Kurbânın olam, bastığın yer üstüne ser beni;
Sen gideli hep çağırır, o bastığın yer beni.
Korkarım ki bu ayrılık öldürecek, yâr beni;
Bir kerecik geliversen düşlerime, olmaz mı?
Kıyma bana, seni benden daha fazla seven yok;
Dertsizdim, derde düştüm;
Seni böyle sevende.
Sevdânla yandım, piştim;
Seni böyle sevende.
Boştum, hasretle doldum;
Git, dönülmez yerdesin, ok yaydan çıktı artık;
Git, bu vedâ kararı âşığı yıktı artık.
Git, umrunda olmasın ne hâlim ne ahvâlim,
Git, seni incitmesin ne âhım ne melâlim.
Gel, ömrün bahârında taze gül iken solma!
Gel de bu körpe yaşta kurda kuşa yem olma.
Gel, gönlüme sığın da insanlık neymiş, öğren!
Gel, bâğ-ı hazân’ıma, gel ey sonradan gören.
Mesafeler bizi ayırdı sanma!
Bil ki yokluğunda ben hep senleyim.
Belki yollarımız ayrıldı amma;
Sevdiğim ben hâlâ aynı yerdeyim.
Senden başkasını sevemem gayrı,
Sarsa da sevdânın ateşi seni,
Gelse de simsiyah gözler aklına,
Yârin yâd ellere yâr gidişini,
Ölürsen belki unutacaksın.
Ve şehrini hani o hayâllerinin,
(Abdurrahim Karakoç'a Nazire)
Sevdiğim, unutmam, deme boşuna.
Unutursun, unutmamak elde mi?
Kim bilir, ne işler gelir başına?
Unutursun, unutmamak elde mi?
Günler çabuk geçti, yıllar yol aldı;
İşte ömür geldi, yarıyı buldu.
Topraktan gelenler hep toprak oldu,
Toprak insanlara tek vatan imiş.
Kurudu, gönlümde akan dereler;
İstanbul bu gece o kadar soğuk ki!
Üşüyorum, inan ki üşüyorum.
Bilmiyorum, nedir içimdeki?
Uyku tutmadı, seni düşünüyorum.
Sildin beni gönül listenden, biliyorum.
Çocukluktu hayâlin, çocukluktu düşün,
Bu dünyaya çok güvenme!
Bir gün gelir yalan olur.
Mal ile mülkle övünme!
Sen gidersin talan olur.
Gün de geçer, yıl da ay da;
Ben güzelim diye çalım satarsın
Mecnun olmayınca Leyla olurmu
Beni görür kaşlarını çatasın
Gerçek yar dediğin böyle olurmu
Ben güzelim diye çalım satarsın
Mecnun olmayınca Leyla olurmu
Beni görür kaşlarını çatasın
Gerçek yar dediğin böyle olurmu