Beni tanıyor musunuz?
Çok da yabancı değilim size,
Sevgiyle beslenir, sabrınıza hayran kalırım.
Elim ayağım olur, beni inşa edersiniz.
İnşa? Yani sevgi, yani umut, yani hayal...
Bütün gücünüz bendedir, ben sizdeyim.
Bazen, sebepsiz yere bırakırsın kendini,
Hiçbir şeyi umursamazdan gelirsin,
Çünkü o an her şey hiçbir şeydir.
Hiçbir şeyle uğraşmaz, hiçbir şeyi sevmezsin,
Hatta daha da ileri gidip hiçbir şeyinin hiç olmadığını, hiçbir hisle, hiçbir duyguyla hiçbir şekilde görmediğini, hiçbir şekilde şiir yazıp, kendi içine kapanıp içine ağlamamışsındır.
Hiçbir şey olmamıştı, ve hiç uyumuştun.
Bugünü anlamak için yoğurduğum cümleleri tek tek saydım. Bir yanlışlık olmasın diye değil. Çok kısa ve tek tük cümlelerden ibaretti. Bazıları çok güzeldi, bazıları güzel, bazıları az güzeldi, bazıları güzel olmayandı. Yani anlayacağınız yüzeysel olarak güzel olanların içeriksel olarak bir anlamı yoktu. Bugün'ün eksikliği, az sayıda olanın anlamının yetersiz oluşundandı.
(22.03.2014)
Gözlerim biraz karanlık...
Bir zamanlar içinde çocuklukları barındıran gözlerim.
Yitip giden her mısrada bir kahkaha eksilttiler.
Gözlerim biraz yorgun...
Kapanmaya mecali olmayan gözlerim
Ne düşünüyorsun?
Çok şey var, anlatmak çok güç olur. Soruyu tekrar sor.
Ne düşünmüyorsun?
Az şey var, anlatılacak kadar gerekli, önemli bir şey değil.
Ne sorayım o zaman?
Hiç kimsenin merak etmediği bir şeyi sor.
Bugün gün'aymadı...
Ufak bir ışığa dahi tebessüm etmedi,
Güldürmedi yüzünü, günün.
Geceye kucak açtı, sabahı unuttu.
Bugün günlerden gün'aymadı...
Sabah olmadı, kimse kalkmadı.
Toplum, tüm insanlar ile beraber, onların dini, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşantılarını kapsayan geniş kapsamlı bir bütündür. Bu bütünü yaşayan bir organizma olarak ele alacağız, çünkü dinamik ve değişken bir yapıya sahiptir. Organizmayı, yani bütünü ayakta tutabilmek, yaşamını daim ettirmek için organizmanın kalbini yani ailenin varlığını korumak gerekir. Yapılan birçok araştırmalardan çıkan sonuca dayanarak biliyoruz ki eğitim ailede başlar. Toplumun en küçük birimi olan bireyin, toplumun kalbinde, yani ailede ilk olarak eğitildiği ve sosyalleşmeye başladığı görülen ve bilinen gerçektir. Birey, yaşama gözünü açtığı andan itibaren ebeveynler eşliğinde hayata tutunur, ilköğrenimlerini ve tecrübelerini aile üyeleriyle kazanır. Belli bir yaşa kadar eğitimini alan bireyler, toplumun kalbine kazandırılmak için ilk sosyalleşme aşamasını geçtikten sonra, aileye (toplumun kalbine) yardımcı olan bir kurumla; Okulla (toplumun beyni ile) sosyalleşmeye yeni boyut kazandırır. Okul (beyin) , daha sistematik, daha akılcı bir öğrenme alanı ile bireyin daha geniş alana açılmasını, bilgi birikiminin ve tecrübelerinin olgunluk kazanmasını sağlar. Okul Organizmanın sosyalleşmede büyük boyut kazanmasını tetikleyen ve yönünü yöntemini belirleyen bir kurumdur.
Kalbin ve beynin işlevini yerine getirmesi için gerekli imkânlar en iyi şekilde sağlanır ise organizma daha sağlıklı bir yapı içinde gelişir. Ancak tersi olur da ciddiye alınmayıp önemsenmez ise organizma kendi içinde bir kaosa sürüklenir ve hastalıklarla boğuşur. Eğer bir de vücut direnci zayıf ise (ki bu zayıflığın en büyük nedeni aile ve okul eksenli eksik eğitimin doğurduğu sonuçtur) organizma parçalarına bölünür ve tekrar toparlanamaz. Ölür...
(29.10.2014)
Gün, dün bugün yarın
Zaman, akışkan bir su
Sebep, sonuca yön veren pusula
Pusula, yanlış kullanılan bir araç
Araç, hunharca oynanan cinayet aleti
Sevgi, isimsiz bir kahraman
Bugün, bugün olmaktan çıktı. Yarına dair ışık? Muallak...
Neden mi diyorum bunları? Yansıtılan bu...
Eğer ortada bir eylem, hak arama, bir şeyi protesto etme vs. gibi bir amaç varsa evet katılıyorum, cani gönülden, haktır. Ama bu amaç doğrultusunda yapılan faaliyetlerin yöntemi çok önemlidir. Fikrini söylemek, sesini yükseltmek, doğru yöntem seçmek çok önemlidir. Bu noktada yöntemi yanlış seçerseniz, haklı durumdan haksız duruma düşebilirsiniz. Şöyle örnekleyeyim; dükkânlar kapanır, esnaflar iş yapamazsa, dükkânlar kapanmasına rağmen yapılan eylem dozunu aşıp ekmek teknelerine zarar verirse, daha büyük sorunlar da var tabi; elektrik trafosunu şuursuzca, amaç doğrultusundan cayarak patlatırlarsa, o kadar insanın elektriksiz kalmasına,belki de birçok işinin aksamasına neden oluyorsa, yollara barikatlar, taşlar konuluyorsa, cam şişeleri kırılıyorsa, oradan geçen halk bu olaylar içinde zor durumda kalıyor ise… Üzgünüm arayış sonuçsuz kalmıştır. Yanlış, yanlışla düzeltilmez. Şuurla hareket edilmeli...
Yaşamımızda mutlaka rast gelmişizdir; "Kendin ol, Kendine gel, Kendinle barışık ol, Kendine güven, Kendinden geçme vs." gibi uyarı, nasihat ya da bir serzeniş içeren ifadelere. Evet, kendimiz olmalıyız. Ne kadar ikinci bir kişiden duymaya alıştığımız bu ifadeler bizi etkilese de en son tercihi kendimiz yaparız. Çünkü karar verme mekanizmasının merkezi, kişinin kendisinde olan potansiyelinde vardır. Peki, kendimizi ne kadar biliyor ve ne kadar tanıyoruz? Çevremizden ne derece etkileniyoruz, ne gibi bir şeyler ekliyoruz kendimize? Olduğu gibi mi ekliyoruz olan biteni kendimize yoksa irdeleyip süzgeçten geçirerek mi ekliyoruz?
Evet, temel sorumuz kendimiz aslında. Kendimizden ne kadar haberdar isek, kendimizi ne kadar tanıyor isek, kendimizi ne kadar eleştirebiliyorsak (olumlu-olumsuz) , o kadar kendimize hakim olabilir ve kendimizi yönetebiliriz. Kendimize ne kadar yakın isek çevremizi de daha sağlıklı analiz edebilir, olaylara da bulunduğumuz konumdan daha doğru tenkitlerde bulunabilir, daha somut fikirlerden bahsedebiliriz. Kişiliğinizin "yönetilen kendin" den sıyrılıp "yöneten kendine" daha yakınlaştığını fark edip, hayatınıza etki ettiğini hissedeceksiniz. Aksini düşündüğümüzde, yani kendimizi fark edememiş isek, kendimizden habersiz isek, yaşadığımız olaylara sadece seyirci isek, hiçbir şey üzerine düşünmüyor ve kendimizi özümsemiyor isek, kendimizden uzak ve gelişigüzel yaşıyor isek şekillendirilmeye çok açık bir yapımız olduğunu kendimizden habersiz bir şekilde itiraf etmiş bulunuruz. Gelişigüzel cümleler kurar, sorgulamadan çoğu kelimeleri kullanır, kaba tabirle patavatsız bir yapıya bürünür, dinlemeyi bilmez, bildiğiyle yetinir, az düşünür ve çok konuşuruz. Yapı, yani kişilik bu yöne doğru kayar ki bu durum daha ileri giderse cahilliğe açılan bir kapıdan geçilir. İdeoloji devreye girer, bu katı bir ideolojidir bilinmelidir, diğer fikirlere tamamen kapatmıştır kapılarını ve tek merkezden yönetilme olasılığı da oluşmuş ise daha tehlikelidir. Bir piyon gibi oynatılabilir ve kukla gibi hareket ettirilebilir. "Yönetilen kendinden" sıyrılıp "yöneten kendin" e gelmeye ne dersin? Yine başa dönüyoruz; tanımaya ve tanışmaya kendinizden başlamalısınız.
(24.10.2014)



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!