İsimleri Cisimleri Unutulanlar

Mustafa Ata
180

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

İsimleri Cisimleri Unutulanlar

Kimileri Anadolu bozkırının
Tenleri kavuran,dudakları
Çatlatan güneşinin altından
Esmerleşen yüzleriyle
Gülümsediklerin de inci gibi
Parıldayan dişleri ile gelmişlerdi
Bazıları ise çukur ovanın
Battığı zaman insanın yüreğine
Kadar saplanan çakır dikenlerinin
Arasın dan çıkıp gelmişlerdi
Onlar Anadolu’mun dört bir yanından
Gelmişler di yol iz bilmedikleri
Bu koca şehirlere…
Hepsinin yüreklerin de vatan
Ülküsü vardı
Onlar okuyacaklar büyük adam olacaklar
Vatanlarına,ailelerine faydalı insanlar
Olacaklardı ….
Onlar analarının kuzuları
Babalarının gözbebekleri
Bacılarının yarınlara açılan
Pencereleriydi …
İşte onlar bu umutlarla gelmişlerdi
Baba ocaklarını bırakıp
Koca şehirlerin insanları
Bir lokmada yutan karanlık
Ve izbe sokaklarına…
Onlar bilmezlerdi
Zengin züppeleri gibi
Sabah kahvaltıların da
Havyar yedikten sonra
Sokaklara çıkıp fakir edebiyatı
Parçalamasını….
Hepsi mert yürekliydiler
Ceplerin de ne simit alacak
Nede bir bardak çay içecek paraları
Yoktu….
Günlerce aç gezdiler çıplak uyudular
Ama asla sokaklara çıkıp
O züppeler gibi açız diye bağırmadılar
Sustular …
Ne kimsenin malına göz koydular
Nede bir üniformaya kurşun sıktılar
Allah Devlete Millete zeval vermesin
Dediler sustular…
Sonra?
Sonrası mı…!
Bazıları
Hain ellerin maşalarının
Kalleş kurşunlarına hedef olup
Kimileri de
Eli kanlı 12 eylülünün
Darağaçların da ŞEHİT olup
İsimleri cisimleri unutuldular…
08.06.08…İzmir
(RUHLARINIZ ŞAAD OLSUN ÜLKÜDAŞLARIM)

Mustafa Ata
Kayıt Tarihi : 8.6.2008 13:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Ali Bülent ORKAN (13 Ağustos 1982) Samsun'luydu 25 yaşında olup, ailece Ankara'nın Etlik Aşağı eğlence semtinde oturuyordu. İncirli lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül Mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı. Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin infaz bahçesinde asılarak şehit edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Askeri Mezarlığına defnedildi. ALİ BÜLENT ORKAN Mamak Askeri Cezaevi dehşet günlerini yaşıyordu... Komonist örgütlerin kılını bile kıpırdatamadığı bu şiddet ortamında Ülkücüler ferdi çıkışlarıyla destanlara konu olacak kutlu bir direniş ortamındaydılar... Bunun en estetik örneğini Ali Bülent Orkan göstermişti... İdam cezası alanlar A blok Tecrit 2 Ön de bulunan 35 ve 36 numaralı hücrelere kapatılırdı ve bir kaç gün sonra da infaz... İşte 1 numaralı hücrede kaldığım bu günlerde tanıdım O nu... Bahçeye çıkarken onun 35 numaralı ölüm hücresinin önünden geçerdik ve gözlerimizle konuşurduk... Aramızda müthiş bir dayanışma ve olağanüstü bir haberleşme örgüsü vardı... Şer örgütlerinin azılı tetikçileri idarenin baskısına boyun bükmüş yedek gardiyanlık yaparken, Ali Bülent Orkan gibi kardeşlerimiz direnişin sembolü olmuştu... Rütbesiz Er'lere 'Komutanım' diye hitap etmek mecbur ve aksi durum, ağır cezayı müeyyidelere gerekçe idi... Fakat benim Kardeşim Orkan; -Hey asker ağa bir baksana, diye kapıda ki Yüzbaşı'ya seslenerek, mitolojik bir çıkış yapıyor ve günlük sakal tıraşının mecbur olduğu o işkence günlerinde bir haftalık sakalı ile, üç adım hücre voltası atarak, havalı havalı yürüyordu... O sanki idam mahkumu değilde, ilahi bir celsenin hakimiydi... Ali Bülent Orkan, 13 Ağustos 1982 Cuma günü sabaha karşı Ankara Ulucanlar cezaevi'nde asılarak şehit edildi... Mübarek bedeni Ankara Karşıyaka Asri mezarlığı’na defnedildi... Ruhu şad makamı cennet... 'ŞEHİDLERİN YOLCULUKLARINA TANIK OLANLARA MUTİ OLUN-DİNLEYİN! ' Beklediği an geldi, çattı, içi içine sığmıyor. Ahiret yurdunun merakı ve sırrı onu heyecana boğmuştur... Merkez Kapalı Cezaevi'nin avlusunda yanan ampullerin şavkı bet ve nurdan nasipsiz... Bir adım ötesine ışık uzatmaktan aciz ampuller... Uzun boy, geniş omuzlar, esmer ten, mutedil bir kalp. Yürüyor silahlar arasında... Dünü düşünüyor., dünün mutlu, mutsuz anlarını, vakalarını, insanlarını... Bu mapus damında nice müslümanlar çile doldurdular. Ve nice iman sahipleri inançları yüzünden urganda sallandılar... iskilipli Atıf Hocalar, Maşallahlar, imamlar, Memetler, Memetler... illâ da Memetler Karanlık bir oda. Bir köşesine büzülmüş, ayakları karnına çekilmiş, nefes almakta güçlük çekiyor. Harap bir hane. Ev atadan yadigar. Duvarlarda, tavanlarda, halılarda kan var, şehidlerin kanı. Öyle hoppadan omuz vermedi bugünlere bu yapı. Ne simalar, ne rüzgarlar, ne yağmurlar, dolular gördü... Evin dört yanı çevrilmiş. Yılanlar, çıyanlar, sıçanlar sıra sıra... Bu zararlı mahlukatı izale etmek gerek. Aksi takdirde ev evlikten çıkacak, içindekiler kılık değiştirecek, hayvanlaşacaklar... Kafası bulutların orta yerinde günlerce düşündü, aklı, görünüyordu... Önünde, arkasında, yanında, yönünde zıplayan, çağıran, zehir akıtan mahlukatı göre göre tefekkür kapısında gözyaşları döktü. Sonra da vardı bir karara: Teslim olmayacak, savaşacaktı... Geçerli silahlarla ölüm dirim savaşma girdi. Vurdu, vuruldu, düştü, kalktı, süründü... Netice: 'Hayvanları Besleyenler Derneği' onu suçlu ilan etti. Sandalyelere kurulu, kurul toplandı. Sonunda karar 'saptandı.' HANÇER SAPLANACAKTI MAZLUMUN KALBİNE! Kan aktı. Kanı hayvanatlar şarap sanıp kadehlere doldurdular ve şerefe kadeh kaldırdılar... - Son bir arzun? Görevli soruyor. O gülüyor, gözleri sonbaharın ilk turfandası olan üzüm tanesinin berraklığı ve parlaklığında... Görevli kızdı: - Arzunu sordum, sen gülüyorsun! Cevabı: - Beni öldü bileceklere gülüyorum. Temizim, pakım, Allah'ıma kavuşuyorum. Daha ne isteyeceğim? Hazırım ben. Son sözün de mi yok? Yani annene, babana ve... Kafası dik, göğsü çıkık, ağzı yarım açık: - Vazifemizi yaptığımıza inanıyoruz. Ülkücünün kadirve kıymeti ve ülkücünün nişanı pek yakındır Bu hakikati bütün insanlığa duyurunuz. İstediğim bu! Bütün kafaların içinde dumanı kovuyor. Böylesi laflar da neyin sesi? Ölüme giden bir insan bu kadar metin, bu kadar serbest olabilir mi? Bu insana bu kuvveti veren kimdir, nerdedir? Kafalardaki sual bu! Karar yüzüne karşı okundu. Emir verildi: - Girin kollarına! Aniden geri döndü. Kızgın bir yüzü, çakmak çakmak gözleri... - Lüzum yoktur. Düğünüme gidecek kadar güçlüyüm, kuvvetliyim. Durmuş kalpler, kar yağıyor lapa lapa. Rüzgarın uğultusu keşfi güç nağmeler türetti. Korkunun yerini merak ve şaşkınlık almış. Kalplerde tekdir duygusu... Allah'ın ayeti her yerde: 'Allah yolunda ölenlere cennet vaadedilmiştir...' Ağlayanlar var. Yüzünü başka yönlere çevirenler var. Kalpleri kütük kütük yananlar var. Vakarlı duruşu ile onlara haykırıyor, Ali Bülent: AĞLAMAYIN, BEN YENİDEN DOĞUYORUM! Bu denli soğukkanlılık, bu denli itidal ve cesaret görülmüş şey değil. Boynunda ip, ağzında imanı tasdik: 'EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULULLAH' Bir yıldız kaydı gökyüzünden, diğer yıldızlar titreşimde. Gökyüzünde bir tek parça bulut dahi yok. Lakin gökyüzü gürül gürül gürüldemekte. Ayın peçesi açılmış, ay kızgın! Ağladı yıldızlar, sızladı ay! Raporu tanzim eden eller titriyor, bir yıldızın, kayan bir şehidin cesaretinden... Korkmuşlar. Hikmeti istikbalde. Gözlerinizi ileriye dikin. Şayet gözler yaşarmamışsa, derim ki, herkes akıttığı yaşların diyetini ödesin! Ödemeli! Başka bir yol yok. Felaha kavuşmanın yolu BİR Kurtuluş BİR de... Naaşı, maaşlı ellerde. Onlar bile korkuyorlar... Toprağa değil, ahiret yurduna göçtü Ali Bülent... http://www.ulkuocaklari.org.tr/12eylul/ahmetkerse.htm adresinden alınmıştır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Ata