Kâğıtta Zakkum, Bedende Koku

Aynur Uluç
498

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Kâğıtta Zakkum, Bedende Koku

Gözlerim kapalı. Kendimi neredeyse boyumu geçen çimenlerin arasında düşünüyorum. Öyle ki; onların arasında yatmışım ve her yerimi kaplıyorlar. Dokunuyorlar vücuduma. Hissediyorum. Ağaçlar var… Ve yerlere dek uzanmış dalları. Kopkoyu yeşiller. Ve açık, daha da açıkları. Birbirine kenetlenmiş tonları yeşilin. Palmiye gibi iri yapraklıları var. Devasa duranları ise ürkütmüyor insanı. Sıcacık.

Sağ tarafımdan güneşin geldiğini fark ettiğimde gözlerimi kısıp doğruluyorum. Güneşe direk olarak bakmamışım hiç. Sanki ışınları, çizgi çizgi havada. Ayaktayım ve çizgilerin arasında dolaşıyorum. Her rengi barındıran kır çiçekleri var yerlerde. Tanımadığım vahşi ve ılıman bitkiler. Toprak bazen aşağı, bazen yukarı çimenlerin altında. Yanık tenime bakıyorum. Çıplak omuzlarımdan aşağı dökülen salkım salkım gümüş küpelerin serin dokunuşu, tenimde. Derken güneş ışıklarının içinde süzülerek, bir arı geçiyor sol yanımdan. Sesini duyuyor, gülümsüyorum.

O anda tam avucumun içinde hissettiğim bir tohum, beliriyor. Nereden biliyorsam biliyorum, ben ne istersem o olacak bir tohum bu. Bense onun ne olduğundan eminim. Caddelerin ortasında pırnakıl açmış, hayranlıkla seyrettiğim zakkum ağaçları canlanıyor gözümde.

O zakkum ağaçlarından birisi ben olacağım ama, yerim o caddelerden birisi değil. İşte tam bu noktada büyüyeceğim. Bu, içinde bulunduğum doğa içinde sarmalanarak. Neresi olduğunu bilmediğim ama bu sorunun akla bile gelmediği bu yerde. Güneş ışığını her bir hücremle emdiğimi hissediyorum. Toprağın içime dolduğunu. Kır çiçeklerini içtiğimi. Böceklerle bütünleştiğimi. O arının benim bir parçam olduğunu ve benim pembe çiçeklerimle besleneceğini biliyorum. Gülümsediğimi fark ediyorum. Ne ilginç, toprağın kahverengisinde doğdum ama benim içimde doğanın tüm renkleri var.

En çok güneşin ışığını taşıdığıma göre, mayam sarıdan örülmüş olmalı. Bana kendisini en çok bastıran duygu, heyecan. Evet duygumun adı, “heyecan”. O heyecandan doğar umutlar. O, benim işte. En belirgin rengim kırmızı. Aldığım sesler ve emdiğim sarı, etrafa kırmızı ışık saçıyor. Öyle ki; bu kırmızının ortalıkta yarattığı heyecanın kendisi de heyecan verici. O “heyecan”ın yaşam umudu olacağı ve aynı şekilde etrafıma saçılacağı belli. Sonsuzluk bu işte.

Sonra, yavaş yavaş içinde bulunduğum odaya varan caddelerden geçiyorum. Binaların tepesinden, kadınların filesinden, çocukların nefesinden geçiyorum. Bir vapuru bağlıyor çımacı. Sevdiğini uğurluyor bir kadın, tren istasyonunda. Yaşlı bir amca çiçeklerini suluyor, bir çocuk boyadığı ayakkabıları parlatırken az ötede. Belli ki sevgilisi henüz gelmemiş genç, saatine bakınca geri dönüyor zaman. Açıyorum gözlerimi. İlk işim, elimde halen tutmakta olduğum tohuma bakmak. Ben onun ne olduğunu biliyorum ama o, kendisini mısır tanesi sanıyor olmalı.

Şimdi, önümde uzanan bembeyaz kâğıda tüm bunları aktarmalı.

O da ne…Boyayı böyle dik bir şekilde tutarak kullanmamıştım hiç şimdiye dek. Ellerim sanki her zamanki ellerim değil, ama hiç olmadığı kadar da benim gibi. Resim konusunda tam bir beceriksiz olan ben, her zaman o şekilde resim yaparmışım rahatlığında oturmuş kendimi resimliyorum. Çizgilerim sürekli değil, boyanın ucu bir değiyor bir havalanıyor kâğıttan.

Ve…Zakkumun gözleri, kâğıda aktığında, sözcükler vahiy gelmiş gibi, kendiliğinden yazılıyor yanına:

Heyecan ve dinginlik
Risk ve güven

Sonsuzluğun kıyısı
Özgürlüğe tutsaklık


08 04 2003 / 24 01 2007

Aynur Uluç
Kayıt Tarihi : 24.1.2007 23:32:00
Aynur Uluç