Dünya diken üstünde iki gözüm,
volümü çok yüksek ağlıyor,
Yürekçe şekerler alsak,
Susar mısın gökyüzüm?
Uçamadan kırılan binlerce per’ le
her yanını kaplamış kırklanmadık hüzün,
Havada yarım kalan bir dua gibi güzüm,
Sönmeyen yangına dönüyor şimdi…
Ve biz;
Sessizliğin içinden seyrederken olan biteni
Öyle mahzun, öyle çoğaldılar ki.
Kadınlar ve çocuklar,
Onlar beyaz ata binip uçunca,
Dünya diken üstünde,
Zaman;
Masumların kanıyla akıyor şimdi
Kayıt Tarihi : 24.11.2025 13:53:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İnsan acısını tek bir sebebe indirgemek, gerçekliği daraltmak olur. Dünya yalnızca savaş yüzünden değil, insanın kendi yarattığı sayısız yapısal kırılma nedeniyle acı çekiyor. Acı, çoğu zaman görünmeyen, istatistiklere bile girmeyen, fısıltı hâlinde sürdürülen bir varlık biçimi olarak yaşanıyor. Ekonomik eşitsizlikler, eğitimden mahrum bırakılma, göç yollarında kaybolan hayatlar, iklim felaketlerinin yükünü en çok taşıyan yoksul toplumlar… Bunların her biri, insanlık adına sessiz birer çığlık. Savaş patlayarak öldürür; ama sistemsel adaletsizlik gün gün, diş diş, parça parça tüketir. Ve bütün bu acıların merkezinde, tarih boyunca en çok yara alanlardan biri kadınlardır. Kadının acısı çoğu zaman duyulmaz, çünkü dünyanın düzeni, kadının bedenini ve emeğini görünmez kılacak şekilde kurulmuştur. Kadın, hem toplumun omuzladığı yükü taşır, hem de o yükün konuşulmasına bile izin verilmez. Kadınların yaşadığı adaletsizlik, salt bireysel bir trajedi değil; felsefi olarak insanlık idealinin çöküşüdür. Çünkü insanlık, yalnızca güçlü olanın değil, en kırılgan olanın hayatına verdiği değerle ölçülür. Kadına yönelik şiddet fiziksel, duygusal, ekonomik veya kültürel insanın kendisine verdiği sözün bozulmasıdır. Ahlak filozofları yüzlerce yıldır “iyi yaşam”dan söz eder; ancak bir toplum kadınlarını koruyamıyorsa, o toplumun iyi yaşam üzerine ettiği her söz eksiktir. Kadın acısı, savaşın harabesinde de vardır, barışın konforunda da. Savaş kadınları öldürür, barış ise çoğu zaman onları susturur. Savaş bedenlerini hedef alır, barış ruhlarını sınar. Ve her iki hâlde de acıyı en çok taşıyanlar yine kadınlardır, çünkü tarih boyunca “yeniden kurma” görevi hep sessizce onların omuzlarına bırakılmıştır. Bugünün dünyasında acı, karmaşık ve çok katmanlı bir yapıya sahip. Çocuk ölümleri, kadın cinayetleri, ekonomik ve psikolojik şiddet, göç, açlık, sömürü… İnsanlık, kendi eliyle kendi evini yakıyor ve en çok yangını sönsün diye kadınlara koşuyor. Felsefi açıdan temel sorum şudur: “Bir toplum, en zayıf halkalarını koruyamadığı hâlde kendine nasıl “insanlık” diyebilir?”




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!