Boğaziçi
Sevgilimiz vardır, yanımızda, tâ yanı başımızdadır; ammâ gene de ona yakınlığımızın şiddetinden; ya da yakınlığına kanamamış olmamızdan: Sen kimsin, kimsin sen? Nesin, neredesin? demek isteriz. Kâh ele geçen, kâh kaybolan, kâh okşanan, kâh hırpalanan bu sevgiliyi, an olur ki bir his ihtilâli, bir afet, bir hezeyan içinde âdeta tanımaz oluruz.
Belki kâinat içinde tek gördüğümüz odur; buna rağmen görmek için dîvâne kesildiğimiz de gene onun yüzüdür. Onun yoluna dökülmek için ne yapsak az bulur, ne söylesek kifâyetsiz görürüz. Zaman olur ki hodbin, küstah, ezici ve benlik tüten bir sevgi, bir göz açıp kapama ânında, denize düşmüş bir sepet aczi içinde, teslîmiyetle istiğrâkın dalgaları arasında sürüklenip gider.
Zaman olur ki, haşin, çiğ, şımarık bir ihtiras, çekirdeğe hiç benzemeyen, fakat onun bir inkişafından ibâret bir ağaç gibi, dallanıp budaklanır ve ferâgat meyvelerinin en leziz çeşnilerine gebe kalır.
Gene zaman olur ki tecrübesizlikle toyluğun kanatları ortasında başımız gurur bulutlarına değimiş iken, bir vecd rüzgârıdır eser ve bizi tepesi aşağı sevdiğimizin eşiğine fırlatıp atar.
Ah gene zaman olur ki, ona tasarruf edenin biz olduğumuz tesellisine kapılırız; ne çâre ki en başımızı havada olduğu zamanlarda da, en zelil olduğumuz anlar kadar onun keyfi elinde evrilip çevrilen, kâh göklere yükseltilip kâh yerlere fırlatılan olduğumuzu hayretle görürüz.
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta