Ah çocukluğum, oyuncaklarım, arkadaşlarım! Hepsi aklımda.......Ve annemim kuralları, yasakları........ Yaşam çok güzeldi.....Ah bir de annemim yasakları olmasaydı! ....Eğer bu kurallara uymazsak, annem bizi cezalandırırdı. Oyun süremizi kısıtlardı. Onun sözünü dinlemeliydik. Sonra olan bize olurdu. Arkadaşlarımızın oyunlarına katılamaz, evde kendi başımıza oynamak zorunda kalırdık. Annemin koyduğu kurallara uymak, yasak olanları yapmamak hiç de zor değildi benim için. Bu konuda hiç zorlanmıyordum. Annemin “ yapmayın ” dediğini yapmıyordum, işte o kadar. Yani terbiyeli bir çocuk olmak bu kadar kolaydı. Annem bizim terbiyeli bir çocuk olmamız için böyle davranıyordu. Hiç bizim kötülüğümüzü ister miydi! Hem de annemizin sözünü dinlemez, ona karşı gelirsek, öbür dünyada cayır cayır yakarlardı bizi. Hatta annemizi üzdük diye, taş bile olabilirmişiz.Bazı büyüklerimiz böyle söylüyorlardı.
Annem bize sık sık, ” Bana lâf getirmeyin. Arkadaşlarınızla iyi geçinin. Büyüklere karşılık vermeyin,” diyordu. Biz de annemin sözü tutuyorduk. Büyüklerin, hele hele annelerin sözü tutulurdu. Öğretmenimiz de böyle diyordu. Zaten, 3. Sınıf Türkçe kitabımızda bir okuma parçası vardı. O parçada, “Annelerinize öf bile demeyiniz,” diye yazıyordu. Okuduğum veya dinlediğim masallarda, anne sözü dinlemeyen çocukların başına hep kötü şeyler geliyordu. O halde annemin sözünü dinlemeliydik. Oynamamıza ne kadar izin verirse o kadar oynamalıydık. Annem bizim hangi saatte evde olmamızı istediyse, o saatte mutlaka evde olmalıydık. Kolumuzda saat olmadığı için vakti bilemez, oyun saatimiz doldu diye eve koşardık. Eğer saatimiz henüz dolmadıysa, hemen evden fırlar, oyun yerimize sevinçle geri dönerdik. Bu konuda çok dikkatliydik.
Diğer çocukların ne yaptığı bizi ilgilendirmezdi. Daha doğrusu ilgilendirmemeliymiş. Bizim eve döndüğümüz saatte, diğer çocukların hâla oyuna devam ettiklerini söylediğimizde annem; ” Her koyun kendi bacağından asılır,” diyordu, bu ne demekse. Onlar oyunlarına devam etseler bile, annemin istediği saatte evde olmalıydık. Aksi takdirde bizim yüzümüzden koyunları bacaklarından asarlardı (!) . Oyundan eve geç dönersek, annem bir daha bizi oynamaya göndermezdi...
Komşularımızın meyvelerinden almak, çok ayıptı, günahtı, haramdı. Sonra Allah bizi cezalandırırdı. Adımız hırsıza çıkardı. O yediklerimiz ve başkasına ait meyveler karnımızda ur olurdu(!) . Doktorlar karnımızı keser, uru karnımızdan çıkarırlardı. Çok canımız yanardı. Bir elma veya bir avuç erik için, karnımızın kesilmesine ne gerek vardı! Hem haram yersek, kafamız çalışmazdı, okuyamazdı.(!) . Benim zaten okumam iyi değildi. Eğer başkalarının ağaçlarından meyve koparırsam, okumam daha da kötü olurdu(!) . Onun için kimsenin bahçesinden meyve koparıp yemezdim. Bazen dalından düşenleri yerdim sadece.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman