Gözlerim kapalı. Kendimi neredeyse boyumu geçen çimenlerin arasında düşünüyorum. Öyle ki; onların arasında yatmışım ve her yerimi kaplıyorlar. Dokunuyorlar vücuduma. Hissediyorum. Ağaçlar var… Ve yerlere dek uzanmış dalları. Kopkoyu yeşiller. Ve açık, daha da açıkları. Birbirine kenetlenmiş tonları yeşilin. Palmiye gibi iri yapraklıları var. Devasa duranları ise ürkütmüyor insanı. Sıcacık.
Sağ tarafımdan güneşin geldiğini fark ettiğimde gözlerimi kısıp doğruluyorum. Güneşe direk olarak bakmamışım hiç. Sanki ışınları, çizgi çizgi havada. Ayaktayım ve çizgilerin arasında dolaşıyorum. Her rengi barındıran kır çiçekleri var yerlerde. Tanımadığım vahşi ve ılıman bitkiler. Toprak bazen aşağı, bazen yukarı çimenlerin altında. Yanık tenime bakıyorum. Çıplak omuzlarımdan aşağı dökülen salkım salkım gümüş küpelerin serin dokunuşu, tenimde. Derken güneş ışıklarının içinde süzülerek, bir arı geçiyor sol yanımdan. Sesini duyuyor, gülümsüyorum.
O anda tam avucumun içinde hissettiğim bir tohum, beliriyor. Nereden biliyorsam biliyorum, ben ne istersem o olacak bir tohum bu. Bense onun ne olduğundan eminim. Caddelerin ortasında pırnakıl açmış, hayranlıkla seyrettiğim zakkum ağaçları canlanıyor gözümde.
O zakkum ağaçlarından birisi ben olacağım ama, yerim o caddelerden birisi değil. İşte tam bu noktada büyüyeceğim. Bu, içinde bulunduğum doğa içinde sarmalanarak. Neresi olduğunu bilmediğim ama bu sorunun akla bile gelmediği bu yerde. Güneş ışığını her bir hücremle emdiğimi hissediyorum. Toprağın içime dolduğunu. Kır çiçeklerini içtiğimi. Böceklerle bütünleştiğimi. O arının benim bir parçam olduğunu ve benim pembe çiçeklerimle besleneceğini biliyorum. Gülümsediğimi fark ediyorum. Ne ilginç, toprağın kahverengisinde doğdum ama benim içimde doğanın tüm renkleri var.
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız