Bugün kızıl toprağa teslim olup
Bıldırcın yavrusu gibi tehlikeye nazır
Adımlarla geldim kapına...
Asmalar kuru,gökyüzü sisle kaplı
Ve karlı bir istanbul sabahında
Yürüme özlemiyle dolu içim...
Aramak, bulmak,
Kaygılar,
Korkular, sorular, geceler...
II.
kapın maviye boyalı
seni o büyülü gecede bulmak için
zaman tünelinden geçmek lazım.
Vücudumu sokakta bırakıp
Kapından geçiyorum.
Dumanlarla kaplı pencerende yine o saksı..
Sen acılarınla suladığın çiçekleri öpersin.
Onlar bilir içindeki ummanları;
Yandıkça tenin ışığa karışırsın.
Kokun kalır banyoda,mutfakta ellerinin eserleri,
Acıktıkça eserlerini yersin...
III.
seni bulamamak;
güzel bir filmde uyuyakalmak gibi
ve gecenin bir yarısında kimsesiz sokaklara
adını bağırmak kadar çılgınca seni sevmek.
Gidiyorum,
Umuda buladığım kağıtlarım kalsın.
Yolculuk demeli sana,arayışın eş anlamı,
Başka kentleri anlatmak yada...
IV.
sabahın köründe bir yerdeyim,
bilmediğim sesler,kokular burnumda.
Issız bir hikayenin kahramanları
seni anlatıyorlar..
aşkı başka ağızlardan dinlemek
İşitme engelli olmak gibi...
sabahın köründe bir yerdeyim
Şimdi kediler zamanı..
sinsice yürüyüp şehvetlerini arıyorlar.
Senin tadını anlamak için
Onları takip ediyorum.
Köpeklerin açlığı ve kedilerin şehvetiyle
Dolu içim,seni arıyorum
Sabahın köründe kır kahvesindeyim;
içerisi yakışıklı bir adamın kalbi gibi
kalabalık..
Bir yaşlı gazetesine bakıp
Darbelere küfür ediyor,
gülümseyip, çayımı içiyorum.
Kalbimde yarattığın devrimleri
Kime anlatmalı?
V.
Gece;
Kırık testimden kan akınca
Soluk bedenimde yaşama arzusu kaldı.
Mürekkebim bitince masada
Suya yazdım seni..
Hayalimdeki küskün kollar
Sarılamaz oldu,
Ve aşk çoktan gitti.
söğüt dalından yaptığın kılıç
işkenceye başladı.
Bedenimde derin yaralı şiirler,
Gözlerimde veda tortuları,
Kağıdımda adın kaldı...
/Eski bir lambayı okşasam şimdi,
İçinden geçmişim çıksa,
Yürek yakan ayrılığına
Bir kibrit çaksam,
Doğsam güneşle birlikte,
Yeniden gitsem uzaklara,
Herşey silindiğinde defterimden
Senin için ölsem yine,
Sabırlı bir kumru
Yada şehvetli bir adam gibi
Kanatsam toprağın tenini
Bana gelir misin?
VI.
Sen yokken haftalar içimden geçti
Delik deşik bu kent kaldı geriye.
Sular çamurlu olsa ne yazar?
Kalbime berrak yüzün akıyor...
Kağıtlarıma yağmur yağdı sonra,
Çınar ağaçları koktu odam.
Işıklar içinde gülümseyen hayaline
En özlediğim soruyu sordum;
Nasılsın?
seni karşıma almak vardı şimdi
ah! utanarak bakmak yüzüne.
Denizlerin asi dalgalarının
Kumsala sokulduğu gibi
Usulca dokunmak ellerine...
Geçmişle gelecek arasında kaldı bedenim,
Sessizce ağladım...
Aramak, bulmak,kaygılar
Korkular, sorular,geceler....
Nasılsın?
VII.
güneş perdelere dayandığında
bir an yazmak geldi içimden.
Bir mısra,birkaç kelime ardına saklanıp
Sana leylaklar,menekşeler topladım.
Öyle güzel ki güvercin kanadında yaşamak;
Bir anı, bir gölge kadar kırılganım bugün.
Balkonlardan kadın sesleri gelir akşamları,
Anlamsız dedikodular,bir iki sivri laf ederler
Pijamam babadan kalma,ruhumda tütün kokusu.
Kibrit kadar zayıf bir kent isyanına
fırtına hikayeleri yazılırken
Kimbilir sen ne savaşlarda yeniliyorsun! ...
Ve
bilmediğim bu kaos beni içine çekiyor.
İki pınarın ortasında zehirli ayışığı tohumları;
Suyumu içsem,ışığa mı dönsem yüzümü?
Düşünüyor ağlıyorum..
Kandilli gecelere koşmak,
Berduş adamları dinlemekten beter,ve
Bende bir karanlık var ki derinlerde;
Ne yapsam da güneşe dokunamıyorum.
Kahve kokan aşkımı içiyor,
Düşlerimde kendimi öldürüyorum...
VIII.
(Rüyamda)
Bir aynanın ardından bakarcasına
İçindeki gölleri gördüm
sabahlara yakışmayan masumiyetin
Büyüdüğün bahçelerde/
İsimsiz yollarda kayboldu!
Kara gece,adi baykuş
Seni ıssız orman kalıntılarında beklediler
Tam saatinde,bir anlık dakiklikte
Geldin istasyona.bavulunda bir şey yok
Umutların çalınmış,koynunda peygamber çiçekleri...
gümüş yüzüklere sığınmış ellerinde
Toprak kokusu duyuyorum,toprak!
Bu anlamsız yorgunluğum gibi
Karmaşık ifadeli tüm yüzlerdesin.
Bitmiş hikayelerin ortasında
Bir ay tutulması inanılmazlığında yürüyorsun.
Bense hala inatla
Sana bir aynanın ardından bakıyorum...
IX.
bu kasvetli yerden kaçıp
liman kentime gitmeli bugün...
sahipsiz denize dost olup
kırmızı kayıklarda sabahlamaksa aşk,
hiç ağlamayan çocukları tanımak,
hayatın tadına varmaktır orada.
Sen şarabın tadını bilmez sin
Hiç aşık olmadın ki!
Rüzgar martıların şarkılarını söylemedi
Dalgalanan saçlarına.
O liman,bu mavi yalnızlık,
Şurdaki midye kabukları tanır seni.
Elleri deniz kestanesi dolu,
Yaralı adamlar kıyılara koşar.
Denize nazır akşamlarda
Acıklı şarkılar söylenir.
Sen şarabın tadını bilmez sin;
Buralara hiç gelmedin ki!
Sevdiğim kentime koşarcasına
Karanlıktan kaçmalı bugün.
Kumsalları aşk kokar şimdi
mavi deniz senin gibi umarsız,
Gözlerin gibi ışıltılı bakar içime.
Sahilde yürür,
Hikayeni yazarım kağıtlara...
(“akşam oldu,hüzünlendim ben yine/hasret kaldım gözlerinin rengine)
....Şerefine istanbul,şerefine...
Raşit Cumhur ÇakırKayıt Tarihi : 4.1.2012 00:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!