Akşam üstü okuldan eve dönüyorum, kulağımda kulaklık ve üstümde yabancı duran eski bir mont. Merceklerimde önceki günden kalmış çamurlu karlar, gökyüzünü sise bulayan kirli baca dumanları, her gün aynı saatte ve aynı kaldırımda gördüğüm yabancı bir kadın var.
Ve içimde bir karanlık var. Olacakları hissediyor gibiyim ama aslında hiçbir şeyden haberim yok. Ne o yolu bir gün son kez yürüyeceğimden haberim var, ne de o 4 kilometrelik yorgunlukla birlikte huzuru da son kez içimde hissedeceğimden haberim var.
Ne o küçük bedenimin umutlarım gibi çürüyüp döküleceğinden haberim var, ne de arkada kolaylıkla bırakılabilen çürümüş bir et parçasından farkımın olmadığını düşünen bir 'dostun' elini sıktığımdan haberim var.
Ne uğruna simidimi böldüğüm arkadaşlarım için fazladan bir enayi lokması olduğumdan haberim var, ne de onların gözünde tıpkı o kadın gibi bir yabancı olduğumdan haberim var.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman