Karanlık!
Vakit gün ortası,
Görmemek alın yazısını,
Zorluk değil,
İmtihan gülüşünde bir mevsim.
Ve bu defa ayrılık,
Hesabı yapılmamış mesafelerde,
Koklamak işte, Torosların çiçeğini
Atlasın esintisinde.
Anlıyor musun?
"Kim bilebilir?"
Bu sorunun tek muhatabı olmanın acısını
"Ben" diyebilmenin
Hiç istenilmeyen "Ben'i"
Dudaklarım ıslak,
Gözlerimden arta kalan dem'in
Şiirler öldüren kızgınlığında.
En son ölürken bir şiir,
Sayhasında uçuyordu güvercinler.
Sahi! Neden uçmuyor artık,
Avuçlarına çizdiğim güvercinler?
Bağlamak umudu ufka,
İdamların en kanlı ilmiğiyle,
Mağripte tutuşturulmuş elime bir ucu.
Yeşili Maviye sordum sonra...
Ve o olmayası fütursuz cevaplar,
Bedenimdeki renksiz damlalardan!
Sayfalar bir satırlık boşluklar doğumunda,
Üstü çizilmemiş ihaneti bilen eller,
Kalemsiz diyarlara sürgün.
Kederlenme!
Ahdimiz saklıdır bizim,
Ardı ardına okunur minarelerden,
Kahpeliğin zehir soluğunu bilmez bu seda!
Kâğıttan gökyüzünde,
Taş’a yazılmış bu ferman,
Sürülmüş bıçak sırtına,
Ve Kını oyulmuş göğsümün en derinine.
Batmıyor işte!
Bir hüzündür suyun üstünde,
Saçılmış, kök salmış yürek içinde.
Hikâye uzun,
Kalemim kırık,
Hep nazlıdır şiirler,
Ve şairler vatandır;
Yalnızlığa,
Bitmişliğe,
Kedere,
Yitirilmiş alfabeye.
Ve nihayetin de Sevgiye...
Kayıt Tarihi : 3.8.2017 16:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!