İslam, dünya genelinde farklı kültürler, gelenekler ve mezhepler aracılığıyla öğretilmiş ve anlaşılmış bir dindir. Ancak birçok kişi, İslam’ı doğru ve derinlemesine öğrenmek yerine, çoğunlukla yaşadığı toplumun kültüründen, aile büyüklerinden veya sosyal çevresinden edindiği bilgilerle dini tanımaktadır. Bu durum, dinin özünden sapmaların ve yanlış anlamaların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu yazıda, İslam’ı Kur’an’dan öğrenmenin önemini vurgularken, kültürel mirasın ve yanlış bilinenlerin nasıl insanları doğru yoldan sapmasına yol açtığını ele alacağım. Çoğu kişi, İslam'ı doğrudan Kur'an'dan öğrenmek yerine, çevresinden, aile büyüklerinden veya toplumunun geleneklerinden öğrenir. Çocukken, ebeveynlerden, öğretmenlerden veya camilerden duyduğumuz öğretiler, genellikle İslam'ın özünü yansıtmak yerine, kültürel alışkanlıkların, yerel inançların ve zamanla değişen geleneklerin bir birleşimi olur. İslam'ın öğretileri, genellikle duyumlar ve söylentilerle şekillenir; oysa ki, doğru bilgiye ulaşmanın yolu Kur'an'ı anlamaktan geçer. Kur'an, İslam'ın temel kaynağıdır ve gerçek anlamda İslam’ı öğrenmek isteyen bir kişi, kültürel önyargılardan ve yerel inançlardan uzak durarak sadece Kur’an’a yönelmelidir. Kur'an'da Allah’ın mesajı açık bir şekilde yer alırken, hadisler, mezhepler ve halk arasında dolaşan rivayetler zamanla dinin özünden sapmalar oluşturur. İnsanlar doğduğu toplumun bir sonucu olarak Müslüman olur. İslam, bu kişilere büyüklerinden ya da çevresinden miras kalmış bir kimlik gibidir. Ancak bu, dinin özünü anlamaktan çok, bir kültürel mirasın etkisiyle şekillenen bir durumdur. Müslüman olmanın kararını verebilmek için kişinin, inancını derinlemesine sorgulaması ve kendi anlayışına göre doğru yolu bulması gerekmektedir. Müslüman olma kararı, sadece bir aile geleneğiyle sınırlı olmamalıdır. Bunun yerine, İslam’ı anlamak ve Allah’ın mesajını doğru bir şekilde almak için bireyin Kur'an’ı kendisi okuması ve anlaması gerekmektedir. Kur’an’ın temel öğretileri, insanların doğru yolu bulmalarına yardımcı olacak şekilde açıktır ve kişisel bir inanç gelişimi süreci gerektirir. Bir kişinin Müslüman olmaya karar vermesi, çoğu zaman çevresel faktörlerden etkilenir. Türkiye gibi çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede doğan bir çocuk, doğal olarak Müslüman olarak yetişir. Ancak bu karar, kişinin kendi içsel bir araştırma yapmadan, yalnızca çevresel etmenlerle şekillenir. Bu durumda, İslam’ın gerçek öğretilerine dair derin bir bilgi edinilmeden dini inançlar, başkalarının veya toplumun etkisiyle gelişir. Müslüman olmak, yalnızca doğuştan bir kimlik meselesi olmamalıdır. Her birey, İslam’ın gerçek anlamını ve öğretilerini anlayarak, bilinçli bir şekilde bu inancı kabul etmelidir. Bu, yalnızca toplumsal baskılardan bağımsız olarak yapılan bir seçim olmalıdır. İslam, birçok kişi için sadece bir kültürel miras haline gelmiştir. Aileler ve toplumlar, geleneksel dini ritüelleri, ibadetleri ve ahlaki değerleri aktarırken, dini inançların özü çoğu zaman göz ardı edilir. Bu, bireylerin İslam’ı doğru bir şekilde öğrenmeden, geleneksel ritüellere dayalı bir dini yaşantıyı benimsemelerine neden olur. Kur’an, tüm insanlara hitap eden bir kitaptır ve İslam’ı doğru bir şekilde anlamak için bu kutsal kitabı referans alarak bilinçli bir seçim yapılmalıdır. İslam, sadece bir kültürel miras değil, Allah’ın gönderdiği bir mesajdır ve bu mesajın doğru bir şekilde anlaşılması gerekir. Bu anlayış, kişinin sadece geleneksel öğretilere dayanarak değil, Kur'an’a dayalı bir inanç geliştirmesini sağlar. İslam’ı doğru bir şekilde öğrenmek için ilk adım, Kur'an’a yönelmektir. Kur'an, yalnızca dini değil, siyasi, ekonomik ve toplumsal düzeni de içeren bir rehberdir. İslam’ın temel ilkeleri, Kur'an’da açıkça belirtilmiştir ve İslam’ı öğrenmenin en doğru yolu, bu kutsal kitabı derinlemesine incelemektir. Çoğu insan, İslam’ın sadece ibadetlerle sınırlı olduğuna inanır. Oysa Kur’an, hayatın her alanına dair rehberlik sunar. İslam, sadece ibadetlerin yerine getirilmesinden ibaret değildir. İslam’ı öğrenmek, sadece geleneksel ibadetleri yerine getirmekle değil, aynı zamanda Allah’ın insanlara gönderdiği mesajları anlamakla mümkün olur. Kur’an’ı anlamak ve doğru bir İslam inancı geliştirebilmek için, kişinin zihninin temizlenmesi gerekir. Bu, yaşadığı toplumun, geleneklerinin, kültürünün ve inançlarının dışına çıkabilmekle mümkündür. Kur'an, insanlara doğruyu ve yanlışı, güzeli ve çirkini, helali ve haramı öğretir. Temiz akıl sahibi olmak, bu öğretileri kabul etmek ve kültürel önyargılardan arınarak İslam’ın gerçek anlamını öğrenmektir. Kur’an, “Şüphesiz bu Kur’an, en doğru yola iletir” (İsrâ Suresi, 9. Ayet) der ve bu öğreti, insanları en doğru yola yönlendirir. Ancak bu doğru yol, yalnızca Kur'an’a dayalı bir inançla mümkündür. İslam’ı öğrenmenin en doğru yolu, sadece Kur’an’a yönelmektir. Kur'an, hem kişisel hem de toplumsal yaşamın her alanını kapsayan bir rehberdir ve tüm İslamî öğretiler bu kitapta yer almaktadır. Kültürel miras ve gelenekler, zamanla dinin özünden sapmalara yol açabilir. Bu nedenle, doğru yolda ilerlemek isteyen bir kişi, Kur'an'ı anlamalı ve yalnızca Kur’an’ın öğrettikleriyle kendi inançlarını şekillendirmelidir. İslam, sadece bir kültürel miras değil, Allah’ın insanlara gönderdiği evrensel bir mesajdır ve bu mesajın doğru bir şekilde anlaşılması için her bireyin Kur'an’ı derinlemesine incelemesi gerekmektedir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta