Kaçakçılığın eline düşmüşlerin anısına biraz ağladıktan sonra, biraz da kendi halime ağlamayı becermiş olayım diye: kaçakçılığın eline düşmüşlüğümüzün görüntüleriydi onlar, biraz düşüncemden ay ışığı altında mektuplarıma akıttım sızıyı.. yaşama dargın değilim… yeryüzünü sevmeye de yorgun değilim… kimi sivriliklerin ayrışmalarına kırgın değilim… gerekenin yapılacağına dik duracak başım…
Göktürk – Oğuztürk – Atatürk bu aşk ile imanı, insanlığı uygarlığa korumayı üstlenen fedakarlıklardır. Bu fedakarlığa yardım edenlerdi belki geçmişte atalarınız, bugün sözde ayrışmaya kurtlanmış ciğerlerliklerinizle daha kaç topluluk hastalığınıza ölecek, iyileşmeye bu inatlıkla saldırı güçlerini güçlendirmeye bu sinekliğinizde, kim daha insan diyecek sana… Sana insan demek bu kadar mı suç? Bu kadar mı insanlığı yormaya güveniyorsun, bana bir şey yapmaz bunlar diye? Çevrende öldürdüklerine bu kadar mı umursamaz kalacağına inanç besliyorsun arsızlığında? Arsızlığın insan ahlakı olduğunu kim öğretti, hangi tarihten bu öğreti fazilet olarak anlatıldı? İnsan olmak emeğinden bu kadar mı tiksiniyorsun? Bu kadar mı değer biçiyorsun kendine? Bu değere kendini haklamaya yürekliysen, ben mi yüreksizim kokuşmuşlukta yaşamaya boyun eğecek kadar insanlıktan vazgeçmişlikte ezilmişliği alkışlamaya coşmuşlardan kurtulmaya, kokuşmuşluktan o sefilliği kurtarmaya? Sen silah tutabiliyorsa ellerinle, ben yüreğimin kanadıyla çiçek taşımaya güzelliği kirletir miyim o vahşetine ve o vahşetinde çiçeğimi açtırır mıyım kokuşmuş haline büründürülsün diye?
Kaçakçılığın eline düşenlerin anısına, sürünür müyüm daha sürtüklerle? Onlara insan yüceliğinde bir Fatiha barındırmak için çırpınan yüreğimde, bedenim sessiz durabilir mi? Sızılarda kıvranan bedenler görmekten haz alanların tedavisi düşünülmez, onlar tümördür, kesilip atılınca sağlığına kavuşan bedenler görülmeye değer kazançtır insanlığa… Sızılarda kıvranan bedenler görmekten haz alanlar insan demeyi bilmez ki, hastadır, bu hastalığa hiç insanlık teslim edilir mi? Tedaviye gecikir mi insanlık? Hasta hastayı tedavi eder diye mi kuruldu hastane, ıslah evi? Bir kalp hastalığı derneği, bir şeker hastalığı derneği, bir kanser hastalığı derneği hangi amaca hizmet eder? Bu hizmeti yargılamak isteyenler Milletin meclisine mi yerleştirilmeli? Orada mı tedavi hizmeti kuruldu? Hekimler, doktorlar bu yüzden mi milletvekili oldular? Orada, onlarla mı olacaklarmış sapık insanlık?
Ah, aşk olduğum ‘düşünmek’ varlığı… ah, düşünme faziletini çiğnetmeye çirkeflikler… ah, Türkün doğuşudur düşünmek! yüceliğini tırnaklamaya coşanlar… düşünmek bir sonuç diye bağıran sefillerin öğrenmişliklerinden kanayan ve kanatılanlar… düşünmek bir çözüm varlığıdır, dayatmacılık değil… Ey sefil kürt dedirtilen insan topluluğu! Seni kurbanlık koyun seçmişliğe bu rızalığın neden? Sen Kürt değil, bir ulus varlığının kolu, eli, ciğeri, böbreği olabilmeyi öğrenmiş bir insan topluluğu varlığısın! İnsan olmaya bir millet bütünlüğüne Türk Milleti diyen ulus uygarlığına sinekliği konsan ne olur, konmasan ne olur? Sinek de bir yaşayan varlıktır. Nerede pislik olursa orada yaşam bulur. Çöplük sistemi insan doğması kadar hızlı gelişemediği için sinekler odamızda da yaşıyor, zararsız olmalarına çare bulmaya emek ol biraz…
Kırlarda dolaşırken, sevgilinin başına çiçeklerinden taç yaptıysan eğer, prensin veya prensesin dünyaya da prens veya prenses sevgisi kalsın, herkesin başına ahkam kesilmeye yeterli bir emek değil o. Herkesin gönlünde prensi, prensesi yaşıyor… Bir güzelliği daha korumaya gözü kamaşmış şaşkın ördeklikle insan topluluğuna saldırılır mı kanını akıtmaya coştum diye? Uygarlık ve tarihi, tarihçiler çalışıyor müsterih ol dikkatini korumak, bu bilinci gözetlemeye yücelmek asilliği ve adilliğin güzelliğini yaşayarak yaşatmak hakkına saygıyı coşabilseydik keşke… biraz öğrenince, ben de tarihçiyim demekle tarihçi olunmuyor ki… ama bu basitlik numunesi insan varlığıyla birikiler yığışanlar öldürüyor, öldürtüyor sınırsızca…
Bu kadar içime seyahatimle: Bir savunma varlığı düşüncesi olarak anlayabildiğim; Vatan varlığı ve bütünlüğüne bilinç taşıyan milletler şehitlerdir, şehit ruhlarının nurları şefaat ışıyor vatan yüreğimize. Şehitler ölmez, vatan bölünmez! Ve yine savunma varlığında bir iki soruna değinebildiğim kadarıyla ve hepsini Allah’ın yüceliğine inanç düşüncemle ve bilerek, bilmeyerek; bilim, ilim köreltenler, vahşet kusanlar karşısında kendini savunmaya kadar indirgenmiş olanlar; şans hakkı tanınmış, tanınmamış, kurban edilmiş ve kurban gibi öldürtülen, öldürülen: yaşamında insani yüceliklerle taşıdığı yüreğini mücadele olan aziz insanların aziz ruhlarına Fatiha’m ulaşsın …
Din savaşa alet değildir. Eğer vatan varlığı ve bütünlüğüme savaşa zorlandırılırsam Allah’a şahadetimle savaşacağım. Bu, bir millet varlığı ve bütünlüğüdür. Bu savaşım, kötülüğe karşı duruşumda kararlılığımdır olmakla, yeryüzüne yayılan insan topluluğu olarak yaşamak gereğine, ulus varlığımı korumak kayıtsız şartsızlığıyla sınırlıdır mutlak… Bu mutlak ulus varlığı dil ve vatan birliği olarak, insanlar birliğini inançlarıyla, renkleriyle, dilleriyle, birer özgür refah ve huzur bütünlüğüne gelişenler anlıyorum.
Bir ulus varlığı içinde gelişip yeni bayrak dalgalanmaya ahlaksızlar, kaba güçleriyle milleti sindireceklerdir. Kaba güç ile öğretime mecbur kalanlar mecburi hizmetiyle insanlığı en azından her pislik içinde de yaşanır, pisliği görmezlikten gelmeye alışkanlığı insanlık diye öteleyeceklerdir. Uygarlığa nefret duymak kazandı zaferi kutlanacaktır… insanlığa kimi hizmetlerle sivrilecek ne kadar güzellik uğraşılsa da sineklik sivrilmeden öte gidemeyecek, kendi kendini mahkum eden bu sistemle kimin gücü kime yeterse vahşetine hoş geldiniz kutlayışları olacaktır… Bunu dinciler yapacak, bunu dil sokuşma bahanesiyle insanlığa yılışanlar yapacak… Bu felaketlerden beslenenler artık gücü eline geçirmiş olarak, soluk aldırmazca meşgul edecekler türeme olaylarla… Savaşan, çünkü güçlüler olmayacak… onlar hep emreden kalarak, her emri uygulayan hizmeti satın alacaklar…
Bir demokrasinin çocuk ruhu şefkatine uyarlanışını anlayamamış bir millet varlığı olmaktan kim medet umabilecekse, intihar hastalığına yakalanmış bir salgınlık içindedir denilir buna. Sistem ne olarak yılışmak istediyse de, tarihlerce, beş bin yıl süreyle hep büyük kayıplar vererek daraltılmış olduğu haliyle dahi, en son Cumhuriyeti bir çocuk ruhuna uyarlama önemi meclis değerini de kaybedince, insanlığa vahşet hayırlı olsun denilir mi? Vahşet kazandı! Dinciler, Kürtçüler vahşet numûneleridir! Evet, vahşetin kazandığı doğru! İnsanlığa vahşet hayırlı olsun kim diyecek? Ben, başaramıyorum bunu… Milletini çağdaş eğitmiş yeryüzünde bir ülke sayısı kadar o ülkenin eğitebildiği yüzde otuzu geçeni ya azdır, ya bu görünüm içindedir sadece.
Binaların inşaatı, teknoloji ilerleyişi bir öğrenim bilgisi yeterliği olmadığı gibi, insanları köle satan meydan yapılamaya, sehpaları, seyirci geçitleriyle ilerleyişin hızıdır aynı zamanda…
Eğitim kadrolarını boşaltmak, katletmeyi kolaylaştıran bir sistem olan bu vahşet, biraz gösterişle göz kamaştırıp, iş yapmamış olmalarıyla halkı tehlikeden haberdar etme olanağını kıracaktır, her eğiticiyi köle kullanmaya başlamış olarak. Vahşet sahnelerini açtıkları zaman acaba insan kurbanı diye, bir milletin uzantısı keyfiyetiyle birini seçip başını kim koparacak diye halkın duygusu okşanacaktır. Vahşeti seyretme hazzına bu hızda da hizmet edecektir satılık insan… satılık insan köle insandır.
Vahşet krallarına, kelime oynunu istediği kadar çeşitleyin, umurunda değil daha şimdiden, canı istediği kadarını alır dahi diyemiyor olmanın bu seyriyle, vahşet hakkının umursamazlığını da uygulayışındaki hazzı yasa oldu bile, vahşeti başarılı kontrol ediyor… Kazandılar… vahşetle yönetenin emrine girmeyi başardılar, emri uygulayış başarısında da kazandılar… Şimdi sıra ordu kurmak değil. Ağzında bir iki laf, örneğin, kürt ülkesi değil yine Irak birliği sefilliği ile, bayrak yeni olabilir, petrolü paylaşırız gibi sefilliği çarpışan akıl hastalığı varlığının acizliğini insan yönetme görevi diye, elinde balta bıçakla keyfince dolaşmayı da uygulayacaklar, seyredeceğiz.
Hiç kimse kılığından kıyafetinden dolayı eğitimden uzak tutulamaz. Bu yüzden, gözlerine kadar kapatın şimdilik, sonra gözüne kızgın şiş çekme hakkı geçer elinize, evde de vahşet kültürünüzü uygularsınız… Avrupa’lılarınıza kerhaneyi, Araplarınıza haremi kerhane diye sunmaya hızınızı kesmeyin… kazandınız… Siyonit huyu bununla bitmiş değil… daha üretim hazzı var insanlıktan intikam almaya… insan olma artık hayvan olmaktan bile utanacak, sinek gibi ezilen bir şeyler olmaktan asırlar mücadele vermişti… Eğitim uyumamalıydı, haklısınız… Siyonist sinekleri olmayı başardınız… insanlık kaybetti… Allah oldunuz! Allah kaybetti!
Dünyamızda kaybettik insanlığı, ahrette de vahşetlerin bu arsızlıklarıyla kazanacaklarına, inancımda endişe etmeye başladım ben…
Aralık 2007
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 11.12.2007 23:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!