdi. Geçenlerde tarlaya ilaç neyim aldıracaktı Süleyman’a telefon etti de o yolladı ilaçları. Ama kontörüm de bitti. Bak kontör alıp ekleyeceksin Hüseyin.
HÜSEYİN USTA: Tamam, Emine kaç kere söyledin yeter alacağım. Sen de Celil’ine telefon edeceksin oldu mu? Tamam, sen de kes sesini.
DURDU HALA: Süleyman ilçede değil mi yine?
EMİNE TEYZE: He ya! İlçe Tarım Müdürlüğünde. Tüm ilaçlarımızı yolluyor yavrum. Aynı zamanda veteriner de.
DURDU HALA: Sağ olsun. Elleri dert görmesin.
EMİNE TEYZE: Celil’imi de İstanbul’da okuttu. Para yolladı kardeşine. Kulelide onu okuttu.
DURDU HALA: Emine kız İstanbul’u gördün mü sen?
EMİNE TEYZE: Gördüm ya. Celil’imin mezuniyet töreni için gitmiştik. Nigar da küçüktü o zaman. Onu da almıştık. Süleyman’ı da. Hüseyin Usta’yla dördümüz gitmiştik. Celil’im kahramanım. Bizi beklemişti. Nasıl da güzel olmuştu subay elbisesiyle görünce karşımda ağlama başlamıştım.
HÜSEYİN USTA: Sen zaten sulu göz her şeye ağlarsın.
NİGAR: Anneme sataşmadan duramazsın baba sen de(Gülerler.) Kapı çalınır açılır içeriye büyük oğlu Süleyman gelir. Anne çok sevinir, ayağa kalkar, sarılır, oğlunu öper.
EMİNE TEYZE: Hoş geldin Süleyman. Oğlum… Şimdi Durdu halanla seni konuşuyorduk. Seni çok özlediğimi söylüyordum Durdu’ya.
SÜLEYMAN: (Gülerek.) Hadi hadi yalan söyleme bakalım anaların güzeli. Beni değil Celil’ini özlemişsindir sen.
EMİNE TEYZE: Yok be oğul beş parmağın hangisi kesilse daha az acır? Hepsi eşit değil mi?
SÜLEYMAN: Eh Celil’ini, kahramanını özlemediysen; geri göndereyim o zaman.
EMİNE TEYZE: Ne diyon sen oğul, şaka etme.
(O an kapıdan üzerinde subay kıyafetiyle Celil girer. Elinde küçük bir valiz vardır. Yanında sarışın bir kız. Annesi sevinçten çılgına dönmüştür. Yerinden kalkar, Celil’e sarılır)
EMİNE TEYZE: Oğlum Celil’im. Hoş geldin oğlum
CELİL: Hoş bulduk ana.
(Annesinin elini öper. Anne Celil’in yanındaki arkadaşına döner)
EMİNE TEYZE: Hoş geldin kızım
NURPERİ: (Annenin elini öper.) Hoş bulduk efendim.
EMİNE TEYZE: (Celil’e döner.) Nasıl geldin yavrum? Neden söylemedin geleceğini? Abin karşılardı seni.(Oğlunun yanındaki arkadaşı aklına gelir mutlu şekilde.) Sizi.
(Celil evdeki herkesin babasının, komşuların elini öper. Sarılırlar.)
CELİL: (Arkadaşına seslenir. Onu annesinin ekmek açtığı sofraya davet eder.) Gel Nur Peri Anamın bazlamalarından ye. Sofraya oturur.(Kardeşi Nigar'a gülerek seslenir.) Nigar çayın yok mu bizlere?
SÜLEYMAN: Ana merak etme Celiller önce bize uğradılar. Bizim ciple beraber geldik.
EMİNE TEYZE: Bilirim oğul kardeşini hep korur kollarsın.
HÜSEYİN USTA: Hele bir gel bakalım Süleyman’ım şu arıların hastalığına dediğin ilacı üç kere sıktım oldu mu acaba?
SÜLEYMAN: Bakarız baba birlikte ineriz şimdi gideriz. Köse emmi sen nasılsın?
KÖSE KÖSTEK: Eyiyim Süleyman sen?
SÜLEYMAN: Ben de iyiyim emmi.
KÖSE KÖSTEK: Ya sen nasılsın Kahraman?
CELİL: İyiyim emmi Sağ ol. Arkadaşıma bizim köyü anlatıyordum hep. Bu kez de beraber geldik. Hani Gelibolu Harekâtı ve Coğrafya konulu tez çalışmayı Çanakkale’ye gitmiştim ya Nurperi’yi orda gördüm. Nurperi Çanakkale’de Türkçe öğretmeni ana.
EMİNE TEYZE: Hoş gelmişsin yavrum. Bizim köyün yeri işte buralar. Efirağızlı derler bu köye. Bize de Köseler Sülalesi. En sevdiğimiz yemek de tirşik. Çok zor pişer, iki gün uğraştırır insanı. Üzerine sarımsak da eklenince güzel olur
CELİL: (Güler.) Ana tirşik yemeye geldik biz. Bak baştan söyleyeyim.
EMİNE TEYZE: Kahramanım ister de ben yapmaz mıyım?
NURPERİ: (Celil’e dönerek) Celil burada sana neden herkes “Kahraman” diyor?
CELİL: Biraz uzun ama anlatayım. Madem sordun. O zaman ilkokul beşe gidiyordum. Hem çalışkan, hem yaramaz bir çocuktum.(Sahne kapanır.)
SAHNE 2
(Yine aynı oda. Sahne köy evi. Anne biraz daha gençtir. Celil küçüktür. İlkokul beşe gidiyordur. Ağabeyi Süleyman ve kız kardeşi Nigar'ın de küçüklük halidir.)
HÜSEYİN USTA: Çocuklar kalktı mı Emine? Hadi onları uyandır da aşağıdaki Sürmelinin bahçesine gideceğiz. Abdurrahman’ın dutu var ya iyice kurumuş, onu keseceğiz bugün. Celil de katıra yükleyip ahıra çekecek.(Hazırlanır evden çıkacakken) Ahıra dediğim yere dizsinler. Hadi ben önceden gidiyorum. Sen Süleyman’ı da yolla arkamdan, Celil’i de
(Baba çıkarken kızı Nigar'a seslenir.) Hadi Nigar ağabeylerini kaldır kızım.Üzerlerine güneş doğmasın.
NİGAR: Tamam baba.
(İçeriden iki çocuk gelir. İkisi de uykuludurlar.)
EMİNE TEYZE: Oğlum Süleyman’ım, Celil’im babanız sizi Sürmelinin bahçesinde bekliyor. Emminizin dutunu kesecekmiş. Hem kurumuş, hem yana koymuş. Bahçe duvarını zorluyor.
SÜLEYMAN: Tamam ana. Şimdi hazırlanırız.
CELİL: Dur yüzüme bir su vurayım.
NİGAR: Vurma yıka, yıka (Havluyu getirir. Celil şakacıktan havluyu kardeşine fırlatır gibi yapar. Şakalaşırlar. Anne çocukların azığını hazırlar.)
EMİNE TEYZE: Ben gidiyorum.(Azıklarının olduğu poşeti göstererek) Celil şuraya koyuyorum şunları. Unutmayın. Süleyman sen de benimle ahıra gel. Getirdiğiniz odunları nereye dizeceksiniz size gösteriyim.
SÜLEYMAN: Geliyorum ana babam göstermişti geçen gün biliyorum. Yan tarafa değil mi?
EMİNE TEYZE: He oğlum, gel bi! Ben sana tekrar göstereceğim.(Anne oğul birlikte çıkarlar. Sahnede kimse kalmaz.)
(Celil yüzünü yıkamış gelmiştir. Elinde havlu yüzünü kurularken açık kapıdan Gara İbrahim’le Sedder Yusuf girer.)
KARA İBRAHİM: Hadi gidiyor muyuz Celil?
CELİL: Ben gelmiyorum İbrahim.
SEDDER YUSUF: Hemen mızıkçılık yapma. Birlikte olacağız işte.
KARA İBRAHİM: Bu hafta yapmalıyız bunu.
SEDDER YUSUF: Hep erteliyoruz.
CELİL: Ben yokum bu işte.
SEDDER YUSUF: Korktun değil mi?
CELİL: Korkmadım da. Bana, düşünceme uygun değil bu.
KARA İBRAHİM: Bak, Koca Ali eğer ormandan yer açarsanız bunlar sizin olsun dedi.(Biraz para çıkarır, gösterir) İşte benim olanla bunları paylaşacağım
SEDDER YUSUF: Ben gelirim. Ne zaman gideceğiz. Hadi Celil.
CELİL: Ben bilmem ama bu iş yanlış çocuklar. Ben bunu bilir bunu söylerim.
SEDDER YUSUF: Geç, bilmiş bilmiş konuşma.
KARA İBRAHİM: Son kez düşün Celil. Biz gidiyoruz
CELİL: Hadi güle güle.
NİGAR: Ne istiyorlar bunlar senden ağa? Pek hayır yoktur gelişlerinde.
CELİL: Bilmem vallaha, benim de aklım ermedi.
NİGAR: Bunlara balıma ağa. Bak kötü işlere sürüklerler bunlar. Kötü çocuklarla arkadaşlık ettin mi; sen de kötü olursun.
CELİL: Ben kötü olmayacağım Nigar. Olmamam lazım. Ben vatanıma yaraşır bir subay olacağım. Alnım dik gezmem lazım.
NİGAR:Sana güveniyorum abi. Hadi geç kalma, ben annemin yanına gidiyorum. Fideleri sulayacağız. Geç kalırsan babam kızar sonra.
CELİL: Geç kalmam Nigar. Sen git. Benim bir yere uğramam lazım
NİGAR: Tamam. Azığınızı almayı unutma. Ayran dolapta. Öğle geçmesin. Babanın karnı acıkmıştır. Sabah bir şey yemeden gitti tarlaya.
CELİL: Tamam ya. Yetiştiririm, sen git anamın yanına.
NİGAR: Gidiyorum annem bekler.
(Sahneden çıkar. Sahnede Celil tek başına kalmıştır. Yüzü sahneye dönük)
CELİL: Bunu yapmalıyım. Tüm köy ağaçsız kalıyor. Böyle milletini düşünmeyenler tarla açacağım yer açacağız diye ağaç kese kese, orman yaka yaka; köyümüz ne hale geldi. Babam anlatırdı. Karşımızdaki dağlar, tüm ormanmış. Şimdiyse iki dağda da ağaç kalmadı. Bunu yapmalıyım. Kendim için değil, gelecek çocuklarımız için, köyümüz için yapmalıyım. (Sahneden dışarı çıkar. Sahne kararır. Tekrar aydınlanır.)
AKŞAM OLUR. ZAMAN GEÇER SAHNE KARARIR.
(Sahneye anneyle Nigar girer. İşten dönmüşler ikisi de yorgundur.)
EMİNE TEYZE: Yavrum belin de ağrımıştır senin. Eğil kalk, eğil kalk, bütün gün yoruldun.
NİGAR: Yorulmadım anne. Esas sen yoruldun.
EMİNE TEYZE: Hadi akşam için bir şeyler hazırlayalım. Sen tencereye bir su koy da ateşte pilav hazırlayalım. Yanına da cacık.
NİGAR: Bahçeden yeşillik de topladım.
EMİNE TEYZE: Şimdi babanla abilerin gelirler. Süleyman benle geldi de Celil abin ne zaman gitti?
NİGAR: Celil abim mi? (Duraklar.)
EMİNE TEYZE: (Anne bir sorun olduğunu anlar.) Ne oldu öyle yavrum? Ne oldu ne var?
NİGAR: Sabah Yusuf abi ile İbrahim abi gelmişlerdi.
EMİNE TEYZE: Ne arıyorlarmış onlar? Ben konuşma dedim onlarla abine. Yine mi konuştu onlarla?
NİGAR: Yok anne o da konuşmadı. Zaten hemen gittiler.
(İçeriye baba Hüseyin Usta ve büyük oğlu Süleyman girer. İkisi de bütün gün iş yapmış yorgundurlar. Kızgın.)
HÜSEYİN USTA: Nerde o Celil?
EMİNE TEYZE: Ne Celil senle değil miydi?
HÜSEYİN USTA: Yoo gelmedi bütün gün tarlaya.
EMİNE TEYZE: Nerde ki? Başına bir şey gelmemiştir mutlaka.
HÜSEYİN USTA: Dur Emine hemen telaş etme. Oyuna dalmıştır arkadaşlarıyla.
(İçeriye bir jandarma, köyün öğretmeni Damla Hanım ve Celil üçü birlikte girerler. Babası ve annesi heyecanlanırlar. Celil’e bakarlar yüzüne tehlikeli bir şey yapmış mı diye. Jandarmaya dönerek) Ne oldu Kürşat bey? (Öğretmene dönerek heyecanlı.) Damla hanım? Celil yoksa bir zarar mı yaptı sizlere? Jandarmayla falan geldiniz de.
CELİL: Yok baba düşündüğün gibi değil.
JANDARMA: Celil’le övünebilirsiniz. Celil bir kahraman.
HÜSEYİN USTA: Ne oldu anlatmayacak mısınız hala?
DAMLA ÖĞRETMEN: Merak etmeyin Hüseyin usta. Celil’le övünebilirsiniz. Kendine yakışır bir harekette bulundu.
HÜSEYİN USTA: Ne yaptın Celil?
DAMLA ÖĞRETMEN: Kaç gündür Kara İbrahim’le Sedder Yusuf Celil’e karşıki Yeşil Tepe’deki ormanın yanması, tarla açılması için teklifte bulunmuşlar.
HÜSEYİN USTA: (Duyduklarından şaşkın.) Kara İbrahim mi?
JANDARMA: Evet. Kara İbrahim’le Sedder Yusuf.
DAMLA ÖĞRETMEN: Ama Celil, söylediklerini para karşılığında bile yapmadı.
CELİL: Parayla bile yapılacak bir şey değildi.
DAMLA ÖĞRETMEN: Aferin Celil İşte bu böyle olmalıydı. Hem ahlaki yönden, yapılacak doğru olan buydu. Hem de kanuni yönden, hem de memleketimizin yararına yapılacak olan. Böyle kötü bir şeyi yapmadığın için senle gurur duyuyorum. Celil bu olayı önce bana açtı. Birlikte Kürşat komutanın yanına gittik.
JANDARMA: İyi ki bana geldiniz. En doğru hareketti. Celil’e köyün ormanını kurtardığı için Orman Bakanlığının ödülünü takıyorum.(Ödülünü boynuna takar)
HÜSEYİN USTA: Ya Kara İbrahim’le Sedder Yusuf?
JANDARMA: Onlar orman yakmaktan tutuklandılar.
(Sahnede herkes donar, sahneye büyüklük halleri olan YÜZBAŞI CELİL VE NURPERİ girer.)
CELİL: İşte bana bu yüzden “Kahraman” diyorlar.
NURPERİ: Gerçekten de sen küçük bir kahramansın.
CELİL: Küçük mü? (Gülerek oyun biter.)
Perinur Olgun
Perinur OlgunKayıt Tarihi : 27.5.2009 23:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu kez bir çocuk oyunu ekliyorum. Bu oyun Sayın Celil Çınkır beyin anlatığı köy hayatıyla oluştu. Sahnelendi. Benim için unutulmayacak bir anıydı. Çok sevdiğim öğrencilerimle yazdığım bir oyunu canlandırmanın tadını çok yaşamıştım ama bu başka oldu. Çünkü kendi hayatını Sayın Celil Çınkır bey kendisi izledi. Heyecanlandı o da çocuklarla beraber. Oyun sonunda hepsini alınlarından öptü tebrik etti. Onlar da bir oyun değil bir hayatı canlandırmakla biraz daha büyüdüklerini hissettiler hele oyundaki anlatılan kişi canlı karşılarında duruyordu. Bir gecede yazılmış on gün içinde ezberlenmiş oyundu ama onlar da kendilerini beğendiler Celil Bey onları beğendi diye. Sayın Celil Çınkır bey size çok teşekkür ediyorum. Bu kez şiir değil paylaştığımız bir oyun. Bu oyunu yazmama kaynak olduğunuz için teşekkür ediyorum. Bilirsin ben köy hayatını bilmem oyundaki yazarken yaptığım yanlışlıklar şimdiden kusurlarımın bağışlanmasını diliyorum. Hani çocuk oyunu olarak Etik Günü Tiyatrosu olarak canlandıralım gözümüzde. Saygılar sunuyorum.. Perinur Olgun
![Perinur Olgun](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/05/27/kahraman-celil-cocuk-oyunu-2.jpg)
Bu insanı kazanmanın örselenmişliğini sarmanın garanti bir yoludur.Ancak süreklilik ve bilinçlilik gerektirir..
teşekkürler sevgili öğretmenim,görüyorum ki sayfanızdan ayrılamayacağım..sevgiler..
TÜM YORUMLAR (1)