İslam'da Hayvanların Yaradılış Gayesi

Osman Karahasanoğlu
3298

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

İslam'da Hayvanların Yaradılış Gayesi

İSLAMDA HAYVANLARIN YARADILIŞ GAYESİ
VE
HAYVAN SEVGİSİ
KURANADA HAYVANLARDAN BAHSEDEN AYETLERDEN BİRKAÇ TANESİ
*”Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan O'dur).
Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın.
Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.”(1)
*” İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır.
Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'.
Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.” (2)
*”Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar
ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler.
Birçoğu üzerine azap hak olmuştur.
Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur.
Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.”(3)
*”Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.” (4)
*”Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız.” (5)
*”Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.” (6)
*”Görmüyorlar mı; Biz, suyu çorak toprağa sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları, kendileri yemektedir.
Yine de görmüyorlar mı?”(7)
*”Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın.
Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.”(8)
*” Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı?
Böylece bunlara malik oluyorlar.
olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var.
Sizler onlardan yemektesiniz.” (9)
*” Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.” (10)
HADİSLERDE HAYVANLAR VE HAYVAN SEVGİSİ
---Abdullah b. Ömer'den yapılan rivayete göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
**"Bir kadın, kedi yüzünden azaba uğramıştır. Kediyi ölene kadar hapsetmişti ve bu yüzden cehenneme girdi. Onu hapsettiğinde ne doyurmuş, ne su vermiş, ne de yerin haşerelerinden yemesi için salıvermişti." (11)
**”Âlemlere rahmet Efendimiz (s.a.v.), kedisi Müezza'yı (kedisi) o kadar çok severmiş ki, Müezza bir gün sedirde oturan Efendimiz’in elbisesinin ucunda uyuya kalmış.
Her kedi dostu gibi uyuyan bu güzelliğe kıyamayan Fahr-i Kâinat (s.a.v.), Müezza'yı uyandırmaktansa elbisesinin ucunu usulca keserek kalkmayı tercih etmiş.”
---**”Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), kedisi Müezza içtikten sonra kapta kalan su ile abdest alacakken sahabe-i kiramdan bir zat, "Yâ Rasûlallah, o sudan kedi içti" deyince, Rasûlullah Efendimiz, "Onlar en temiz ağıza sahiptirler" buyurmuş ve abdest almıştır. [Benzer hadis yukarıda Hz. Aişe r.anhadan rivayet olundu]
-----Daha sonra da sahabeden Kebşe binti Kâ’b (r.anha) şöyle anlatıyor:
Ashab-ı kiramdan kayınpederim Ebu Katade'nin abdest alması için bir kaba su koymuştum.
Kedi gelip bu kaptan su içiverince, Ebu Katâde biraz daha su içmesi için, kabı kedinin önüne uzattı.
Benim kendisine hayretle baktığımı görünce,
"Niye hayret ettin ey kardeşimin kızı, Rasûlullah (s.a.v.), ‘Kedi pis değildir, etrafınızda (evinizde) serbest dolaşsın’, buyurdu. Kendisi de abdest almıştı, ben de sünnete uymaktayım" dedi.(12)
***Ebu Hureyre (r.a.) kimdir
Çokça hadis rivâyet eden meşhur sahâbî.
Adı, Abdurrahman b. Sahr;
künyesi, Ebû Hureyre'dir.
Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi.
Rasûlullah (s.a.v.) onu, Abdurrahman diye isimlendirdi. (13)
Kedileri çok sevdiği için Rasûlullah (s.a.v.) tarafından kendisine ‘Ebû Hüreyre’ (Kedicik Babası) künyesi verilmiş ve bu isimle meşhur olmuştur.(14)
Hikâye olundu ki: Ebû Hüreyre (r.a.) bir gün kaftanının içinde küçük bir kedi taşıyordu.
---Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) onu gördü.
**”Buyurdu ki:
- Nedir bu?
- Kedicik.
Bunun üzerine Fahr-i âlem Efendimiz ona;
- Yâ Ebâ Hüreyre (Ey kedicik babası), diye hitap buyurdu.
Bundan sonra bu isimle meşhûr olup, esas ismi unutuldu.
Bir başka kaynakta bunu kendisinin kısaca şöyle açıkladığı nakledilmiştir:
**"Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre (kedicik babası) künyesiyle çağrılır oldum. (15)
Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur. (16)
O tarihten itibaren Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahâbîsi olmuş,
kendisini onun hizmetine adammıştır.
Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu.(17)
Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yasayan Ebû Hureyre,
Rasûlullah’ın (s.a.v.) mescidinde sadece ibadet ve ilimle mesgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen simasi idi.
Efendimiz aleyhissalâtü vesselâmı büyük bir muhabbetle sevmiş,
onun sünnetine uygun olarak yasamış ve pek ulvi manevî mertebelere erişmiştir.(18)
İffet sahibiydi, eli açik ve cömertti.
Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi.
Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde,
Rasûlullah’ın (s.a.v.) şu hadisini naklediyordu: "Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir.
Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun."(19)
Hoşsohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi.(20)
Emirlik ve valilik ona kibir vermedi.
Üstelik alçak gönüllülügünü arttirdi.
Medine valisi Mervan'a vekâlet ettiği sıralarda, üzerine semeri bağlanmış bir eşekle, hurma lifinden örülmüş bir başlık başında olduğu halde çarşıya çıkar ve, "Savulun emir geliyor!" dermiş.Bu derece mütevazi bir sahabi…(21)
Ebû Hüreyre'den yapılan rivayete göre, Resûlullah sallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
**"Bir köpek, kuyu başında susuzluktan ölecek hâle gelmiş kıvranırken,
İsrailoğulları'dan kötü bir kadın (fahişe) onu gördu ayakkabısını çıkarıp su doldurarak o köpeği suladı, bu yüzden mağfiret olunup bağışlandı."(22)
İSLAM ALİMLERİNİN HAYVAN SEVGİSİ
***”Bir gün Ahmed Rifâi (k.s.) hazretlerinin paltosunun eteğinde, kedisi gelip uyudu. Namaz vakti geldi, kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir süre onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca İki Cihan Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yaptığı gibi kedinin yattığı yeri kesip namaza gitti. Geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı paltosuna dikti.”(23)
---***”Ebu Bekir Şiblî kuddise sırrahu hazretlerini
vefatından sonra rüyada gördüler.
“- Rabbin sana ne muamele etti” dediler. O da şöyle cevap verdi:
“- Allah Teâla bana sordu: ‘Ey Ebâ Bekir, seni niçin bağışladığımı biliyor musun?”
Ben de:
“- Sâlih amelimden dolayı” dedim. Allah (c.c):
“- Hayır” dedi.
“- İbadetimdeki ihlâstan” dedim.
“- Hayır” dedi.
“Haccım, orucum, namazımdan dolayı” dedim.
“- Hayır” dedi. Bunun üzerine ben:
“- Öyle ise nedir yâ Rabbi?”dedim. Allah (c.c.) buyurdu ki:
“- Hatırla, bir gün Bağdat ın caddelerinde yürürken şiddetli soğuktan büzülmüş, bir kenara çekilmiş ve soğuğun dehşetinden zayıf düşen küçük bir kedi buldun. Ona acıdığın için alıp üzerindeki abanın altına soktun.” Ben de;
“- Evet ya Rabbî, öyle yaptım” dedim. Allah (c.c.) buyurdu ki:
“- İşte sen o kediye merhamet ettiğin için ben de sana rahmetimle muamele ettim.”(24)
*** “Ebu Bekir Vâsıtî (rh.) hazretleri anlatıyor:
Bir gün giderken başımın üzerinde bir kuş uçmaya başladı.
Dalgınlıkla kuşu yakaladım.
O elimde iken, başka bir kuş daha uçuyordu.
Elimdeki kuşun annesi sanarak kuşu elimden bıraktığım anda, kuş öldü.
Buna çok üzüldüm.
O günden sonra bende bir sıkıntı başladı ve bir sene geçmedi.
Bir gece Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm.
Bir senedir, o kadar çok sıkıntının tesirinde kaldığımı, çok zayıflayıp ayakta namaz kılamaz hâle geldiğimi arz ettim.
O zaman;
- "Bunun sebebi, o kuşun, senden şikâyetçi olmasıdır" buyurdu.
O esnada evimizdeki kedi yavrulamıştı.
Ben bu sıkıntı içinde düşünürken, bir köpeğin kedi yavrularından birisini yakalamaya çalıştığını gördüm.
Bastonumu yere vurunca, kaçtı.
Kedinin annesi gelip yavrusunu alıp gitti.
Ondan sonra iyileştim.
Namazlarımı ayakta kılmaya başladım.
O gece rüyamda yine Rasûlullah Efendimizi gördüm:
- "İyi olmanın sebebi, bir kedinin senin için teşekkür etmesidir" buyurdu.
Amelde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezheplerinin dördüne göre de, kedi alım-satımı da caizdir.(25)
***--- Mevlana'nın velilerinden biri olan
Pir Esad Sultan ya da yaygın lakabıyla “Pisili Sultan”,
tıpkı Hazreti Muhammed ile ilgili hadisleri bizlere aktaran Kedi Babası lakaplı Ebu Hureyre gibi kedileri çok severdi.
Öyle ki kedisi ölümünden sonra sandukasının hemen sol tarafına ayakucuna gömülmüştü. Kim bilir Pisili Sultan'ın ayakucunda yatan bu kedicik,
Mevlana'nın Mesnevi'sini süsleyen o muhteşem şiirleri sultanının eteğinde doğrudan Mevlana'dandinlemişti.
Elbette hiçbir din kedilerle ilgili bir inanç mimarisini sunmaz.
Bu tür bir anlayış hatalıdır da..
Ancak kedilerin mistik bir yönü olduğu da muhakkak.
Çünkü hemen tüm “tali” inanç pratikleri kedilere bir şekilde gönderme yapmakta... (26)
ASRIMIZIN MÜCEDDİDİ BEDİÜZZAMAN’IN HAYVANLAR HAKKINDA GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER
***“Hattâ bir gün kedilere baktım.
Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar.
Hatırıma geldi: "Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?"
Sonra gece yatmak için uzandım.
Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı,
ağzını kulağıma getirdi.
Sarih bir surette "Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm"
diyerek güya hatırıma gelen itirazı
ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı.
Aklıma geldi: "Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur,
yoksa taifesine mi âmmdır?
Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır,
yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?"
Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim.
Çendan(gerçi) onun gibi sarih değil, fakat mütefavit(farklı) derecede aynı zikri tekrar ediyorlar.
Bidayette(başlangıçta) hırhırları arkasında "Ya Rahîm" farkedilir.
Git gide hırhırları, mırmırları, aynı "Ya Rahîm" olur.
Mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur.
Ağzını kapar, güzel "Ya Rahîm" çeker.
Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim.
Onlar dahi dikkat ettiler, "Bir derece işitiyoruz" dediler.
Sonra kalbime geldi: "Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir?
Ve ne için insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla etmiyorlar?"
Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar
ve nazik
ve insana karışık bir arkadaş olduğundan,
çok şefkat
ve merhamete muhtaçtırlar.
Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman,
o nimete bir hamd olarak,
kelbin hilafına olarak esbabı bırakıp yalnız kendi Hâlık-ı Rahîm'inin rahmetini
kendi âleminde ilân ile nevm-i gaflette olan insanları ikaz
ve "Ya Rahîm" nidasıyla: Kimden meded gelir
ve kimden rahmet beklenir,
esbabperestlere ihtar ediyorlar.” (27)
Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler.
Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felâketleri lisan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz diyerek taaccüb ediyorlar.(28)
MOLLA HAMİD EKİNCİ :BEDİÜZZAMANNIN SAİD NURSİ’NİN HAYVAN SEVGİSİNİ ANLATIYOR
MÖPEĞİN GIYBETİNİ YAPMAYIN.
****"Kavurmaları küpte saklardık. İcap ettikçe oradan alırdık.
Bir gün köpek kapıyı açık bulmuş içeri girmiş.
Küpe başını sokmuş, benim gürültümü duydu kaçmak istedi.
Başını küpe zorla soktuğundan çıkaramıyordu.
Başını oraya buraya çarpa çarpa küpü kırdı kaçtı.
Mâlum hoca kısmı biraz tamahkar olur.
Bizim Molla Resül dedi ki: "İçeriye biraz kıyma bırakalım köpek yine gelsin, onu öldürelim."
Biz münakaşa yapıp dururken, Üstad gürültüyü işitti.
Kendisi ibâdetle meşguldü.
Bizi çağırdı. "Ne oluyor?" dedi, ben de durumu anlattım.
"Hepiniz buraya gelin.
En büyüğünüz kimdir?" diye sordu.
"Molla Resüldür" diye cevap verdik. O'na:
"Şimdi ben sana sual soracağım, doğru cevap vereceksin.
Sen bir yere gidiyorsun, paran, erzakın, hiçbir şeyin kalmamış, açlıktan iflahın kesilmiş.
Baktın ki bir evin kapısı açık, içeriye girdin, orada bir küp kavurma var, sen insansın aklın da var, başkasının malının haram olduğunu da biliyorsun, azabı da var.
Bu halde o kavurmadan yer misin, yemez misin?" dedi.
Molla Resül dedi:"Evet yerim."
Üstad dedi:"Köpek ise aklı yok, azabı bilmez, karnı da aç, bunda kabahat var mı?
Daha gıybetini yapmayın.
İntikamını düşünmeyin, hakkınızı helal edin."
Molla Resül:"İçimden helal gelmiyor ama, ne yapayım artık helal edelim" dedi.
KERTENKELEYİ ÖLDÜRÜNCE
****"Bir gün yine Üstadımız meşguldü.
Zaten hiç boş durmazdı.
"Arkadaşını al, dağa çık gez, ben meşgul olacağım" dedi.
Biz de söylendiği gibi dağa çıktık.
Dağda gezerken bir kertenkeleye rast geldik.
Bizde kertenkeleyi öldürmek sevap bilinirdi.
Bunun için kertenkelenin kafasını bir taş ile ezdim.
Gezmekten döndük. Üstadımız:
"Neler yaptınız, ne var?" diye sordu.
Ben de iyi bir mârifet işlemiş gibi, hemen atıldım.
Sevinerek kedi kafası kadar kafası olan bir hayvanı bir taşla öldürdüğümü söyledim.
"Ne yaptın sen, evini harap ettin!" dedi.
Beni yanına çağırarak:
"O kertenkele size hücum etti mi?"
"Yok"
"Sizi ısırdı mı?."
"Yok."
"Elinizden bir şey aldı mı?"
"Yok".
"Rızkını, yiyeceğini siz mi veriyorsunuz?"
"Yok."
"Sizin mülkünüzde, toprağınızda mı geziyor?"
"Yok."
"Siz mi halk etmişsiniz?"
"Yok."
"Ne için ne hikmetle yaratıldığını biliyor musunuz?"
"Yok."
"Hey ahmak!! Bu kadar yok!.. yok!.. yok!..
Bunu yaratan Allah senin öldürmen için mi yarattı, sen nasıl öldürürsün onu?
Mahlukatın Ne için halk olunduğunu Cenab-ı Hak bilir."
GÖZÜMLE ŞÂHİT OLDUM:
KÖPEKLERİ KONUŞARAK DURDURDU
****"Dağda kalırken Üstadımız Cuma günleri, Cuma namazına giderdi.
Bir gün beni de götürdü.
Namazı kıldık geliyorduk.
Dağda koyunlar yayılıyordu.
Köpekleri de vardı.
Bizi görünce köpekler hücum ettiler, bizi tutmaya geliyorlardı.
Üstadımız önde başında şemsiye gidiyordu.
Köpeklerin hücumunu görünce ben taş toplamaya başladım.
Bunu gören Üstadımız
"Sen ne yapıyorsun?" Dedi.
Ben de
"Dağdan gelenleri görüyorsun kendimizi müdafaa etmeyelim mi?" dedim.
"Ayıp, ayıp at o taşları" dedi.
Ben de taşları attım.
"Bakalım gelsinler ne olacak?" dedim.
Köpekler gelince Üstadımız:
"Kâfi, kâfi siz vazifenizi yaptınız, gerçi burası sizin ülkenizdir, fakat biz hain değiliz" deyince, köpekler oldukları yerde kaldılar.
Bir adım daha ileri gidemediler.
Böylece gözümle şahid oldum.
Biz yolumuza devam ettik."
HAYVANLARIN BİLE ARKASINDAN KONUŞTURMADI
****"Bir gün ekmeğimiz bitti.
Van'a almaya gittim.
Dağa dönerken köpekler üzerime hücum etti, çoban yetişti, beni müdafaa etti.
Yerime gittim. Üstad sordu:
"Çok yoruldun mu?" Dedim
"Efendim hiç yorulmadım, fakat köpekler üzerime hücum ettiler, çoban yetişmese idi beni yutacaklardı". Biraz aradan zaman geçti, tekrar söyledim.
"Bu hayvanlar süt içe içe olmuşlar ayı gibi, beni de yiyecektiler." Üstad dedi ki."
"Kardeşim yeter hayvanların gıybetini yapmaya hakkın yok.
Onlar vazifelerini yapmağa mecburdurlar.
Bir lokma ekmek için sahiplerine o kadar sadakat gösteriyorlar."
Bana hayvanların bir daha gıybetini yaptırmadı.
Ben de yapmadım.
"Erek dağında bir yaz mevsimi boyunca kalmıştık.
Burada Üstad Hazretlerinin, hayvanlara olan şefkat ve sevgisinden de bir-iki misâl anlatmak isterim.
"Dağlarda bol miktarda yaban elmalarına rastlamaktaydıl.
Biz bu elmalardan koparıp yemek istediğimiz zaman, Üstad mani olurdu. "
Bizim hissemiz bağlarda ve bahçelerdedir.
Bizim rızkımızı Cenab-ı Hak oralarda tayin etmiştir.
Bu yabani meyveler, yabani hayvanların rızkıdır.
Onların kısmetine dokunmamamız lâzımdır' derdi.
"Yine Erek dağından hayvan kestiğimiz zaman, hayvanın işkembe, ciğer ve barsak gibi organlarını bırakmamızı, hayvanların yiyeceklerini söylerdi."
Yine köpeklerle ilgili latif bir hatıram daha vardır:
"Dağda, Üstad'ın ziyaretine birkaç misafir gelmişti.
Akşam misafirler bizde Üstad'ın misafiri olarak kalacaklardı.
Üstad etraftaki yakın köylerden yatak getirmemi söyledi.
Ben, yatak getirmeye gidecektim, fakat korkuyordum.
Yolda yırtıcı hayvanların hücumuna uğrarsam ne yapabilirim diye düşünüyordum.
Dışarı çıkıp söğüt ağacından bir dal keserek sopa yaptım.
Dalı keserken Üstad daşırı çıktı. “Sen hâlâ gitmedin mi?”diye sordu.
Ben de yırtıcı hayvanlara karşı bir sopa yaptığımı söyleyince, yine tebessüm ederek: "Ayıptır ayıptır, neden korkuyorsun?
Taş var, sopar var, hâlâ korkuyorsun.
Köpekler sana bir şey yapmaz' dedi.
"Ben bunun üzerine oradan ayrıldım.
Elimdeki sopayı da attım.
Köye doğru yola çıktım. "
Köyün yakınlarında biri sürünün etrafında köpekler dolaşıyordu.
Geçeceğim yolun üzerinde de kocaman bir köpek yatmış bekliyordu.
Görünmeden geçmenin imkânı yoktu.
Diğer köpekler de koyunların etrafında geziyorlardı.
Köpeğe yaklaşınca hayvan ayağa kalktı, şöyle bir gerindi, sonra yoldan aşağıya inerek, âdeta bana yol verdi.
Çoban yukarıdan bakıyordu.
Geçip köye gittim.
Köyün girişinde ellerinde sopa olan bir kaç genç ve ihtiyar adam gördüm.
"Onlar bana nereden geldiğimi sordular.
Söyleyince, bayırda sürüyü ve köpekleri nasıl geçtiğimi sordular.
Ben de olduğu gibi anlattım.
Onlar “Biz üç dört kişi sopalı olarak sürüye yaklaşamıyoruz.
Köpeklere koyun sütü içiriyorlar, kurtlara karşı müdafaa için... sana nasıl yol verdiler?” diye hayretlerini söylediler.
"Seyda'ya inanmayanın (yani velayetine inanmayanın) imanı var mıdır?” diye konuşmaya başladılar.
(Onlar Üstad'a Seyda diyorlardı.) "Sonra yatakları alarak tekrar döndüm.
Üstad beni karşıladı.
Yolda köpeklerin hücum edip etmediklerini sordu. "
Ben de hücum etmediklerini söyleyince, yine Üstad:
"Şecaatli ol korkma!” diye bana cesaret dersi verdi."
"Hayvanların yuvasını dağıtmayın"
"Erek Dağında havalar iyice soğuyana kadar kalmıştık.
Artık neredeyse kar yağmaya başlayacaktı.
Kaldığımız yer bayırdı.
Bayıra pencere gibi bir yer açarak, oraya bir oda yapmamızı istedi. "
Bayırın yamacında Üstad'ın istediği odayı yapıyorduk.
Kazarken karınca yuvası çıktı.
Üstad karınca yuvasını gördü.
Orayı kazmamızı istemedi.
Sebebini sorduğumuzda:
"Bir ev yıkıp, bir ev yapmak olur mu?” diye cevap verdi.
“Bu hayvanların yuvasını dağıtmayın, başka yeri kazın” diye emretti.
"Biz başka tarafı kazmaya başladık.
Oradan da karınca yuvası çıktı.
Böylece üç yer değiştirdik.
Bana yardım eden bir talebe arkadaş daha vardı.
O, 'Böyle olur mu hiç?' diye bana sordu. Üstad gelir gelmez karıncaların üzerine toprak atalım.
Yok, eğer böyle giderse biz akşama kadar, bu odayı yapamayız” diyordu.
Orada hemen hemen karıncasız yer yoktu.
Nihayet orada güzel bir odacık yaptık.
"Üstad karınca yuvalarının yanına gelince, ekmek, bulgur ve şeker koyardı. "
Kendilerine şekeri niçin koyduğunu söylediğimiz zaman:
"Bu da onların çayı olsun” diye gülerek cevap verirdi.
Mübarek Üstad bütün hayvanlara, bütün varlıklara karşı çok şefkatliydi.
Bir karıncayı bile incitmek istemezdi." (29)
KEDİLER HAKKINDA ARAŞTIRMALAR
****"Kedi ayaklarının üzerine düşer.
Fizyolojik sebebini ilim bir türlü söyleyemez.
Bunu bilirsen niçin düşmediğini o zaman fizik olarak da anlarsın.
Söyleyemem dedim ya.
Huzurun kaçar, keşke söylemeye idim diye sızlanırsın.
Yalnız size birşey söyleyeyim:
Kediye eziyet etmeyiniz!
Kedi öldürenin sonu hüsrandır.
Evlâtlarına bile intikal eder.
Kedilere iyilik eden onları besleyen insanlara gıpta ederim.
Kedi edeb ve sabır timsalidir.
Kediye HAKK’ın bir mahlûku olarak bakarsanız, onun nankör olmadığını anlar, çok şeyler öğrenirsiniz.
Kedi abdest edeceği zaman toprağı gelip koklar.
Sağ ayağı ile toprağı eşer.
Koklar.
Aksi istikamete dönerek abdest eder.
Tekrar koklar.
Sol ayagı ile toprağı örter.
Sıçrar bir iki adım sonra durur.
Titrer arkasına bakar ve gider.
---Son fenni müşahedelere göre;
“Können Katzen mitden augen hören”
Kedide radar teşkilâtı vardır.
Göz sinirlerinde işitme lifleri de mevcuttur.
Geniş bir sahadaki sesleri işittiği gibi aynı zamanda da görür.
Göz bebekleri bu işitme olayını ayarlar.
Hem kulaklarıyla da, hem gözüyle de ses alır.
Ve her ikisi ile de görür.
Kavga eden kediler,
başka tarafa baktıkları hâlde yekdiğerini arkaları dönük olduğu hâlde görürler.
Ziyâ ve ses Computerleri ile yani elekronik dalgaları alır ve tesbit ederler..
Diğer hayvanların kulak sinirlerinde görme sinirleri yoktur.
Göz sinirlerinde işitme sinirleri bulunmuştur.
Bu bakımdan kedi müstesna bir hayvan olarak halk edilmiştir.
Bunda sebebi hikmet nedir?" (30)
DUA:
Allahım!Sen bitkileri,hayvanları tüm canlıları bizler için yarattın.
İsimlerinin ve sıfatlarının cilvelerini bu aynalarda görmek ve göstermek istedin.
Bizler bunları ancak Kuranın tercümanı yaşantısıyla seni rehber edinen bizlere doğru yol olan sıratı müstakimi gösteren Habibin Resulün Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellemin bizlere tarif edip gösterdiği yoldan bizleri ayırma.
Onun sünnetinden ayrılırsak,kuranın yolundan ayrılmış ve sapıklığa düşmüş oluruz.
Sen bizleri yanlış yollara düşürme Allahım.
Düşmaklede kalmayız.
Tüm canlılara karşı merhametsiz oluruz.
Yarattığın doğal dengeyi bozanlardan oluruz.
Kendi ellerimizle yaşanacak bu güzel dünyayı yaşanmaz hale sokarız.
Sen bizleri en ufak canlıyı bile öldürmekten muhafaza eyle.
Bitkileri çevreyi,hayvanları suları havayı temiz tutanlardan eyle Allahım.
Bizleri doğruluktan adaletten temizlikten ayırma.
Rızanı kazananlardan eyle ..Amin…ami..amin….
Yâ Rab! Kusurumuzu afvet,
bizi kendine kul kabul et,
emanetini kabzetmek(alma) zamanına kadar
bizi emanette emin kıl. Âmîn
Allahım ! bizler nefis ve şeytanın şerrinden
ve kabir azabından koru.
ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle.
ve Cennet-ül Firdevs'te mes'ud kıl
Ülkemizi,birlik ve dirliğimizi sen muhafaza eyle.
Hain iç ve dış düşmanlara fırsat verme.
Bizleri ülkemize ve dinimize sahip çıkan,kutsallarımız için mücadele veren gerekirse ölümü göze alan kullarından eyle…..
Ölürsem şehit;kalırsam dinime, vatanıma ve milletime hizmetkar eyle….
Âmîn, âmîn, âmîn!.
DİPNOTLAR:
01- En'am Suresi:Ayet:142
02- Fatır Suresi:Ayet:28
03- Hac Suresi:Ayet:18
04- Nahl Suresi:Ayet: 5
05- Nahl Suresi:Ayet: 10
06- Nahl Suresi:Ayet: 66
07- Secde Suresi:Ayet: 27
08- Taha Suresi:Ayet: 54
09- Yasin Suresi:Ayet: 71
10- Zuhruf Suresi:Ayet: 12
11- Sahîh-i Müslim Muhtasarı, II, 2242
12- İmam Malik, Muvatta, Taharet, 2, 13; Ebu Davud, Sünen, Taharet, 1, 38; Tirmizî, Sünen, Taharet, 1, 69; Nesaî, Sünen, Taharet, 1, 54; İbn Mâce, Sünen,Taharet, 1,32]
13-El-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, yyy, III, 507
14-İbn Hacer, el-İsâbe, 7, 202
15-Ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 3
16-H. 7/M. 629; ez-Zehebî, a.g.e., ayni yer
17-İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113
18-İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110
19-Buhâri, Sahih, Menâkib, 25; Müslim, Sahih, Fiten, I0
20-Zehebî, Tezkire, 1, 33
21- İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336
22-Sahîh-i Miislim Muhtasarı, II, 2245
23- Ahmed Rifâi (k.s.)
24- Ebu Bekir Şiblî kuddise sırrahu
25- Ebu Bekir Vâsıtî (rh.)
26- Pir Esad Sultan ya da yaygın lakabıyla “Pisili Sultan
27-Sözler(RNK)
28-Şualar(RNK)
29- Molla Hamid Ekinci
30- Können Katzen mitden augen hören
( * ) Bir yıldız: ayeti kerimeler
( ** ) İki yıldız: Peygamber efendimizin hadisleri
( *** ) Üç yıldız ise: İslam âlimleri ve bilginlerin sözleri

HAZIRLAYIP SUNAN: OSMAN KARAHASANOĞLU
e-mail:[email protected]

Osman Karahasanoğlu
Kayıt Tarihi : 24.8.2017 02:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İslamda Hayvan Sevgisi ve Hayvanların Yaratılış Gayesi

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Osman Karahasanoğlu