Kaç Ölüm Ciddiye Alınır? Şiiri - Sevinç ...

Sevinç Kavuk
1200

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kaç Ölüm Ciddiye Alınır?

Kaç insan ölünce olay önem kazanır? bölümünü aldım öne…
sorun burada sadece ‘olay’. En son çıkacak netice zaten yanıtı olacaktır…

Olay, ilk ne zaman belirmişti? Aile içi mi? Namus konusu muydu? Ben’liğin belirtisi olmaya ne zaman yüz tutmuştu? ‘Seninkisi ben’lik ise benimkisi ne sanıyorsun’ belirtisine kadar ne çok zaman bu duyarsızlık beslenmişti? … Seni bana, beni sana kaygısız ve duyarsızlaştırmaya bu zaman hakkı tanındıysa eğer, yine ben ve sen olacağız kendimize soru soran… Zira,

Yapanlara soru sorulamaz. Önce etkisinde kalanlar analiz edilerek konuyu düşünenler olmalılar. Onlar kendi tutumlarında güçlendirildikçe, yapanın oynayacak mekanı daralır. Ve acıttıkları boyutta sıkıştırılırsa, o acı noktada konuşurlar onlar da… bülbül gibi şakırlar ve hatta gözlerinin pınarını alet olarak amaca kullanmaya başlayacak ve bilmem daha nelerle bu acınma sefaletini bile sürecek… işte bu alanlar da daraltılmalı, ki ancak o zaman gerçek karşısında olduğuna inanabilsin o utanmaz denilenler…
Onlar utanmaz da biz neyiz peki? Konusuyla başlamalı…

Madalyanın bir yüzüdür: Dün “sağır oda” dizisini izlerken çok güzel bir söz söylendi....’’burası Türkiye, burada insanlar her şey olurlar ama rezil olmazlar” dedi oyuncu. Ne kadar doğru bir söz, rezil olmuyor kimse, rezil rüsva edilemiyor, herkes pişmiş kelle gibi sırıtıyor… diyorsunuz

Kazanan elbette sırıtacak, ama sırıtacağı alan benim çevrem mi olmalı? Onun bunun sırıtışıyla zamanımı harcamak değil, sırıtılan edepleri masaya yatırabilecek insanlarımızın metanetleri ve yüreklendirilmeleri olmalıdır… rezilliğe karşılık veriyorsan sen de o kadar rezilsin denilmesi de var işin içinde… bu da çok söylenir… halbuki sen de o kadar rezil olabileceğini göstermeliydin diye desteklenmeliydi…. M. Kemal Atatürk demiştir ki: Geldiği gibi giderler…. Bu bir savaş an’ı için söylenmiştir, bağımsızlığın acıtılan noktasında yapılabilecek son işlemdir… Her edepsizliğe diyebilmeliydim ki: Senden daha arsız olmamı istiyorsan eğer, barınacak yerini şimdiden ayarla. Hem edepsizlik edip, hem de çevremde dolanacak mekan arama…

Eğer ben edepli yaşamak istiyorsam, önce edepsizliği ispatlamalıyım… edepsizlik önce sindirilmeli demektir bu… her gık ettikçe hık diyebilenleri bulmalı karşılarında kararlılığıdır bu … Halk olarak bunu başarabilirsek eğer, ancak o zaman devlet görevlileri müdahale edebilir buna…

Şöylesine bir örnek deniyorum: Dayak yiyen biri polisi alarm ediyor… polis elbette korumaya alıyor, rapor tutuyor, her iki tarafın hakkının araştırılmasına başlanabilecek bu ilk adımda daha, gelir de ben barıştım derse eğer kadın, çocuk, erkek veya her kimse bu, ikinci başvurusunda polisin tek yapacağı şey kalır; rapor tutar ve güle güle der… Dertten kurtulmak isteyen o aşamaları baş vurduğu savunma bölgesinin içeriğinde ilerletmeyi bilmeliydi…
Sadece olay yaratıp gidip tekrar olayın koynuna girene kargalar bile güler, polislerimiz ise sabırla bu anlayışa ulaşabilecek gününe kadar bekliyor, gülemiyor onlar…
Laf söylerken kendimizden uzak yerlere, kimselere sulanmayalım, bu ülkede, burada vs. gibi demeye biraz hizalı olalım lütfen!

Benim vatanımda benim görevlilerime laf söyleyecek biri, önce halkı olarak beni ezip de geçer oraya… Ben olmalıyım olayları anlayan, tanıyan ve direnen, ancak o zaman devlet görevlilerim nefesim kadar yakınımdan ayrılmazlar! Önce haddimizi bilelim! Her şey 'ver gülüm al gülüm' ve iki elin sesi olabileceğine, iki yürek olabilmeye tekrar alıştıralım kendimizi… Edepsizlik bizi fazla eğitmiş… Şimdi edeplerimizi kendi elimizde kendimiz yontarak güçlendirip, onurunu kazanmalıyız geriden veya yineden…

Halk ile el ele, yürek yüreğe… Biz halk olarak ele ele verirsek, devlet yanı başımızda olacak bundan neden hâlâ endişe ediyoruz ki?

Eğer cesaretimiz varsa biz önce insanlığa yücelmeye adım atalım, bakalım hangi edepsizlik barınmaya daha bir yetenek bulabilecekmiş görelim… İsteyebilen bir toplum olmayı başarmalıyız diyorum…

Devlet işlerine burnumuzu sokacaksak eğer, çevremizde olumlu emekleri ve direnişleriyle en azından biraz orada, biraz şurada bir iki topluluk grupları olabilmeliyiz… belki bundan alınacak başarıyla halkın emeklemeye istekli tutumları artabilir… Zira arsızlık ve edepsizlik, ölüm saçan aykırılık, toplumumuzu usandırmış… Önce halkın onurunu okşamaya bir yöntem bulmalıyız…

Ölüm sayısı değildir konuşturacak olan, insanın kendine olan özsaygısına direnebilmesidir tek savunma mekanizması…

Tüm ülkelerde de devlet bu durumdadır, ancak halkına hitap edebilir yani… aşırı durumda ise askeri darbeler örneklerdi buna karşı müdahale olarak, bugün uygulanması bir bilinçsizliktir… halk zorlanacaksa da ‘evet’ ve ‘hayır’ diyebilecek yeteneğe sahip olduğunu gösterebilmelidir…

Kim üzülmüyor ki bu çaresizliğe? Kaç Ölüm Ciddiye Alınır? sorusu sorulamaz denilen bir ortamı yaratmış halk oluşmalıyız… zira, tek ölüm dahi çok fazladır, ister hastalıktan, ister kazadan, ister kazara bir saldırıdan…

Bu bilinci devletimizin beynine işlemeye kalkışacağımıza, kendi beynimize işlemeye başlarsak daha çabuk bir neticeye varırız…

‘Büyük kentin varoşlarını dere yatakları üzerinde kurmaya izin verenler utanmazlar bu ülkede.’ diye bu son cümle yine kırbaçlıyor onurumu, gururumu, kişiliğimi…

kimse yaptığı işten utanmaz, utandırabilen olmalıyız ancak… konuşan bir Türkiye olmalıyız! Konuştukça bilincimize yüceldiğimiz hissedilecektir. Yapanlar hissedecek, biz sadece konuşalım yeter. Konuştukça konuşma sanatına güçlenmeyi de eğitmiş olacağız. Kendi emeğimizi bir daha kolay kolay birileri sarsamayacaktır o zaman… ama o gelsin düzeltsin, bu gelsin geçiştirsin zavallılığı ile bir de utanmadan devlet demeye kalkışarak, biz o ahlaksızlardan da beter oluyoruz… Bunu anlayalım artık!

Eğer ölümler azalsın isteyen isek konuşalım bunu! Öyle konuşalım ki, oradan buradan yamalık yaratamasınlar, hatta sızlanmaya kadar uzanacaklar onlar, buna da fırsat vermeyecek kadar bilinçli, inançlı, direnişli konuşalım biz!

İşte bundan sonrasını devletimiz üstlenecektir onurla, şefkatle!
Bu hizmete devletimizi hasret bıraktık biz halk olarak!

Bu kez rüzgarım, yüreğimi acıtarak fırtınaya dönüşen gerçeğimizi esti... İğneyi kendine batır, çuvaldızını başkasına gibi bir denemeye şans çooookkk olacak… demeyi başarmak istedim, bağrım yana yana… Çuvaldızını da kaptırmazsak elbette. Ben başardım, hadi bana geçmiş olsun, size de duyurmaya şans bol olsun, bu yürekte çoğalmaya hazır yürek seslerinin çığ olmaya beklediklerine inanıyorum ben… hatta duyuyorum seslerini…

Bu inancım, bizim var olan hissiyatımızdır!
Madalyanın bir yüzü edepsizlikse, öbür yüzünde hissiyatımla Doğacağım duygusu, emeği, hizmeti bizim!

İnsanın içi acıyınca çağlıyor böyle… bu konuya dün sesim buydu, bugün sesim bu oluyor, yarın sesim bu olacak! Diyerek…

dersiniz
ne derseniz
ben dedim böyle saygılar, selamlarımla....

Kasım 2006

Sevinç Kavuk
Kayıt Tarihi : 8.11.2006 16:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ali Asker Çataltaş
    Ali Asker Çataltaş

    ''Tebrikler,
    Eğer ölümler azalsın isteyen isek konuşalım bunu! Öyle konuşalım ki, oradan buradan yamalık yaratamasınlar, hatta sızlanmaya kadar uzanacaklar onlar, buna da fırsat vermeyecek kadar bilinçli, inançlı, direnişli konuşalım biz!

    severek okudum güzeldi emek ve yüerğinize sağlık,''

    Ali Asker Çataltaş

    Cevap Yaz
  • Mazlum Zengin
    Mazlum Zengin

    Kutlarım çok güzel bir yazı Emek ve yürege selam olsun diyorum

    Cevap Yaz
  • Suat Seymen
    Suat Seymen

    güzeldi Sevinç Hanım

    kutluyorum...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Sevinç Kavuk