İslam dininde namaz, Allah tarafından müminlere farz kılınmış en önemli ibadetlerden biridir. Farz namazlar, belirli vakitlerde yerine getirilmesi gereken ibadetlerdir ve bu vakitler Kuran’da açıkça belirtilmiştir. Ancak, namazın kaza edilip edilemeyeceği konusunda toplumda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu makalede, Kuran ışığında namazın kazası meselesi ele alınacak ve Kuran’daki ilgili ayetler doğrultusunda bir değerlendirme yapılacaktır.
Namazın Vakti ve Farz Oluşu
Kuran’a göre namaz, vakitli farz bir ibadettir. Allah, Nisa Suresi 103. ayette namazın belirli vakitlerde kılınması gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca Mearic Suresi 23. ayette de namazın sürekli olarak ve hayat boyu belirli vakitlerde yerine getirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Namaz, insanın hayatında öyle önemli bir yer tutar ki, Kuran'da savaş gibi zorlu ortamlarda bile namazın aksatılmaması gerektiği ifade edilmiştir. Nisa Suresi 101-102. ayetlerinde, savaş esnasında bile namazın terk edilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Bu durum, namazın sadece bir ibadet değil, aynı zamanda müminin yaşamının bir parçası olduğunu gösterir.
Kaza Namazı Konusunda Kuran’ın Sessizliği
Kuran'da, kılınmayan namazların kazaya bırakılmasıyla ilgili herhangi bir ifade yer almamaktadır. Kuran’da "kaza namazı" diye bir kavram bulunmaz. Bu bağlamda, geçmişte kılınmayan namazların sonradan kılınmasının gerekmediği söylenebilir. Kuran’da açıkça belirtilmeyen bir hüküm, İslam dini açısından bağlayıcı değildir. Eğer Allah, kılınmayan namazların kazaya bırakılmasını istemiş olsaydı, bunu Kuran’da doğrudan belirtirdi. Örneğin, oruç gibi belirli ibadetlerin kazası, Kuran’da açıkça emredilmiştir. Ancak namazın kazasına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Namazın Kılınması ve İhmal Edilmesi
Namaz, kişinin kendi iradesine bırakılmayan bir farz ibadettir. Kişi namazı mazeretsiz olarak terk ederse, elbette günah işlemektedir. Çünkü namaz, kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu bir ibadettir ve bu yükümlülük Allah tarafından belirlenmiştir. Ancak bu, geçmişte kılınmayan namazların kazaya bırakılacağı anlamına gelmez. Eğer bir kişi namazı bilerek, unutularak ya da uyuyarak kaçırmışsa, vakit geçtikten sonra o namazı kılmak, farz olma özelliğini yitirir. Çünkü namaz, ancak belirli vakitlerde kılındığında farz olur.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta