İşte böyle,Diyarbakırlı bacım
Bizim hikâyemiz böyle başlar
Hepimize“bölücu”dediler“hain”
Bizi aldılar zindanlara tıkadılar.
İşte böyle,Adıyamanlı bacım
Böylesi katliam görülmemiş!
Bir bakışki açıyor gönül muammasını,
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,
Devamını Oku
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,
Değeril arkadaşlar, İnsanca düşünümün sonucunda isanca sonuçlar ortaya çıkar, şiir sayfası altında tartışmaları bırakıp bunu özelinizden yapsaydınız daha güzel olurdu, nihayetinde ikinizde aynı şaylari söylüyorsunuz, ançakbirbirinizle uzlaşma noktasını bulamıyorsunuz, Kürtle Türk etle Tırnak gibidir, sizler Emperyalıst emellerin oyununa gelmeyiniz, kardeşin kardeşi vurması hangi tarih sürecinde hoş karşılanmış, Onun için sizlerin tartışmalarına katılamıyacım, tam puanımla saygılar sunarım, Saygılarımla
GAZA
Salâlar inletti kubbeleri...
Ezanlar yükseldi tan yerinin kızıllığında...
Mevla’ya açılan elleriyle erenler
Sefer dualarında…
Yer, gök selamda şimdi...
Kös sesleri …
Tekbir sesleri…
İşte toprağı köpürten
Yeleleri tutuşmuş, çakmak çakmak
Yürek çatlatan kişnemeleriyle
Küheylanların nal sesleri...
Geliyorlar sarsılmaz imanlarıyla
Mehteran eşliğinde yiğitler
Mağrur ve asil duruşlarıyla yan yana
Yüzlerce sıra
Ovaya dizildiler
Nasıl da güzeldiler…
Nidası arzı delen
Heybetinden dağlar titreyen
Sırtında ak libasıyla
Ulu Hakanları gürledi…
“Haydi bre aslanlarım, ne beklersiniz?
Gazanız mübarek olsun, ileri! ”
“Allah, Allah, Allah, Allah”….
Yedi başlı ejderha üzerine
Çağıl çağıl, şerha şerha
İnip kalkan kılıçlarıyla...
Zafere doğru cansiperane
Kanatlandılar
Hepsi birer Malkoçoğlu...
Hepsi birer Doğandılar...
Bu cenahta ölenlerse
Son cenahta yeniden doğdular
Sel oldu, çığ oldu gaziler...
Destan üstüne destan yazdılar
Kahhar aşkına…
Resul aşkına…
Açıldı ikbal kapıları
İlahi kalemden müjde kazınırken arşa
Nihayet küffardan alındı kal’a
Kös sesleri …
Tekbir sesleri…
İşte terleri kanlarına karışmış
Gazilerin sevinç sesleri…
“Padişahım çok yaşa”
“Padişahım çok yaşa
Mücella Pakdemir
'Mehmet Bey ölen Türk gençlerine ne diyeceksiniz? bakın ben de Türk Kürt demek zorunda kalıyorum böyle yazıları okuyunca. taa 1500 leri anlatmanın ve kin gütmenin kime ne yararı var. Hem o tarihleri ben de sizin anlattığınızdan çok farklı biliyorum. İdris-i Bitlisî . İdris-i Bitlisi, Mevlana Hüsameddin Ali-ül Bitlisi’nin oğlu, Ebul Fadl Mehmet Efendi'nin babasıdır. Bitlis’te doğmuştur. Bundan dolayı kendisine “İdris-i Bitlisi” veya “Bitlisli İdris” denir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 1452 - 1457 tarihleri arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Esas ismi İdris’tir. Tam künyesi; Mevlana Hakimeddin İdris Mevlana Hüsameddin Ali-ül Bitlisi’dir. Kendileri Mevlana - Hakimeddin lakaplarıyla anılmış, bazı kaynaklarda ise Kemaleddin lakabı kullanılmıştır. Babası gibi bir süre Akkoyunlu Devleti'ne hizmet etmiştir. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın vefatı üzerine Oğlu Yakup Bey, 1478 tarihinde hükümdar olarak Akkoyunlu tahtına oturmuştur. Bu tarihten hemen sonra Mevlana İdris, Yakup Bey'in sarayına divan katibi olarak girmiştir. Yakup Bey'le beraber yanında Azerbaycan’dan Erran’a kadar bir seyahat yapmış ve “Risâle-i Hazâniyye” isimli eserini yazmıştır. Bu eser, bu seyahatle ilgilidir. Mevlana İdris, Akkoyunlu sarayında hükümdar çocuklarına lalalık yapmıştır. Bu durumdan dolayı Hoca Saadettin, İdris-i Bitlisi’yi “Kutlu Müderris” olarak övmüştür. Osmanlı Sultanı II. Bayezid 1485 yılında Memluklulara karşı büyük bir başarı elde etmişti. Bu başarısından dolayı Akkoyunlu Hükümdarı Yakup Bey, II. Bayezid’e bir tebrik-name göndermiş ve İdris-i Bitlisi’nin kaleme almasını istemiştir. Mevlana İdris yazdığı bu tebrik-namede her türlü edebi ve diplomatik hüneri göstermiştir. Bu olaydan sonra İdris-i Bitlisi, hem Yakup Beyin ve hem de II. Bayezid’in sevgi ve büyük teveccühlerini kazanmıştır. Daha önce yazdığı tebrik-nameden etkilenen II. Bayezid, İdris-i Bitlisi’yi sarayına davet etmişti. Şah İsmail’in bu hareketlerinden hoşlanmayan İdris, daha önce aldığı davete icap ederek İstanbul’a, II. Bayezid’in yanına gitmeye karar vermiştir. Tebriz’den ayrılıp Osmanlı sarayına gelen İdris’i, Sultan II. Bayezid çok güzel bir şekilde saygı ve hürmetle karşılamıştır. Kendilerini sarayına almış, hediyeler vererek maaş bağlamıştır. Yavuz Dönemi, İdris-i Bitlisi’nin en çok rağbet gördüğü dönemdir. İdris-i Bitlisi bu dönemde Osmanlı siyasetinde aktif bir rol üstlenmiştir. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim ile beraber Şah İsmail’e karşı Çaldıran Savaşına katılmış, hatta savaştan sonra Tebriz’de bir süre daha kalarak halkı Osmanlı yönetimine bağlamaya çalışmıştır. Tebriz’deki Ulu Cami'de halka vaiz ve nasihatlerde bulunmuş, Tebriz’de kurulan karakol ve gözlemci kuvvetlere komutanlık yapmıştır. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilayetlerinin Osmanlı yönetimine geçmesi için görevlendirilmiştir. İdris’in buradaki başarılardan dolayı Yavuz Sultan Selim, Bitlisli İdris’i mükafatlandırmıştır. Kendilerine bir ferman göndererek, Diyarbakır bölgesini kendisine vermiş, ayrıca 1516 yılında Yavuz tarafından ihdas edilen ve merkezi Diyarbakır olan Arap Kazaskerliği rütbesiyle İdris-i ödüllendirmiştir. Böylece Bitlisli İdris, Osmanlı'nın en büyük rütbesi olan Kazaskerlik rütbesi ile taltif edilmiştir. Bununla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun yönetimi İdris-i Bitlis-i’ye verilmiştir. İdris-i Bitlisi bu işlerle de yetinmeyerek, Yavuz Sultan Selim’in Memlûklular'e karşı verdiği siyasette de başarılar elde etmiştir. Öncelikle Musul ve Urfa’nın Memlûklular'dan alınarak Osmanlı topraklarına katılmasını sağlamıştır. Daha sonra Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır seferlerine katılarak 1516 ve 1517 yıllarındaki Ridaniye ve Mercidabık Savaşlarına Sultan ile beraber katılmıştır. Mısır’ın fethinden sonra bu ülkenin nasıl idare edileceği hususunda görüşlerini Yavuz’a anlatmış ve Yavuz tarafından takdirle karşılanmıştır. Nitekim Mısır’ın idare edilmesinde İdris’in görüşleri temel alınmıştır. İdris-i Bitlisi, yirmi yıldan fazla bir süre Osmanlı Devleti'ne hizmet etmiştir. Mevlana İdris-i Bitlisi, ömrünün son yıllarını İstanbul’da ilmi çalışmalara ve eser yazmaya ayırmıştır. 12 Kasım 1520 yılında İstanbul’da, Yavuz Sultan Selim’in vefatından kısa bir süre sonra hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bütün kaynaklar ölüm yerinin İstanbul olduğunda birleşmiş, ancak ölüm tarihi hakkında farklı tarihler ileri sürmüşlerdir. Mevlana İdris-i Bitlisi’nin 65 - 70 yıl yaşadığı sanılmaktadır. İdris-i Bitlisi’nin mezarı, bugünkü Eyüp semtinde kendi adıyla anılan “İdris Köşkü” ve İdris Çeşmesi” denilen yerde muhterem hanımları Zeynep Hatun tarafından vakfederek yaptırdığı mescidin bahçesindedir. İdris-i Bitlisi’nin Bilinen Eserleri: 1 - Heşt Behişt 2 - Selim - Name: 3 - Risâle-i Hazâniyye 4 - Risâletü’l-İbâ an Mevâki’i’l-Vebâ 5 - Tercüme-i Hayâtü’l-Hayavan 6 - Risâle-i Bahâriyye Yâ Râbi’a’l-Ebrar: 7 - Risâle-i fi’n-Nefs 8 - Şerh-i Haşiye-i Tecrid 9 - Münâzara-i Işk bâ Akl 10 - Râfizilere Reddiye 11 - Kenzü’l-Hafi fi Beyâni Makamati’s-Sûf 12 - Mir’ât’l - Uşşak 13 - Tuhfe-i Dergâh-ı Âli 14 - Şerhu Fusûsi’l-Hikem 15 - Hakku’l-Musin fi Şedhi Hakki’l-Yakin 16 - Şerhu’l-Hamriyye 17 - Şerh-i Manzume-i Gülşen-i Raz 18 - Kanun-i Şahenşâh 19 - Mir’atü’l-Cemal 20 - Münâzarâtü’s-Savm ve’l-iyd 21 - Tercüme ve Tefsir-i Hadis-i Erba’in 22 - Şerhu Esrâri’s-Savm min Şerhi Esrâri’l-İbadin 23 - Risâle Der İbâhat-ı Ağâni 24 - Tercüme ve Nazm-ı Hadis-i Erba’in 25 - Hâşiye alâ Tefsir-i Beyzâvi 26 - Kasâid ve Münşa’ât ve Müraselât 27 - Mecmu’a-ı Münşa’ât 28 - El-Münşa’ât Doğu ve Güneydoğu'nun bazı illeri, merkezi İran olan Safevi Devleti'nin işgali altındaydı. 1514 tarihinde yapılan Çaldıran Savaşı'nda Safevi ordusu büyük bir yenilgiye uğradı. İdris-i Bitlisi, Çaldıran Zaferi'nden yeni dönen Yavuz Sultan Selim'e, Doğu ve Güneydoğu halkının ve eşrafının Osmanlı hakimiyetine girme isteğini bildirdi, isteği olumlu karşılayan Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi'yi bu işle görevlendirdi. Yavuz Sultan Selim'den bölge ileri gelenlerine hitaben yazılmış Emirnameler alan İdris-i Bitlisi, bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesini sağladı. Bu karardan sonra Osmanlı Ordusu, Safevi baskısı altındaki Diyarbakır ve Mardin'i ele geçirerek, bölge halkını esenliğe kavuşturdu. xx İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selîm gibi tâvizsiz bir cihan pâdişahının dostluk ve güvenini kazanmış büyük bir şahsiyettir. Şah İsmail’in inanç ve siyaset olarak ortaya koyduğu tehlikeyi Yavuz Sultan Selim gibi İdris-i Bitlis'i de farketmişti.'
Rumuz: Mücella Pakdemir
İşte Böyle
İşte böyle,Diyarbakırlı bacım
Bizim hikâyemiz böyle başlar
Hepimize“bölücu”dediler“hain”
Bizi aldılar zindanlara tıkadılar.
İşte böyle,Adıyamanlı bacım
Böylesi katliam görülmemiş!
Tank,topla bizileri öldürdüler
“ En iyi Kürt,ölü Kürttür”dediler..
İşte böyle,Viranşehirli bacım
Hikâyemiz böyle sürer gider
Ölenler öldü,kalanlar perişan
Neden bu zulüm,esaret bizlere?
İşte böyle,Muradiyeli bacım
Dilimiz yasak,tarihimiz yasak
Açlık,yokluk diz boyo bizde
Müsebbimiz şu bozuk düzendir.
İşte böyle,Adilcevazlı bacım
“ Ağacı öldüren kendi kurdudur”
Eğer olmasaydı İdris-i Bitlisiler
Hiç bu hallere düşermiydik bizler.
03.09.2009
Yıldırım
Mehmet Çobanoğlu
Merhaba Mücella Pakdemir, “ölen Türk gençlerine ne diyeceksiniz? ” ölen Türk gençlerine ne mi diyaeceğim ?ne diyebilirirm sizce ?(iyi oluyor ) diyeceğimi mi zan nediyorsunuz?asla bunu de-
.mem ve dememde.Beni anlamamışsınız ,beni her türden ayrımcılığa karşıyım ,asla böylesi bir
niyet bende yok.1450 yılarında geçenler beni hiç alakadar etmez umrumda bile olmaz ben gün-
ümüze bakarım,bugün ne oluyor ne olmuyora.Günümüzde kendi halkına ihanet gafletine düşen
Kürtler var (İşte Böyle)isimli şiirimde Îdrîs-î Bidlisi den örnek verdim.Adı geçen zat 1670 yıllarında yaşamış olan Kürt sosyoloğu ve edebiyatçısı aynı zamanda din alîmı olan Ehmedé Xani eserlerinde de
“Îdrîs-î Bidlisi kendi ırkının düşmani ve kendi halkının katilidir”diye bahs eder.Şiirdeki haîn olarak
lanse ettiklerim,aynen yükarda yazılan Ehmedê Xani nin Îdris-î Bitlisî’ye benzeşmelerinden ibarettir.Halk için,sınıf için yada tarihler için şiirler yazılmalı ve yazılıyor.Örneğin sizin yükarda
ismi (Gaza )olarak geen şiiriniz gibi. “Padişahım çok yaşa” ya ne demeli ?Söz konusu Kürtler için yazılan
yazı ve şiirler olunca ,yazanlar potansiyel suclu oluorlar gibi….Pek fazla yazmayacağım, değerli zamanınızı almay
acağım..Yazınıza cevap olsun aşağdaki değerli makaleyî okumanızı rica ediyorum
Saygılarımla..
Gazeteci Mehmet Altan Sultan Selim'in yaptığı katliamı yazdı. Dün sabahın erken saatlerinde gazetelere göz gezdirirken, ilk sayfaların birinde, diplerde 'Yavuz Sultan Selim Anadolu'da kırk bin Alevi'yi öldürtmesiyle biliniyor' cümlesine rastladım... Bizim eğitim sistemimizin insanın beynini keçeleştiren resmi tarih propagandasıyla büyüyüp 'Vatan, millet, Sakarya' edebiyatından fazlaca nasiplenmişler için travmatik bir cümle olduğunu düşündüm...
Osmanlı'nın en parlak ve en vahşi padişahlarından biri olan Yavuz'un başarıları sayılır dökülür de, onla beraber Alevi mezhebinden resmi olarak Sünni mezhebine geçimizden tek kelime bile söz edilmez.
Geçmişimizle vakur bir şekilde hesaplaşmaktan ödümüz patladığı ve bunları çocuklarımıza sağduyulu bir yansızlık içinde anlatamadığımızdan, örtünün altındakileri sağda solda, tek satırlık cümleler olarak görünce şaşırırız.
Şiddetin kanıyla da kavrulan bu topraklarda olup biteni tüm çıplaklığıyla anlatmak yerine, resmi yalanlarla geçmişi aklama hastalığına tutulmasaydık, her biri 'okkalı açılımlara' ihtiyaç duyan bunca kökleşmiş sorunla mı karşılaşırdık?
Resmi yalanlarda ısrar, geçmişimizle yüzleşmeyi engellediği için geleceğimizi de karartıyor.
***
Bunları düşünerek, ilk sayfadaki haberin peşine düştüm:
Meğer mesele, itiş kakış yüzünden sekiz yıldır bitirilemeyen Cemevi inşaatı ile ilgiliymiş.
İstanbul Sultanbeyli'de belediye zabıtaları, kaçak olduğu gerekçesiyle müdahalede bulunmak istedikleri Cemevi'nin yöneticilerinden, kendilerine direndikleri için şikâyetçi olmuşlar.
Bunun üzerine 'kamu malına zarar vermek', 'devlet memurlarının görevini engellemek' ve 'kamu işini engellemek' iddiasıyla Cemevi'nin beş yöneticisine dava açılmış.
Davanın görüşülmesine geçen gün Sultanbeyli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam edilmiş...
Mahkeme, hâkiminin Cemevi arazisinin önünü kapatmak isteyen belediye zabıtalarına direnen Alevilere bilirkişi raporunun hak verdiğini belirttiği son celsede, Cemevi yöneticisi Sadegül Çavuş, zabıtaların kendilerine Yavuz Sultan Selim'i örnek göstererek, 'Yavuz Selim size az yapmış, bir Yavuz daha lazım' diye hakaret ettiklerini iddia etmiş.
Yaklaşık 2 yıldır süren dava, Şubat 2010'a ertelenmiş.
***
Haberin internette detayları ararken karşıma ilk çıkan ise bazı köylere 'Yedi Bucak Avşarları' denmesinin hikâyesi oldu, şu satırların altını çizdim:
'Yavuz Sultan Selim Ridaniye Seferinden (1517) döndükten sonra ne görsün Yedi Bucak Avşarları bulundukları yerlerde yok, hemen Yavuz Selim'e Avşarların Diyari Rum'a (Anadolu'ya) kaçtığını söyleseler de bizim Avşarlar böylelikle ölümden kurtulmuş olurlar.
Osmanlıların eline Halifelik geçtikten sonra Anadolu'da mezhep ayrımı kendisini gösterir. 1517 yılından sonra Osmanlıların Alevi olan Oğuzlara (Türkmenlere) yapmadıkları işkence kalmamıştır. Alevi toplumlarını yerlerinden kaçırıp kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere, dağlara, orman aralarına gitmelerini ve yerleşmelerini sağlamışlardır. Kendi anlayışlarına göre 'fetva' çıkartıp insanlığa yakışmayan kıyımlar yaptırıyorlar. Bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde Avsar Alevileri çoğunlukla Toros Dağları'na yerleşiyor.
Avşar şairlerinden esas ismi Aşık Veli olan Dadaloğlu bir şiirinde
'Devlet vermiş hakkımızda fermanı, Ferman padişahınsa dağlar bizimdir' der.'
***
Bu arada, Yavuz'un katliamı ile ilgili olarak:
'Safevi Devleti'nin Anadolu'daki Alevileri 'beşinci kol', yani istihbarat unsuru olarak, daha da önemlisi, devleti yıkacak tertipler içine girecek potansiyel bir işbirlikçi güç olarak kullanmaya kalkmasıydı. Şah İsmail'in gerçek niyetinin Osmanlı'yı Şiî bir devlete dönüştürerek bir darbede başına geçmek olduğuna ve bu uğurda çalıştığına dair güçlü kanıtlar bulunuyor' türü ifadelere de rastladım...
Günümüzde de çok aşina olduğumuz bu nevi suçlamaların bunca eski olduğunu görerek şaşkınlıktan dehşete düştüm.
Açılımı çok radikal bir hale getirip beş asırlık bir dönemi kapsamaz isek şansımız pek yok galiba...
Haber: Mehmet ALTAN
Mehmet Bey ölen Türk gençlerine ne diyeceksiniz? bakın ben de Türk Kürt demek zorunda kalıyorum böyle yazıları okuyunca. taa 1500 leri anlatmanın ve kin gütmenin kime ne yararı var. Hem o tarihleri ben de sizin anlattığınızdan çok farklı biliyorum.
İdris-i Bitlisî .
İdris-i Bitlisi, Mevlana Hüsameddin Ali-ül Bitlisi’nin oğlu, Ebul Fadl Mehmet Efendi'nin babasıdır. Bitlis’te doğmuştur. Bundan dolayı kendisine “İdris-i Bitlisi” veya “Bitlisli İdris” denir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 1452 - 1457 tarihleri arasında doğduğu tahmin edilmektedir.
Esas ismi İdris’tir. Tam künyesi; Mevlana Hakimeddin İdris Mevlana Hüsameddin Ali-ül Bitlisi’dir. Kendileri Mevlana - Hakimeddin lakaplarıyla anılmış, bazı kaynaklarda ise Kemaleddin lakabı kullanılmıştır. Babası gibi bir süre Akkoyunlu Devleti'ne hizmet etmiştir. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın vefatı üzerine Oğlu Yakup Bey, 1478 tarihinde hükümdar olarak Akkoyunlu tahtına oturmuştur. Bu tarihten hemen sonra Mevlana İdris, Yakup Bey'in sarayına divan katibi olarak girmiştir. Yakup Bey'le beraber yanında Azerbaycan’dan Erran’a kadar bir seyahat yapmış ve “Risâle-i Hazâniyye” isimli eserini yazmıştır. Bu eser, bu seyahatle ilgilidir. Mevlana İdris, Akkoyunlu sarayında hükümdar çocuklarına lalalık yapmıştır. Bu durumdan dolayı Hoca Saadettin, İdris-i Bitlisi’yi “Kutlu Müderris” olarak övmüştür.
Osmanlı Sultanı II. Bayezid 1485 yılında Memluklulara karşı büyük bir başarı elde etmişti. Bu başarısından dolayı Akkoyunlu Hükümdarı Yakup Bey, II. Bayezid’e bir tebrik-name göndermiş ve İdris-i Bitlisi’nin kaleme almasını istemiştir. Mevlana İdris yazdığı bu tebrik-namede her türlü edebi ve diplomatik hüneri göstermiştir. Bu olaydan sonra İdris-i Bitlisi, hem Yakup Beyin ve hem de II. Bayezid’in sevgi ve büyük teveccühlerini kazanmıştır. Daha önce yazdığı tebrik-nameden etkilenen II. Bayezid, İdris-i Bitlisi’yi sarayına davet etmişti. Şah İsmail’in bu hareketlerinden hoşlanmayan İdris, daha önce aldığı davete icap ederek İstanbul’a, II. Bayezid’in yanına gitmeye karar vermiştir. Tebriz’den ayrılıp Osmanlı sarayına gelen İdris’i, Sultan II. Bayezid çok güzel bir şekilde saygı ve hürmetle karşılamıştır. Kendilerini sarayına almış, hediyeler vererek maaş bağlamıştır. Yavuz Dönemi, İdris-i Bitlisi’nin en çok rağbet gördüğü dönemdir. İdris-i Bitlisi bu dönemde Osmanlı siyasetinde aktif bir rol üstlenmiştir. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim ile beraber Şah İsmail’e karşı Çaldıran Savaşına katılmış, hatta savaştan sonra Tebriz’de bir süre daha kalarak halkı Osmanlı yönetimine bağlamaya çalışmıştır. Tebriz’deki Ulu Cami'de halka vaiz ve nasihatlerde bulunmuş, Tebriz’de kurulan karakol ve gözlemci kuvvetlere komutanlık yapmıştır. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilayetlerinin Osmanlı yönetimine geçmesi için görevlendirilmiştir. İdris’in buradaki başarılardan dolayı Yavuz Sultan Selim, Bitlisli İdris’i mükafatlandırmıştır. Kendilerine bir ferman göndererek, Diyarbakır bölgesini kendisine vermiş, ayrıca 1516 yılında Yavuz tarafından ihdas edilen ve merkezi Diyarbakır olan Arap Kazaskerliği rütbesiyle İdris-i ödüllendirmiştir. Böylece Bitlisli İdris, Osmanlı'nın en büyük rütbesi olan Kazaskerlik rütbesi ile taltif edilmiştir. Bununla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun yönetimi İdris-i Bitlis-i’ye verilmiştir.
İdris-i Bitlisi bu işlerle de yetinmeyerek, Yavuz Sultan Selim’in Memlûklular'e karşı verdiği siyasette de başarılar elde etmiştir. Öncelikle Musul ve Urfa’nın Memlûklular'dan alınarak Osmanlı topraklarına katılmasını sağlamıştır. Daha sonra Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır seferlerine katılarak 1516 ve 1517 yıllarındaki Ridaniye ve Mercidabık Savaşlarına Sultan ile beraber katılmıştır. Mısır’ın fethinden sonra bu ülkenin nasıl idare edileceği hususunda görüşlerini Yavuz’a anlatmış ve Yavuz tarafından takdirle karşılanmıştır. Nitekim Mısır’ın idare edilmesinde İdris’in görüşleri temel alınmıştır. İdris-i Bitlisi, yirmi yıldan fazla bir süre Osmanlı Devleti'ne hizmet etmiştir. Mevlana İdris-i Bitlisi, ömrünün son yıllarını İstanbul’da ilmi çalışmalara ve eser yazmaya ayırmıştır. 12 Kasım 1520 yılında İstanbul’da, Yavuz Sultan Selim’in vefatından kısa bir süre sonra hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bütün kaynaklar ölüm yerinin İstanbul olduğunda birleşmiş, ancak ölüm tarihi hakkında farklı tarihler ileri sürmüşlerdir. Mevlana İdris-i Bitlisi’nin 65 - 70 yıl yaşadığı sanılmaktadır. İdris-i Bitlisi’nin mezarı, bugünkü Eyüp semtinde kendi adıyla anılan “İdris Köşkü” ve İdris Çeşmesi” denilen yerde muhterem hanımları Zeynep Hatun tarafından vakfederek yaptırdığı mescidin bahçesindedir.
İdris-i Bitlisi’nin Bilinen Eserleri:
1 - Heşt Behişt
2 - Selim - Name:
3 - Risâle-i Hazâniyye
4 - Risâletü’l-İbâ an Mevâki’i’l-Vebâ
5 - Tercüme-i Hayâtü’l-Hayavan
6 - Risâle-i Bahâriyye Yâ Râbi’a’l-Ebrar:
7 - Risâle-i fi’n-Nefs
8 - Şerh-i Haşiye-i Tecrid
9 - Münâzara-i Işk bâ Akl
10 - Râfizilere Reddiye
11 - Kenzü’l-Hafi fi Beyâni Makamati’s-Sûf
12 - Mir’ât’l - Uşşak
13 - Tuhfe-i Dergâh-ı Âli
14 - Şerhu Fusûsi’l-Hikem
15 - Hakku’l-Musin fi Şedhi Hakki’l-Yakin
16 - Şerhu’l-Hamriyye
17 - Şerh-i Manzume-i Gülşen-i Raz
18 - Kanun-i Şahenşâh
19 - Mir’atü’l-Cemal
20 - Münâzarâtü’s-Savm ve’l-iyd
21 - Tercüme ve Tefsir-i Hadis-i Erba’in
22 - Şerhu Esrâri’s-Savm min Şerhi Esrâri’l-İbadin
23 - Risâle Der İbâhat-ı Ağâni
24 - Tercüme ve Nazm-ı Hadis-i Erba’in
25 - Hâşiye alâ Tefsir-i Beyzâvi
26 - Kasâid ve Münşa’ât ve Müraselât
27 - Mecmu’a-ı Münşa’ât
28 - El-Münşa’ât
Doğu ve Güneydoğu'nun bazı illeri, merkezi İran olan Safevi Devleti'nin işgali altındaydı. 1514 tarihinde yapılan Çaldıran Savaşı'nda Safevi ordusu büyük bir yenilgiye uğradı.
İdris-i Bitlisi, Çaldıran Zaferi'nden yeni dönen Yavuz Sultan Selim'e, Doğu ve Güneydoğu halkının ve eşrafının Osmanlı hakimiyetine girme isteğini bildirdi, isteği olumlu karşılayan Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi'yi bu işle görevlendirdi. Yavuz Sultan Selim'den bölge ileri gelenlerine hitaben yazılmış Emirnameler alan İdris-i Bitlisi, bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesini sağladı.
Bu karardan sonra Osmanlı Ordusu, Safevi baskısı altındaki Diyarbakır ve Mardin'i ele geçirerek, bölge halkını esenliğe kavuşturdu.
xx
İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selîm gibi tâvizsiz bir cihan pâdişahının dostluk ve güvenini kazanmış büyük bir şahsiyettir. Şah İsmail’in inanç ve siyaset olarak ortaya koyduğu tehlikeyi Yavuz Sultan Selim gibi İdris-i Bitlis'i de farketmişti.
Yüreğinize sağlık
Yüreğinize sağlık sevgili hemşerim can dostum, tarihi iyi bilmiyenler, tarihe yön vermeye kalkıştıklarında, adeta kendilyerinide bir şey sanarlar, şu hikayede anlatıkların daha devede kulak denilir cinsinden, Dünyenın en büyük üç öğretmeninden biri ve üçüncüsü sayılan sevgili büyüğümüz, Ahmedê XANÎ bile Şeh İdrisi Bitlisi divanına kabul etmiyerek onun kendi ırkını hiçe sayarak, başka ırkların boyunduruğuna girmesini kabulenmemiştir. Ve buna benzer CAHŞ diye bileceğimiz sözde lider olduklarını sanan zatlar sayesinde, Kürt önce Kasr-i Şirin Anlaşması ile Kürtleri İkiye böldüler Suni Kürtler ve Alewi Kürtler diye, daha sonrada bu anlaşmalara baş kaldırılmamalarıını gören güçler dah sonrada, Kürdistan Bölgesini Lozan ile 4 parçaya bölmedilermi.?
Aslında dah günlerce oturup anlatmaya kalksam bunun sonu gelmeyecek, asıl anlatmak istediklerimi Alah nasip ederse yakın tarihlerde çıkartacağım kitap ile tüm okurlara ulaştıracağım
Sevgilerimle Kalemin daim olsun dostum.
Ortak yazgıları yaşıyoruz aslında...
Emperyalizm rahat bırakmıyor yoksa bizi..
Evrenlerce yaşamak varken,barış içinde ve bir arada..
Bu hasret bizim,diyen Şair'e tempo tutarak..
Kutluyorum Dost.
'hepimiz kardeşiz'
'hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız'
bu gerçek geçmişimizden beri var.
geleceğimizde de olacak.
hüzünlü bir paylaşımdı.
duygularınızı paylaştınız bizlerle.
gönülden tebrikler diyorum
ve teşekkürler
..çok hüzünlü bir paylaşım selamlar
Selamlarımla
Cumanız mübarek olsun
ahmet arif tadinda siirler kaleminde suzulsun selamlar
Görülmeyen her şey mutlaka bir gün ortaya çıkar....
Ne derler bilirsiniz. Sırlar ne kadar saklansa da, bir gün mutlaka ortaya çıkar.
Yok saymak, yok sayılmak kendi içinde anlamları olan ifadeler.
Önemli olan yok sayılanların, bir gün kendilerininde yok sayıcı olmamalarıdır.
Ne yazık ki, geçmişim yok sayılanların, ellerine fırsat geçince yok saydıklarıdır.
Değerli çalışmanızı kutlarım.
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta