Kadriye Şiiri - Mahmut Semen

Mahmut Semen
53

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Kadriye


Kadriye

Camiye uğradığı yoktu, hatta Cumaya bile gitmeyenlerdendi. Bu yüzden kendisine “Cuma’ya gitmeyen Müslüman kardeşlerimiz bacımızdır” diyen cumaci Müslümanlara da aldırış ettiği yoktu.

Velâkin, ramazan geldi mi! Her akşam sinekkaydı tıraş olur, eşiyle el ele tutuşarak teravih namazına değişik camilerde kılmaya giderlerdi.

Böylelikle ramazanın 20 gününü geride bırakmıştılar. Az da olsa kendini tanıyan birilerine rast geldiklerinde “Bu ne iş? ” diye başlayan sorularına ise gülümseyerek “Ramazan ayında şeytanların bağlanması…” diye cevaplıyordu.

Bu akşamda tam cami kapısından içeri girecekken cemaatten birisi onu kapıda yakaladı ve sol çenesindeki yara bandını işaret ederek:

— Hayrola, kendini kesmişsin! Diyerek takıldı.
— Ya o tarafta bir sivilce var, ne zaman elime usturayı alsam, onunda ucunu alıyorum, ondan sonrada kanıyor işte. Hemofili mi ne? Her seferinde de kanamayı zor bela durdurabiliyorum.
Bunları söylerken parmağıyla yapıştırılan yara bandına dokundu ve parmağına kan bulaştı.
— Hala kanaman devam ediyor, iyi ki Hanefi değilsin? Yoksa abdest alman gerekecekti.

Tam kapıdan içeri girmekte olan cami imamı söze karışmadan edemedi. Yanağında yara bandı olan adamla eşinin el ele camiye gelişlerini görmüş ve çok dikkatini çekmiş olmalı ki;

— Neee! Hanefi değil misiniz? Dedi.
— Değilim.
— Yoksa az önce el ele geldiğiniz hanımefendi anneniz miydi?

Adam bu söze çok içerlendi, lâkin çaktırmamaya çalıştı. İyi ki eşi konuşulanlara şahit olmamıştı. Yoksa “Ben bu kadar yaşlı mıyım? ” diye kıyametleri koparırdı. Sakin olmaya çalışarak cevap verdi.

—Hayır! Annem değil eşimdi.
— O zaman Hanefi iseniz de abdestin geçersiz, Şafii iseniz de geçersiz. Abdestinizi tazelemeniz gerekiyor.
Adam kararlı bir şekilde:
— Gerekmiyor! Dedi.
— Yanağın hala kanamıyor mu?
— Evet, ama İmam Şafii’nin “Çarığın kanla dolup taşmadığı sürece kanamadan dolayı abdestin bozulmayacağına” dair içtihatları var.
— Orası öyle, ama yine de el ele tutuştuğunuz için İmam Şafi’ye göre abdestiniz geçersiz.
— Hayır! Niye geçersiz olsun ki? İmam Ebu Hanife’nin de el ele tutuşmanın ya da kadına dokunmanın abdesti bozmadığına dair içtihatları var.
— Ya mübarek adam! Sen şimdi Hanefi misin? Şafii misin? Değilsen necisin?
— Ben Müslümanım! Bu yetmez mi?
— Haydaaa! Elhamdülillah hepimiz Müslümanız ama bir hak mezhebe de bağlı olmak lazım gelir. Yoksa? Yoksa sen mezhepsizlerden misin?
— Ne alakası var, ben bütün mezhep imamların özgürlükçü içtihatlarına uyarım. Dinimi, bir imamın bakış açısıyla sınırlandırmam. Ben imamların özgürlük mezhebindenim.

İmam dalga geçercesine:

— Cehaletimizi bağışla, O nasıl bir mezhep şimdiye kadar hiç duymadık?
— Bir konuda bir imamım olumlu/olabilirlik içtihadı olduğu sürece, başka imamların olumsuz/olamaz içtihatlarının dikkate alınmadığı avamın/özgürlük mezhebi.
— Bu sapıkça bir görüştür. Resmen kolaycılığa kaçmaktır.
— Rabbimiz; “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” Diye buyurmaktadır. O zaman sen kolaycılığa kaçma muttakilerin meşakkatli yolunu seç.
— O nasıl bir yol bak onu da hiç duymadık! .
— Bir konuda bir imamın olumsuz görüşü olduğu sürece o konu sana yasak yani uzak duracaksın.

Benim özgürlükçü mezhebimde ise elim kanasa da, kadına değse de abdestim bozulmaz, çünkü her iki durum içinde en az bir mezhep imamının abdestimin bozulmadığına dair görüşü/içtihadı var.

Ama sizin gibi muttaki olanlar için de, eliniz kanasa da kadına değse de abdestinizin bozulması gerekir, çünkü her iki durum için de en az bir mezhep imamının abdestinizin bozulduğuna dair görüşü/içtihadı var.

Yani matematik diliyle açıklayacak olursam benim gibi cahiller “mezheplerin birleşimini”, sizin gibi âlim ve muttaki olduklarını iddia edenler ise “mezheplerin kesişimini” esas almalıdırlar.

— Böyle “Yedi Kocalı Hürmüz” gibi mezhep mi olur? Ya benim gibi İmam Şafii’yi, ya da diğer hak mezheplerden birine tabii olmalısın. Haydi, şimdi sen git abdestini tazele de neredeyse ezan okunacak.
— Senin de tazelemen gerekmiyor mu?
İmam duraksadı. Daha ağzını açmamıştı ki adam nerdeyse ağzını imamın kulağına yapıştırdı ve sessizce:
— Az önce evden gelirken, kapıda sarılıp öptüğün ve seni uğurlayan yoksa annen miydi?

İmam kıpkırmızı kesildi. Biri imamın kolundan tutup caminin içine çekerken, bir ihtiyar amca da abdest için adamı zorla şadırvana götürüp oturttu. Adam, yaşlı amcanın hatrı için bir daha abdest aldı. Zira yaşlı amcayı mutlu etmek ona göre teravih namazından kat be kat daha hayırlıydı.

Tartışma anında orada hazır olanlar, adamın imamın kulağına pis küfürler ettiği için imamın kızarıp bozardığını, sinirden titrediğini sandılar. Ve onu yatıştırmaya çalıştılar. O ise habire caminin dış kapısını gözleyerek adamın camiye girip girmediğini merak ediyordu.

Kendi kendine “Elin delisine eşini annesi olarak zikredersen o da sana aynı cevabı verir.” Diye iç geçirirken tek tesellisi cevabı sessizce kulağına söylemiş olmasıydı.

İmam yatsı namazı için tekbir getirerek namaza başladı ve Fatiha’dan sonra önceki gün olduğu gibi Kadir Gecesi’nin yaklaşmış olması münasebetiyle olsa gerek, yine Kadir Süresini tane tane okudu. Rükû yapmadan direk secdeye vardı. Cemaat Rüku’yü hızlıca yapıp secdede ki imama yetişmeye çalıştı. İkinci secdeden sonra cemaat bir sonra ki rekât için ayağa kalkarken imam seccadede kaldı ve Ettehıyyatüyü okumaya başladı. Ayağa kalkan cemaatte hızlı ve toplu bir şekilde oturmaya çalışırken, İmam hatasını fark edip tekbir getirerek ayağa kalktı ve Fatiha’yı okumaya başladı. Cemaat imamı ancak Fatiha’nın ortasında zar zor yakalayarak aradaki mesafeyi kapatabildi.

İmam’ın kafası o kadar karışmıştı ki, yatsı namazında yaptığı hatalar için namaz sonunda düzeltme secdesini yapmayı da unutarak “hatanın hatasına” da imzayı attı.

Hızlıca teravih namazına geçti. Kafasını karıştıran ve meşgul eden adamın görüşleri değil, onun kulağına söylediği sözlerin doğruluğuydu. Bir apartmanın çatı katında oturuyordu. Çıkarken onu kimsenin görmediğine adı gibi emindi. Zira evin iç kısmında eşiyle vedalaşmış ve öylece dışarı çıkmıştı. Bu garip adam onun aklını allak bullak etmişti.

Caminin kadınlar için ayrılan üst katında ise zaten cehennemi bir sıcaklık vardı. Ve namaza duran kadınlar, imamı görmedikleri için daha da namazı bir şaşırdılar/karıştırdılar. Kimisi namazını bozdu kimisi bağımsız olarak devam etti. Kimisi evde ki alışkanlığı gereği “pıt pıt” etmeye başladı.

İmam için ise, bu akşam ki teravih namazı bitmek nedir bilmiyordu. Tam iki kez bitti zannederek bitiş duasına başlamak üzereyken, her defasında müezzinin okuduğu devam ilahisi onu ofsaytta düşmekten kurtarıyordu. Bugün kıldığı teravih namazı ömründe kıldığı en uzun namaz olmuştu. Sağında ve solundaki klimalara rağmen imamın yanaklarından şıpır şıpır ter akıyordu.

İmamla tartışan adam, Teravih namazı biter bitmez dua ve tesbihatları beklemeden dışarı çıktı. Ve caminin kuzey B kapısının iç kısmında eşini beklemeye başladı. Üst kat merdivenlerinden ayak sesleri gelince adam eşi olma ihtimali ile merdivenlere göz attı. İnen eşi değil terden sırılsıklam olmuş bir genç kızdı.

Adam başını çevirdi ve gözünü caminin tavanına dikerek, caminin tarihi motiflerini derinlemesine incelemeye başladı. Terliğini ayakkabılıktan alan genç kız, adama doğru bir zarf uzattı. Adam oralı olmadan duvar ve tavandaki incelemesine devam etti. Ama genç kızı mektubu ona vermede ki ısrarını sürdürünce, adam ellerini saklarmışçasına çaprazlama koynunda sakladı. Genç kız da mektubu ayakkabılığa bırakıp camiden çıkıp gitti.

Adam mektubu alma almama konusunda epey tereddüt yaşadı. Sonra mektupta apaçık ismi geçmesinden korktuğu için alelacele kimseye görünmeden mektubu aldı. Sadece zarfın sol üst köşesinde “Kadriye” yazılıydı. Zarfı birkaç kez katladıktan sonra gömleğin cebine yerleştirdi. Ama mektup cebinde sırıtıyordu. Oradan aldı pantolonunun arka cebine yerleştirdi ve gömleğini kemerin altından çekip üzerine sarkıttı.

Gömleğini düzeltirken orta yaşlarında bir kadın da, ağır ağır merdivenlerden indi. Kendisini yiyecek gibi bir bakış fırlattı. Adam yine gözlerini caminin tavanına doğru çevirdi. Kadın büyük bir hiddet ve öfkeyle:

— Bu kapıda ne duruyorsun? Burası kadınlara ait, Erkeklerin kapısı diğer tarafta,

Adam duymazlığa vurdu ve tavanı incelemeyi sürdürdü. Kadın ağza alınmayacak küfürler sıralamaya başladı. Adam yine oralı olmadı. Nihayet eşi merdivenlerden gözükmeye başlayınca ayakkabılıktan ayakkabısını aldı. Kapının önüne bıraktı.

İkisi tekrar geldikleri gibi el ele caminin avlusundan çıkarken cemaatte yavaş yavaş dağılmaya/dışarı çıkmaya başlamıştı. İmam ok gibi caminin avlusuna fırladı. Her tarafı kolaçan etti. Adam ve eşinden eser yoktu.

SELAMETLE

20 OCAK 2012
KIZILTEPE

*

Yazımız Kadriye’nin mektubuyla devam edecek…

Mahmut Semen
Kayıt Tarihi : 31.1.2012 08:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


https://www.antoloji.com/kadriye-4-siiri/

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mahmut Semen