İyi Hal Sonucu Şiiri - Ozan Barış Can

Ozan Barış Can
14

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

İyi Hal Sonucu

İYİ HAL SONUCU

Aylardır tık yok! Dün gece rüyamda Achillesle Hektorun Truva için savaşmasını gördükten sonra bir uyandım ki; sertleşme var! “Gay miyim lan ben acaba? ” korkusuyla yataktan fırlayıp hemen tuvalete koştum.
İçeride yaşadığım panik atak geçsin diye Kırmızı Başlıklı Kızı okurken birisi kapıyı tıkladı. “Dolu! ” dedim. “Kimsin? ” dedi. “Hananzınımı! ” deyip çıktım lavabodan. Bu pansiyon işleri hep böyle olur zaten. Millet evin içinde odası var diye evin her yerinde odası var zanneder. Dal daş.ak gezer! Kimsenin kimseye saygısı kalmaz.

Bir gün hiç unutmam yorgunluktan gebermişim. Gecenin üçüne kadar bilgisayar başında çalışmışım. Eve gelip, kimseye “Merhaba.” demeden odama geçip direk uyuma niyetindeyim… Bir baktım anahtarım yok! Kış mevsimi ya hani, hava da soğuk! Eve girer girmez kat kat pijamalarımı giyer, yorgana bürünür bürünür yatarım derdiyle kapıyı tıkladım. Kapıyı “Hoş geldin birader! ” diyen çırılçıplak bir beden açtı! Hemen hızlıca odama geçmeye yeltendiğim sırada “Bak, yanlış yorumlama! Ben sadece bir iki kalem bir şeyler çizebilmek için ilham gelsin diye böyle dolaşıyorum.” dedi.

Odama kavuştum. Pijamalarımı kat kat giydim. Yorganı bir açtım, bismillah; bu sefer de benim kanepede çırılçıplak bir kadın. Beni o vaziyette görünce, ya da ben onu o vaziyette görünce sinirlenip, “Hemen çıkar mısın odadan dışarı? ” dedi. “Replikleri karıştırdın. Onu benim sana söylemem gerek! ” derken; odaya başka bir çocuk girip; “Baba kusura bakma ya! Farklı mekanda takılalım dedik. Hemen malzemeyi alıp gidiyorum.” dedi. Benim yorganı kızın bedene sarıp çıktı. “Pardon! İç çamaşırlarınızı unuttunuz.”dedim. “At gitsin ya! Lazım değil.” dedi. Ama yorgan bana lazımdı! “Baba yorgan…” dedim. “Tuzlu fıstıkla biraz votka unuttuk odada… Sana afiyet olsun kaaardeşim.” dedi ve çıktı gitti. Sinirden belki bir tepki olur diye bütün fıstıkları votkanın içine attım. Salladım salladım bıraktım. Ama hiç bir tepkime olmadı!

Bu pansiyonda kimseye yardımcı da olmayacaksın. Sabah diş fırçalarken iki kişi aynı anda geldi. “Pardon ben nerede tıraş olabilirim? ” ve “Kıble ne taraf? ” dediler. Bende ağzımda fırça olduğundan elimle tıraş için diğer lavaboyu gösterdim. Ertesi gün “Yazıklar olsun sana! Utanmıyor musun kıbleye ters namaz kıldırmaya? ” diye bir tepki...
Neyse işte pansiyon hayatı böyle yani… Paran varsa ev tut! “Gay miyim lan ben acaba? ” diye diye giyindim, pansiyondan çıktım.

Otobüse orta kapıdan bindim. O sırada bir koltuk boşaldı. Baktım oturan yok “Merhaba.” deyip yan koltukta oturan kızın yanına oturdum. O da “Merhaba.” dedi. Her otobüse binişimde birinin yanına oturduğumda “Merhaba.” derim ben. İlk defa biri de bana “Merhaba.” diye cevap vermişti. “Ne iyi kız lan…” dedim içimden. Sonra akbilimi uzattım. “Burdan bir basım lütfen.” dedim. Elden ele, “Burdan bir basım lütfen.”, “Burdan bir basımmış lütfen.”, “Burdan bir basım lütfenmiş.” diye diye öne gitti. En önden “Yetersiz! ” lafıyla elden ele “Yetersiz! ”, “Yetersiz! ”, “Geçersiz! ” diye diye ilk uzattığım adama kadar geldi. Adam tam bana bakıp “Geçersiz! ” diyecekti ki; “Aaa! Geçersiz miymiş ya? ” diye sorunca, adam emin olamayıp, bir arkasına dönerek “Geçersiz? ” diye sordu. Sekseninci kez “Geçersiz! ” denince de emin olarak bana bir suç işlemişim de yüzüme vuruyormuş gibi; “Geçersiz tabi! ” diyerek akbili verdi. “Yetersiz değil miydi o ya? ” dedim. Yanımda ki kız birden kahkahayı patlattı. Kahkahayla kıza dönüp suratına baktım. “Pardon ya! Komik geldi biraz. Kusura bakmayın.” dedi. Bense hala o güzel gülüşte kaldığımdan; “Ne organik kız lan! ” dedim içimden.
Benim “Estafurullah! Komik tabi…” dememle organik kızla sohbete başladık. Sadece güldük. Daha komik şeyler konuştuk. Sonra “Ben bu durakta iniyorum. Görüşürüz.” dedi.

İki-üç durak sonra bende indim. Tekrar karşılaşır mıydık acaba? Kızın yanındayken “Gay miyim lan ben acaba? ” sorunsalı kafamdan kalkmıştı. Ama şimdi kız yoktu. Sorunsalıma geri dönüp saatlerce yürüdükten sonra işin içinden çıkamayıp bir parka oturdum. Amcanın biri geldi. Pamuk şeker satıyordu. Üstelik sapları da rengarenk. Elinde sadece dört tane pamuk şekeri kalmıştı. Demek ki renkli sap işe yarıyordu. İkisi pembe saplı, diğer ikisi mor… Amca, baktığımı fark edip yanıma geldi. Tam ben “Abi karnım aç! Aç karnına gitmez, mideyi bozar sağol.” diyecekken; “Paşam sana pembeleri vermiyim. Yakışmaz! Erkek adamsın. Morları al.” diye uzatınca, ben amcaya sinirlenip; “Gay miyim lan ben? Pembeleri ver! ” diye hiç alakam yokken iki pembe saplı pamuk şekeri almış oldum.

Yan bankta da arkası bana dönük bir kızla iki küçük erkek çocuk otuyordu. Sanırım ablaları kardeşlerini gezdirmeye gelmişti. Ama çocuklar çok huysuzdu. Hiç rahat durmuyordu. Pamuk şekeri diye tutturdular. Kız pamuk şekerleri aldı. Fakat çocuklar bu sefer de pembe saplılar diye ağlamaya başladı. Pembe saplılar bendeydi. Çocukları yanıma çağırıp pembe saplıları verdim. Yerine onlarda ki mor saplıları hiç istemesem de aldım. Karşılığında da ablalarının yanına dönüp uslu uslu oturmalarını istedim. Kız ise arkasını dönmeden eliyle “Teşekkürler! ” manasında bir işaret yaptı. Öylece bankta oturuyordu. Bu oturuşu biliyorum. Mutsuz insan oturuşu… Siz de çok iyi bilirsiniz aslında bu oturuşu. Sessiz, hareketsiz… Mutsuz işte!

Çocuklardan biri diğerine göre biraz daha büyük ve sevimsiz, pis, çirkindi. Bir kaç dakika sözümü dinlediler. Pembe saplı şekerleri alınca uslu uslu oturdular. Fakat sonra yine kudurdular. Kıza yardım olsun diye yanlarına gidip; “Bakın; ablanızı rahat bırakıp uslu durmazsanız, pembe saplı şekerleri sizden geri alırım.” dedim. Küçüğü hemen –donk- diye poposunu banka vurup oturdu. Büyük ve pis olanı, kendi kafasında derince bir hesaplama yapıp, sarkan sümüğü sertçe çektikten sonra “Alır lan hakkaten bu o.ospu çocuğu! ” bakışıyla istemese de oturdu. Kızda “Sağol ya! ” diyerek bir döndü ki; bir de ne görelim; oysa bu kız organik kızmış!

“Yemin ederim otobüsten sonra seni takip etmedim.” dedim. “Yemin ederim sana inanmıyorum şu an.” dedi. Gülüştük. Aramızda tekrar koyu bir sohbet başladı. İkimiz de çok eğleniyorduk. Sohbetin gidişinden belliydi… Bu sefer otobüste ki gibi “Görüşürüz! ” ile askıda kalmayacaktı. Sohbet ilerledikçe keyiften pamuk şekerlerimin ikisini de yedim. Keyif devam edince, bu sefer de çocukların kalan şekerlerine salça olup; “Eğer bana pamuk şekerlerinizi verirseniz size kaydıraktan kaymayı öğretirim.” dedim. Çocukların ikisi de aslında kaydıraktan kaymayı biliyordu. Ama “Öğretirim…” kelimesini duyunca yeni bir şey öğreneceklerini sanıp şekerleri hemen verdi salaklar.
Organik kız bu çocukların ablası değilmiş. İnternetten kendine bir iş bulmuş. Bankacı bir ailenin, aile işteyken çocuklarına birkaç saat bakıp günlük elli lira alıyor. “Çok iyi para valla dedim! ”

Her şeyi konuştuk. Aramızda bir çekim başladı. Daha da konuştuk. Yalnız saatler ilerledikçe şekerler yüzünden midemden acayip sesler geliyordu. Ama ikimiz de çok eğlendiğimizden sesleri pek umursamıyordum. Derken organik kız başından geçen ciddi bir aşk acısını anlatmaya başladığında ince bir sesle gaz kaçırdım. Bünyem şekerci amcanın üstün pazarlama teknikleriyle aslında ihtiyacım olmadığı halde ihtiyacımmış gibi bana kakaladığı şekerlere tepkisini koymaya başlamıştı. Organik kız birden sinirlendi. “Hiç komik değil! Lütfen ben seni ciddiye alıp önemli şeyler konuşurken böyle şakalar yapma! Onun dışında zaten görüyorsun, bende şaka kaldırıyorum.” dedi. İstemeden olmuştu. Neden bu kadar kızdı anlayamadım… Azarlanmış çocuk gibi, “Tamam! ” diyebildim sadece…

Neyse ki sorun büyümedi. Tatlı sohbetimize devam etti. “Biliyor musun? Seninle bu gün hata yapabilirim! ” dedi. Daha ne diyecekti? İşinden ne zaman çıkacağını sordum. Daha vardı. Çocukları erken bırakıp kaçamaz mıydık? “Çocuklara bağlı.” diyerek gülümsedi. Çocuklara “Biz ablanızla sizi bir saat erken eve götürsek, siz uslu uslu otursanız biz gezmeye çıksak olmaz mı? ” dedim. Küçüğü hemen kabul etti. “Evet evet! Olur. Ben zaten hep usluyum. Annemler gelince de bu gün öğrendiğim bütün hayvanları sayarım.” dedi. “Ne öğrendin bakıyım sen? ” dedim.”Zülafaaa… Kus… Eekek! ” dedi. Büyüğü asla kabul etmedi. Hemen ispiyonlarmış bizi. Eğer onları eve bırakırsak da her şeyi kırıp dökecekmiş. “Gel bak kulağına ne dicem? ” dedim. Geldi. “O pembe saplı şeker var ya …”dememle “Evet! Evet! Var! Benim şekerim pembe.”, “Hayır benim ki pembe.”, “Benim ki daha pembe! ” “En pembe benim ki! ” diye ortalık galeyana gitti. “Hişşşt! Yapmayın çocuklar! Hem bak daha kulağına söyleyeceğimi söyleyemedim.” diye fısıldadım büyük, çirkin ve pis olanına… O da, merakına yenik düşüp yine geldi yanıma… Kulağına “O pembe şekerler var ya…” dedim fısıldayarak… Fısıldayarak “Eeee? ” dedi. “İşte onlar sana girsin! ” dedim. Cümleyi hayal edip korkudan ağlaya ağlaya oturdu.

Böylece çocuklardan kurtulduk. Organik kızla bir-iki bira alıp sahile geçtik. Taşlara da oturduk mu sana… Aileden çok sitemkardı. Kızı sürekli sorguluyorlarmış acaba bu gün çocklarımıza ne öğretti diye. “Oysa kimse kimseye bir şey öğretmez ki; herkes sadece istediğini alır! ” dedi. Sonra konu tekrar aşka geldi. “Gidelim mi? ” dedim. Çünkü midem giderek kötüleşiyordu. Ve organik kızın bu konuda ki tepkisini bildiğim için korkuyordum. “Dur yaaa! Acelen ne? Biraz daha deniz izleyelim işte.” dedi. Durduk, konuştuk, gülüştük, tekrar durduk, durduk, durduk ha durduk!

Neyse ki, ben altıma kaçırmadan organik kızı kalkmaya ikna edebildim. Benim pansiyona gidecektik. Eğer yatağım ve odam boşsa da büyük ihtimalle iyi vakit geçirecektik. Ve ben “Gay miyim lan ben acaba? ” sorunsalımdan bu tatlı kızla kurtulacaktım. Ama şu an çok daha ilkel sorunlarım vardı. Acayip sıkışmıştım lan! Benim hararetim arttıkça organik kızınki de artıyordu. “Düşünebiliyor musun? Aslında hiç bir şey hissetmemiş! Tamam, başlarda bir şeyler varmış ama olmamış. Bu ne demek ya? Anlıyor musun? ” dedi. Ciddi konuydu. Anlamalıydım. “Tabi ki haklısın. Şerefsiizzzzzmiş.” dedim kapının önüne geldiğimizde dişlerimi sıkarak. “Beni ilk öpüşü bile yalanmış. Öpmeden önce yarım saat bana, beni nasıl sevmeli onu anlatmıştı. O bile sırf ben kendimi iyi hissedeyim diyeymiş.” dedi. Anahtarı cebimde ararken bacağımı büzüp; “Çok haklısın. Allllllah belasını versin.” dedim ama neremle dedim sen bana sor. Anahtarı buldum. Kapının deliğine soktum. Bilirsiniz o anlarda daha da bastırır ya… “Son öpüşü bile bana bir şans vermek içinmiş. Ama olmamış hissedememiş. Nasıl bir bencil? Hangi hakla bunu bana yapar? Haksız mıyım? ” dedi organik kız. “He! He Haklısın.” derken kapıyı açtım… S.çıtm! “N’aapıyorsun sen ya? ” dedi, sinirlendi direk organik kız.

O sırada bizim pansiyondan esmer tenli benim boylarımda bir çocuk çıkıyordu. Ağzını kocaman gererek erkeksi bir gülüşle “Arkadaşlar n’aaptınız? Bu ne koku böyle? Neyse ben tutmayayım sizi. Geçmiş olsun! ” deyip hiç yadırgamadan, benim utancımı yumuşatarak aramızdan geçti gitti. Organik kız ise hala car car konuşuyordu. Beni bu konuda uyarıyordu. Sanki farklı bir alternatifim vardı da, ben bu yolu seçmişim gibi davranıyordu. Çocuksa bir alt katta arkasına dönüp durum ona komik geldiğinden bana tekrar gülümseyip gitti. O ne tatlı gülüştü be…

Ozan Barış CAN

Ozan Barış Can
Kayıt Tarihi : 19.12.2013 11:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ozan Barış Can