Bu kaçıncı Eylül
benimdir diye yamandığım?
Bu kaçıncı gökyüzü
Göklerin sahibini aradığım?
Söyle bana
Söz bahane midir?
Söyle bana
Bu akan suyun gittiği yerde
Ben var mıyım?
Uzak vakitlerin uykusudur bu:
Ne konuşmaya, ne susmaya gelir
aynaya karşı durmak
kalbimdeki Musa ile
kalbimdeki Firavun’un savaşını seyretmektir
Neden aşk bir yerde intiharla birleşir?
kaybedilen zamana acımak varken
“Öldürmeyen acılar insanı güçlendirir”.
Bilmiyordum bilmek neyi halleder
aramaktan kasıt ne? Hakikat nerede yaşar?
inanmak mı öncedir anlamak mı?
kayradır dedim, dermanım derdim kadar.
Benim aşkım
İblis’in lanetlendiği yerde başladı
iki direkli bu şehirde
tanıdığı ölüm sayısı kadar ruhum
ham ruhların nasıl piştiğini aradı
Yusuf’un kokusunu almaya gücüm yokken
bilemem Züleyha’nın gördüğü neydi?
bir gömlek parçası
tarih yazmak için yeterliyken
Yusuf mu Züleyha mı
bütün isteklerinden vazgeçmek
hangisinin tercihiydi?
Tenimi okşayan Meryem
ruhumu besleyen İsa
beni hangi sancılı doğuma sürükledi?
Önce ben vardı
Sonra sen geldi
Ve günah döl tuttu
Havva’nın yatağında
Ruhumun dizginleri agoraya çıkalı
ne küfürden geçtim ne imandan,
Eyaz’ın kırdığı kadehten
Kaknus kuşunun ölümünden haberim yoktu
yoktu yakasız gömlek giymenin
toprağa yakın düşünmenin
yoldaşı bu istasyonda.
Sevmeye gücü yetmeyen bir zamandı
mutmain sevmek istiyordu arkadaşlar
nasıl olur! Tümüyle kargaşa içinde
yaşamak anlamlı ve manidar.
Zihni başka
eli başka kadınla sevişen erkeklerin
doyurulmuş kedi cesareti gözlerinde
azgın bir kuyuya atladıklarını gördüm;
kadınlar güçlükle bu kuyudan su çekiyorlardı.
Bir kuyu; karanlık ama gerekli
çaresiz ama korkak bir kuyu
geçerli ama sevimsiz
gördüm. Şüphe yok
akan su elif okuyarak gider yatağına.
Sevmekten büyük suç
sevilmekten büyük ceza yoktu hayatımda
sakladım ne varsa dünyamı ağartacak
dünyamı onaracak serveti harcadım
ne kadar mücella konuştuysam
o kadar mûtenâ sustum seni
hangi çeşmeden su içsem bulanık
hangi çiçeği koklasam zehirli,
Bırakın Mecnun Leyla’ya dokunsun istedim
yokum dedim paylaşılan dudaklarda
bıraktım, deniz anlatsın hikayesini.
Gaybetim beni masivanın eline bırakmadan
telaşlarımı alıp kaçmalıydım ancak
her şeye rağmen müzmin hayatlardan
tadına bir içişte varılan içkilerden uzak
kaçarak ispatladığım gerçek bu:
Soru sormak şeytana karışmaktır
dünya bana gurbet, ben evimin yolcusu.
O benim unutulmaz isyanlarım
dayanılmaz inkârlarım benim
insandan insana hicret eden inançlarım,
karlı gecelerimin ihyası
dünyada yaşmakla
dünyayı yaşamak arasındaki farkımsın.
Kapıldım gidiyorum Mansur’un idamına
nedir bu dışarıdakilerin içerdekilerden istediği
içerdekilerin dışarıdakilere vermediği ne?
Maksadım benliğimi aşadursun
kumsalında gezdiğim bir denizdi aşk
tanıdık bir ses dokunur yüreğime.
Gergindin
“Aklın varsa gelme” dedin.
“Ben günahsız yaşayamam”.
Aklım olsaydı
akıl defterini kapatmasaydım
sana bu teklifi yapar mıydım?
Bir delilik edip kendimi sevebilseydim
şenlik dolu bu kervanın içinde
bir yerim olsun isteseydim
benim de olurdu vazgeçme hakkım.
Sular ne zaman durulacak
ben ne zaman hazır olacağım
kadere sormak istemiyorsam,
bir yanım sütten ırmaklarda yıkanırken
bir yanım alevler içinde eriyorsa
yemyeşil çayırlarda yürümek
Bolero eşliğinde sevişmek kaygılarım yoksa
sır bana esrar bana
banadır mahrem olan hangi aşk varsa.
Kalabalık bakıyor yüzün
beni her bahar sonu
büyük bir aşkla terk ediyorsun.
Neyim ben? Kararsız bir gökyüzü mü?
Bunca dolaşık yeryüzünde ne arıyorum?
Gitme yanımdan kadın
Bu isyan, bu dışarıda kalmak korkusu
seni benden alıkoymasın.
Bir verilmiş sözdür yer etmiş kalbinde
Bir yeminli ökedir kudurmuş yüzünde
Bu insan, kaybedilmiş bir derttir
Köprüleri nesheden Adem’in neslinde.
Caliban demiş adam, bu hayat bu kadar
şehvetim bayrak olmuş Zengibâr elinde.
Her cinayetin bir üstadı vardır
Ghetto veya Caliban. Ne farkeder?
Ne fark eder umut yoksa Ahimsa’dan
dilemmâ çağrışımlar, münzevî kafalardan
kendi sahiline vurmamış dalgalar
el emeği işbirlikçi tanrılardan
fayda yok. Ne farkeder?
Ey kalbimin iştihası!
Ey ruhumu secdeye çeken!
Ben de bir yol inşirah dilerim
bana bir imkan ver
kendimi bileyim.
Şarapla kadeh ayrılır sende
senin çiçeklerinin kokusu baygındır
senin bahçende yetişen er
namaz kılan güzel kokan kadından hoşlanır.
Haber verdiler bir nehrin
bir okyanusu peşinde sürdüğü yerden
Mansur ehl-i ferahnak-ı dildir
darağacına giden yolu iyi bilir
“Ey güvendiğim dostlar! Öldürün beni.”
“Ey güvendiğim dostlar!
Sizi içeri almayan
Beni dışarı bırakmayan kimdir? ”
Bana gel, bana bak, beni gör
sakın meyledip aldatma kendini
ne kadar üveysîlik dilesen de
kendine uzaksın kendine tufeylî.
Ne vakit bir sema
başını döndüren bir sema düşünsen
bir mektup koyarlar önüne
bir mektup, uzaklardan: Serhend’den.
Şimdi artık
şemsiye ve eldiven kullanmayan hayatımda
gitmek isteyenleri tutmuyorum.
Ne özgürlük ne irade
ne de vaveylası gençliğimin
Rabbimden başka dost
kendimden başka düşman tanımıyorum.
Kimim var benim
“İşte kalbim” deyince düşüp bayılacak
ölüm gelip verilen şeyi almadan
vermem gereken neyse benden alacak?
Sen beni bölmeseydin ey aşk!
beni bana dövdürüp gitmeseydin
bildiğim sırlar olurdu benim de
ihanetlerimi taze tutmak için
biriktirdiğim fotoğraflar.
O zaman konuşabilirdim belki
insanın anlam arayışı üzerine
kalbimi halayıka pay eder
hepsini düşman ederdim birbirine.
Varsın Orenda’sı kaybolan hayat
Basmasın beni gövdesine
Kalbi dilden ayıran yollar üstündedir dünya
Ebubekir’siz kapanmaz yaralar içinde.
Rûmî ağlamış bir gece sevinçten
sürgit bu ayrılık buraya kadar
hiçbir bahanem kalmadı verecek
insanlarla bir arada bulunmanın
ne anlamı var?
Eylül 2002
Ekrem ÖzdemirKayıt Tarihi : 11.5.2010 12:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
her yönüyle kendimi anlattığım şiirdir ve de Tanrıya teslim olduğum. hoş bir şair teslim olmayı ne kadar berecebilir ki! ...
![Ekrem Özdemir](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/05/11/kadere-soru-sorulmaz.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!