İstanbul’u sevmek, seni sevmek gibi zormuş,
Her gün batımından kalan avcumdaki kormuş…
Tiryâkiyi esrâr, umarım böylesi yakmaz,
Bir kere tutuldun mu yeter, sonra bırakmaz…
Ah nerde kilitsiz kapılar, kuytu sokaklar,
Nostalji şu zümrüt yalılar, süslü konaklar…
Hûşûyu ararken uçarak Eyyüb’e vardım,
Depreşti yürek yangını, duâ ile sardım…
Bir yanda Süleymâniye’den taşmada nurlar,
Bir yanda da efsâneler anlatmada surlar…
İstanbul’u altın yapan altındaki cedler,
Tarihlere sığmaz yüceler, bunca mecidler…
Şahlanmada atlar yine, şahlanmada taylar,
Göklerde alem mührü, zeminlerde saraylar…
Sultân-ı Nebî müjdesi fatihlere taçmış,
Düş gerçeğe dönmüş, yakamoz sevgiler açmış…
Dış gözle şu âşıklığı bilmem ne sanırlar?
Mahmurluğu İstanbul’u gezdikçe tanırlar…
Sensiz hava bir nargiledir, belki tütündür,
Aşkım! Yaşanan bunca sihir senle bütündür!
Birlikte yaşanmış anılar senle özeldir,
Baştanbaşa elbet bu şehir senle güzeldir…
Sevdim seni Ferhat gibi, İstanbul’u sevdim,
Sevdikçe bu şehri seven her kulu sevdim…
Hâlâ atalardan kalan izler heyecandır,
İçlerdeki îmanla damarlardaki kandır…
Harcında şahâdet kanı Rabbim bu ne devlet!
Burcunda Halîl’in yüzü gülmüş,güler elbet! ...
Kayıt Tarihi : 15.4.2006 13:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)