Çocuk evden dışarı çıktı., birkaç adım yürüdü., sonra durdu...
Ellerini arkasında kavuşturdu...
Gözlerinin önünde serili olağanüstü güzellikteki manzarayı keyifle ve neredeyse gözlerini bile hiç kırpmadan seyretmeye başladı…
.,
Çok uzaklarda mor boyalı uysal bir siluet halinde dururken yaklaştıkça parlak ve sanki ıslaklığın parlattığı renkleriyle amansız bir yalçınlığa bürünen yüksek ve heybetli dağlar...
Bu dağların doruklarına erişemediğinden., ton hazinelerindeki bütün yeşilleri., dağın yamaçlara örtü gibi seren ormanlar...
Ve sessiz., sakin masmavi bir göl...
Gölün kıyısında sanki ‘ben içeri hiç kimseyi almayacağım’ diyen birkaç küçük kulübe ve her kulübenin önünde çalılara., kayalara., çitlere bağlanmış ve sanki ‘ben de küreklerimi hiç kimseye çektirmem’ diyen birkaç küçük sandal...
.,
Çocuğun gözleri., bu doyumsuz manzara içinde masallardan tanıdığı., türkülerden dinlediği o ceylanı aradı...
---‘bu saatlerde gelip su içiyor olmalıydı bir köşede., ürkekçe... Nerede kaldı acaba’..., diye düşündü...
Ve işte tam o anda nasıl olduysa birden gökyüzünü kapkara bulutlar kapladı ve gök gürültülü bir yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı...
Çocuk öylece kalakaldı...
Önündeki manzaranın bütün renkleri.,, yağmurun ilk damlaları ile beraber sanki akmaya ve birbirine karışmaya başlamıştı... Dağların o erişilmez dorukları., eteklerdeki ormanın içine girmiş., orman göle kaymış ve küçük kulübeler ve sandallar gölün içinde kaybolmuştu...
Bu şaşkınlıkla babasının içeriden yükselen telaşlı sesini duymadı bile...
--- Oğlum...!!! Çok çabuk, hemen o tuvali içeri getir... Resmin daha boyaları kurumadı… Şövale kalsın... Çabuk..., hadi...
Kayıt Tarihi : 16.7.2021 13:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!