ilim ilim içindir zihniyetinin
faydasından çok zararı olduğuna
tarih boyunca tarihçiler çırpınmış
bu iki olgu arasında
insan toplumuna lüks ve fantazi olarak
ya ceryanlı sandalye ya enerji olarak kullanılırlığın
göstergelidiği geçtiğimiz yüzyıldan pozitif ilimler olarak Hiroşima
insanlık nazarında
–insanlık deyince bugün hala
hiçbir vicdan azabı duymadan
tecrübe edinen batılılar kastedilmiyor-
doğru olarak öğretiliyorsa doğru insanlar üretilir topluma
yanlış ve uyduruksa öğretim, yanlış ve uyduruk insanlar…
doğru olan pozitif, yanlış ögretiler ise olumsuz tarihtir hep..
tarih seyri içinde ve ne yazık ki, hakim olan rejimi
ayakta tutabilme kaygısı ve korkusu tek sebeptir!
Hem de dünya tarihçileri için konu olduğu gibi
Islam tarihçileri için de söz konusudur, ki
adeta bir tabelası koyuluyordu önlerine…
Onlar yazacaktı aynen o doğrultuda!
ilk alimlerimiz ilimlerini vahiy´le kazanan peygamberlerdir
Dünya tarihi denilen ilim de –şöyle veya böyle-
bu peygamber ya da onların ümmettleriyle düşmanları arasındaki
mücadelelerin değişik olgularından başka bir şey değil…
Dün öyleydi! Bugün de böyledir!
Ayetlerin ışığı altında islam tarihçisinin
–bütün maddi tehlikelere rağmen-
ne dünyalık amirleri çağırsı ne de tehditler
gerçekleri gizlemeye yetkili kılınmadığı
Allahın bildirdiğini ve söylemek zorundadır!
Göktürklerden genç türklere kadar
Puta tapıcılık, şamanizm, budizm....
musevilik, hristiyanlıktan sonra islamiyete kadar tüm
sömürüye karşı mücadele ve zorluklara da sadece
Allaha kelamı olduğunu anlatan son din
-bir istatistik şanslılıktır bu-!
Her ne kadar zebur, tevrat, incil, kuran´a
sahiplenen sahiplenene zavallılığının oluşu düşünülürse de….
Tarihçiler bugün bir yineden yenileniyorlar...
Son dine kadar yorulmayan inancıyla yücelmek ne büyük mutluluktur!
Allah bizi katında utandırmasın!
23.12.2003.....Monaco
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 21.2.2006 09:44:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
'Ayetlerin ışığı altında islam tarihçisinin,
gerçekleri gizlemeye yetkili olmadığı bir yana
Allahın bildirdiğini ve söylemek zorundadır!
–bütün maddi tehlikelere rağmen-
Isterse dünyalık amirleri çağırsın onları
Isterse tehditler de bulunsun…. '
Maalesef böyle olmamış..
Tam tersine İslam tarihçisi olarak bilinen ve müslümanların hayatlarını bize iletmeye çalışanlar, başka yerde olduğu gibi, gücün egemenliğine girmişler.. Zaten gücün egemenliğine girmeyenlere o zamanlarda yaşama hakkı verilmemiş.
Ne onlar Allah'ın kur'anla gönderdiği gerçekleri anlatmışlar..
Ne de olanları doğru bir şekilde aktarmışlar..
Saltanatların gölgesinde olmuş çoğunluğu.. Ve kur'an medreselere kitlenmiş, raflara kaldırılmış, anlaşılamaz ve anlayamazsınız yorumlarıyla, halk kur'andan uzaklaştırılmış ki, asla gerçekleri öğrenip, ne yazılanları, ne de yönetenleri yargılayabilsin..
Zaman zaman, bazı tarihçilerin yöneticelere akıl verici, öğüt verici ifadeleri bizi aldatmasın....
Allah gönderdiği ayetlerin özünde, zulme karşı çıkmayı, yarattığı insanın üzerinde Allah'ın egemenliğinden başka hiç bir varlığın egemenliği olmadığı, insanın haklarına sahip çıkması gerektiği özlerini vurgular.
'La ilahe illallah' ifadesi bunu ifade eder. Ve bu öz kur'anın her ayetinin alt yapısını oluşturur.
La=hayır,
İlah= Egemenlik hakkı olan
İlallah= Allah'tan başka
demektir..
Cümle tüm okunduğunda, Allah'tan başka hiç bir varlıkta egemenlik hakkı yoktur, anlamını taşır..
Kur'anda bu öz varken, İslam tarihçileri, sultanların, padişahların, halife olarak bilinen ve kur'an-ın özüne aykırı hareket edenlerin tarihini yazarken, onların kur'anın özü doğrultusunda ifade ettiği insan ve insan haklarını çiğnediklerinde, ses çıkarmadıkları gibi, ayetleri onlar lehine tevil (yorum) etme yolunu seçmişlerdir.
Ve zaten bu nedenle, müslüman topluluklar gücünü kaybetmiş.. İnsanı yaratıklar içinde kutsal sayan dine inandığını ve ona göre yönettiğini söyleyenler, insan haklarını çiğnemeye başlayınca, insanlık karşı çıkarak özgürlüklerini elde etmiştir.
Halbuki müslümanlar gelişirken tersi oluyordu.. İnsanlar Allah'ın kendilerine verdiği hakları elde etmek için, özgürlük mücüdelesi vererek üç kıtaya genişlemişlerdi. Tersine gidiş, özü kaybedişten kaynaklandı..
Saygılar....
Saygılar..
'ATLARI DA VURURLAR' isimli bir tiyatro izlemiştirm. 1930 yılında büyük ekonomi bunalımı olduğu yıllarda Amerika'da aynı son yıllarda ülkemizde olduğu gibi 'dans', 'biri bizi gözetliyor', 'gelinim olur musun' türü yarışmaların birinde (oyunda dans idi) para kazanmak için oraya giren yarışmacılardan biri birine aşık oluyor ancak görüyor ki bu yarışmadan değil para almak sağ bile çıkmaları neredeyse imkansız işte bu aşamada sevdiği kız acı çekmesin diye onu vuruyor.
Şimdi günümüze bakıyorum ilk işe başladığım yıllarda Ankara Kızılay'da (Ankara'nın en büyük meydanı) çok güzel giydirilen genç erkek ve genç hanımlar ellerinde cep telefonu ile bir aşağı bir yukarı büyük adam edasıyla dolaşmakta idiler ve insan ister istemez o kadar lüks giyinen yüzünde gülümsemesi eksik olmayan o gençlere özeniyor idi.
Şimdi de Televoleler, pazar magazin yok bilmem ne programları ile gençler o hayata teşvik edilmektedir. Şimdi her gün televizyondan, basından milyonlarca insana bu hayatı izletirseniz kim kitap okumayı tercih eder?
Bu hayatın cilasını dışardan gören hangi genci teşvik edebilirsiniz öğrenmeye.
Eğer tersi olsa idi Ata'nın emaneti süngüyle kazanılmış bu vatan böyle olur muydu?
Yine de umudumu kaybetmedim. Tebrik ve saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (4)