Sisli dağlarla çevrilmiş,
Güçlü bir ordugahtayım.
Ben kalbine aşk işlenmiş
Deli dolu kalıba sığmaz adamım.
Üç şey için tereddüt etmeden
Canımdan vazgeçer, kast edene kıyarım:
Cennetin bahçesine giden yol
Dağlık, taşlık, fırtınalı.
Piyadenin kudreti, cesareti bol.
Ürkütür, titretir gafil düşmanı.
Yıldırmak ne mümkün, öldürmek zor.
Şemsiye açtık yağan mutluluklara
Hüzün ise dolu dolu avuçlarımızda
Mazareti yok, güneş doğmaz
Gün biter, gece esir karanlığa
Bir gözyaşı
Cer-i hadar dilhun
Na diruba-i efrad
Na çaresaz
Ekdar bol ekdar
Bittabi gözyaşı
Bir muazzam gülüş sürur etti yüzüne.
Cennetin kokusu esti münezzeh teninde.
Sadrım genişledi manana aklım erince.
Munis bir emanetsin benim gözümde.
Ellerinle ikram ettiğin su değil ab-ı hayat.
İmtihanı kalbe zuhur eder gülüşün
Rapt olur, sekr olur gözlerine bakan
Emanet-i mahsusa bilirim, eşeddi ihtiyaç muhabbetin.
Müştak nevcivan, hasret denizinde sana koşmakta
Hüsran ile sulanan gönül bahçemi
Gözpınarlarım beslemekte şimdi
Hüzünle sararıp solan kalbimi
Gözpınarlarım eğlemez şimdi
Seni Görmek isteyen gözler
İşitmek isteyen kulaklar
Saçlarının kokusunu
İliklerine kadar hissetmek isteyen
Ve kalbinin sıcaklığını
Kalbinin üzerinde hissetmek isteyen
İç huzurun kayboluşundan mütevellit
Konuşmaz, insanlığa susar insan.
İnsaniyetin yok oluşundan mütevellit
Susuz kalır, insanlığa susar insan.
İç huzurun kayboluşundan mütevellit.
Kelam etmeyi keser insan.
En azından âdemoğluyla…
Tabi ki lal olacak değil.
Konuşur; kendiyle, kediyle.
Kendiyle, kitaplarla.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!