İşidin Ey Yarenler Şiiri - Yorumlar

Yunus Emre
176

ŞİİR


1032

TAKİPÇİ

İşidin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşık olmayan gönül misal-i taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer

Aşk erinin gül yüzü yumşanır muma döner

Tamamını Oku
  • Ensari
    Ensari 03.05.2025 - 06:31

    Yunus'u aşkını hale getirmiş

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr 29.11.2009 - 23:09

    Güzel sohbetler, seviyeli tartışmalar...
    Sevindirici...

    Sadece aşk üzerine söyleyeceğim ben:
    Aşk başlıbaşına bir kavramdır. Yeryüzünde en çok karşı cinsler arasında görülmesi çok anlaşılır olmakla birlikte her zaman böyle olması asla şart değildir. Bu yüzdendir ki, aşkı doğrudan cinsel cazibe ile ilgili bir kavram zannedenler iftira ettiler Hz. Mevlânâ'ya. (Sadece hormonlara indirgenemeyeceğini vurgulamaya çalışıyorum.)

    Evet, maddi evrende ana baba sevgisinden tutun karşı cinse sevgi, memleket sevgisi dahil olmak üzere hemen her sevgi ve aklınıza gelebilecek başka her tür arzu ve isteğin altında esasen doğrudan veya dolaylı bir menfaat bulunabilirken, aşk, kayıtsız şartsız sevmektir. Aşk unutamamaktır. Aşk kusur bulamamaktır (bulmamak değil) . Aşk sevilen yanında hiç olmaktır.

    Sonuç: Aşk öyle bir sevgidir ki bilinen maddi alemde akla mantığa sığacak herhangi bir makul sebep ve hatta gerekliliği yoktur. Dolayısıyla ortalıkta sandığınız kadar fazla aşık da yoktur. Bu kelimeyi kullanıp aşık oldum demeleri onları âşık eylemez. Ama gerçekten âşık olanlar var ve biri işte tam bu sayfanın üstünde duruyor :)

    Kendisi yok olmuştu.
    Söyleyene bakmadık bu yüzden, söyletene baktık.
    Nasıl çok sevdiğimiz evladımıza yakınlık gösteren birine yakınlık duyarsak, sevdiği bizi sevsin diye sevdik onu.

    Cevap Yaz
  • Hasan Tan
    Hasan Tan 29.11.2009 - 21:36

    İşidin ey yarenler! Bir kadın bir uçurumdan yuvarlanmaya başladı mı, artık onun yuvarlanışını nihayete erdirecek hiç bir nokta yoktur..!

    Cevap Yaz
  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan 29.11.2009 - 21:15

    güzel anlatım. aşkı seda insanı olgunlaştırır. çile çekmeyi sabrettmeyi öğretir. zamanı, yaşamı, yaşamın anlamını kavratır.

    Cevap Yaz
  • Cevat Nedim Yalın
    Cevat Nedim Yalın 29.11.2009 - 20:18

    sayın 'YANILTAN IŞIKLAR' yazdığınız muhteşem kompozisyonu okudum benim gözden kaçırdığım bir olayı yazmışsınız sanatsal zeka evet çok haklısınız olayın düğümünü bu söz çözdü sanırım..

    Cevap Yaz
  • Fikret Şahin
    Fikret Şahin 29.11.2009 - 19:01

    Sayın Kemal Bey,

    Son yazdığınız yorumlardan; tüm iyi niyetlerinize rağmen,büyük bir çelişkide
    olduğunuzu üzülerek okudum.
    Duygusal bunalımlardan kurtulmuş, aklen sağlıklı bir toplum olabilmemiz için
    şairlerimizin de aynı çizgide olmasının gerektiğini vurguladığınızı çok iyi anımsıyorum.

    Ve bugün yazdığınız ;şairlerin akıllarıyla şair olamayacağı,aklın aşkın önüne geçip
    onu şairlikten uzaklaştıracağı düşüncenizi birkaç kez okudum ve inanamadım.

    Çok basit bir gerçeği gözden kaçırmışsınız ki o da şu;zeka seviyesi bir insan kadar
    gelişmiş bir robot aşık olabilir miydi???
    Haklı olduğunuz tek nokta bu. Hayır, kesinlikle olamazdı...
    Ama, malesef unuttuğunuz gerçek ; İnsanların en zekisinin bile,bir robot gibi,
    bütünüyle mantıkla yaşamlarını sürdüremedikleridir. Bu tür insanlar yok mu, evet
    var ve normalin çok dışında oldukları için ruhsal tedavi altındadırlar büyük olasılıkla.

    Aşk,insanların hayvansal içgüdülerinin göstergesinden başka hiç birşey değildir.
    Belli yaşlarda belli hormonların etkisiyle tavırlarımızın,düşüncelerimizin,duygularımızın
    ne kadar şekillendiğini bilim tamamen ispatlamıştır ve bu içgüdülerin bizi tamamen
    yönetmesinden , değişik derecelerde, tek kurtaran şey de aklımızdır.
    Değişik derecelerde dedim,çünkü ;bunu, ya hormonlarının güçlülüğüyle,ya da
    kontrolunun yetersizliğiyle halledemeyen , bunalımlarından kurtulamayan
    veya beynindeki kimyasal dengesizliklerden dolayı gerçekler dışında
    yaşayan milyonlarca insan vardır.
    Bu duygusal fırtınaları sürekli yaşayan bireylerin içinde inanılmaz zekasıyla ,inanılmaz
    sanat eserler yaratmış kişilerin (Bethoven, Van Gogh gibi , saymakla bitirilmeyecek
    sanatçıların)varlığını inkar etmek hangi akla hitap eder bilemiyeceğim.
    Sakın ha sakın,dediğme geldiniz demeyin,çünkü; bu insanlar,kesinlikle , bu eserleri
    duygularının derinliğiyle değil,aynı anda taşıdıkları sanatsal zekalarıyla yaratmışlardır .
    Evet, bizler duygularının,içgüdülerin esiri, fakat akıllarıyla bir yerlere gelmeye çalışan
    basit canlılarız.
    Bu çelişkinin içinde kendi yarattığımız fırtınalar ise sorunlarımıza sorun eklemekten
    ileri gidememiştir.
    İstediğiniz o güzel toplumu ; insanların günü gününe uymayan,fırtınalı,bencil,
    istikrarsız duygularıyla yaratmanız inanın imkansız bir hayal olurdu.Gelişmiş tüm
    toplumların güvenilir,istikrarlı yapılarını oluşturan tek ve tek şey akıldır.

    Duygular ;bir eserin yapı taşı olabailir ama o eseri yaratan tek şey akıldır ,yoksa
    zekası gelişmemiş hayvanların da büyük eserlerini görmek mümkün olurdu.

    Ve ilk katı oldukça güzel yapılmış ama devamı getirilememiş bir ev de yapılabilir ,
    konuya iyi girilmiş ama sonra dağıtılmış,saçmalamış bir şiir de yazılabilir. Bunu
    becerebilmek için uzun uzun roman yazmaya gerek yoktur. En kısa yazılmış şiirden,
    roman gibi uzayıp giden tüm şiirler de buna dahildir.

    Çok uzattım galiba..
    İnsanlığımızı unutmadan, aklın ve bilimin hükmettiği günlerin yakın olması dileğiyle.
    Sonsuz Saygılar Herkese..

    Cevap Yaz
  • Nadir Sayin
    Nadir Sayin 29.11.2009 - 17:51

    Kişinin dünya görüşü onun şiire bakışını etkileyen en belirgin bir etken olduğunu düşünüyorum. Sanat, inanç, bireysel ve toplumsal yaşam, kültür, gelenek ve görenekler, ırk ve saire etkenlerin ve kavramlarında şiire bakışı etkilediğini yadsıyamayız tabi.

    Hümanistliği = insanları sevme ülküsü. bir dünya görüşü olarak ele alırsak ve bunun kavramını ozanlık ve şiirsel evrensel boyuta çektiğimizde aklımıza ilk gelen Yunus Emre olur. Yunus Emre’nin şiirlerinin özünden onun gerçek bir hümanist dünya görüşülü olduğunu söylersek yanılır mıyız?

    Yunus Emreden dinleyelim:

    'İnsan sıfatı, Kendi Hak
    İnsandurur Hak, doğru Hak
    Bu insanın suretine
    Cümle alem hayran imiş

    * * * * ** *
    İnsan olan buldu Hakk’ı
    Meclis onun odur saki
    Hemen bu biçare Yunus
    Aşk ile bil ayan imiş

    * * * * * * * *
    Adımız miskindir bizim
    Düşmanımız kindir bizim
    Biz kimseye kin tutmayız
    Kamu alem birdir bizim'

    Yanılmıyorsak, yazdığı şiirleriden mi Yunus Emre hümanist olmuştur? Yoksa hümanist dünya görüşüne erişmesi/yetkinleşmesi ardından mı, insanı evrensel boyutlarda işleyen şiirler üretmiştir?
    Tabi ki ikincisi. İnsan belki okuduğu hümanist şiir yada yapıtlardan, ilgilenme/etkilenmelerde, eğitim ve yetişme tarzlarından ve saire hümanist olabilir, ama hümanist olmadan özü evrensel insan olan şiir üretilmesi mümkün değildir kanımca.

    Burada hümanistliği biraz açmak gerekiyor. Ersmus dünyaca ünlü bir Hollandalı filozfdur. Türkiye dahil diger bir çok ülkede Ersmus üniversiteleri vardır ve öğrenci değişim programlarında isim babalığı yapmıştır. Rönesansla ortaya çıkan hümanizim akımının yaratıcılarından biri olarak görülür. Ancak gelin görünki bu ünlü hümanist 1453 te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi aşamasında “Haçlı seferlerinin” olması gerektiğini savunanları desteklemiştir. Buradan çıkışla Erasmus’un evrensel hümanist olduğu söylenebilir mi? Hümanistlik, savaşta dahi insan olan düşmanına saygı ve hoşgörü gerektirir.

    Ama bir Ömer Hayyam aynı Yunus Emre gibi zihni hür ve insanı öze kor yanıyla hemde tam köklemesine hümanistir, hoşgörülüdür tüm dünya insanlarına.


    Çok örneklemelere girerek konu dağılsın istemiyorum. Ancak yukarıdaki örneklerle vurgulamak istediğim öz, şiirin bir ‘amaç’ olarak ortaya konulamayacağını, şiirin bir başlanğıç ve sonuç olamayacağını, ama nihayeti itibariyle bir insan iletişimlerinde (kişinin kendi kendisiyle de olsa) bir ‘araç’ ve ‘neden’ olduğunu irdelemeye çalışıyorum. Bu bağlamda aşk şiirleri yürek çıkışlı olması tabiidir. Ancak daha önemlisi AŞKTA şiiri bir araçtır, ama aşk ancak somutlukla yaşanıyorsa yürekte, gözlerde ve el ele tutmadan, yüreğin gümbür gümbür atmasına kadar hissler duyumsanıyorsa, yana yana yürünüyorsa... aşk o zaman gerçek yaşanan aşktır.
    Saygılarla...

    Cevap Yaz
  • Hasan Buldu
    Hasan Buldu 29.11.2009 - 17:14

    Sayın Selçuk,

    bu yazıyı aslında özelinize gönderdim fakat site sorunlu olduğundan kabul etmedi. Ben de bu sayfaya yazmak zorunluluğu hissettim. Neden?

    Şimdi, Uri Galler, nedir? Mucizeler yaratan bir ermiş midir? Nedir?









    20. Bölüm



    Hologram Prensibi ile açıklık getirebildiğimiz maddeye olan etkileşimlerden biride,bükülmesi (eğilmesi) mümkün olmayan çelik ,demir...gibi metal nesnelerden yapılmış tabaklar,kaşık,çatal anahtar,...vb nesnelere hem dokunarak hem de dokunmaksızın uzaktan etkileyebilme fenomenleridir. Bu mesafe, birkaç cm.den binlerce km.ye kadar çıkmaktadır. Ayrıca, bu nesneler ister görülebilir isterse de görülmeyen yerlerde olsun fark etmez; yine aynı şekilde gerçekleşmektedir. Uzak mesafelerle ilgili olarak en çok bilineni TV ve radyo aracılığıyla olanlarıdır. Böylece, pk (psikokinetik) yeteneğine sahip olan suje, ekran ya da radyo başında onu izleyen veya dinleyen insanların elinde tuttukları çatal, bıçak, bilezik...vb) eğilmesi imkânsız metal eşyaları bükebildiğini göstermiştir. Eğilen ya da kırılan bu metal cisimlerin, o sırada ellerinde ya da masa üzerinde görünür bir yerlerde olduğu gibi, mutfak, banyo... yani görülmeyen kapalı yerlerde bulunduğunda da aynı biçimde etkilendikleri görülmüştür. Bazen bu etkinin, olay esnasında oluşmamasına karşın, belli bir süre geçtikten sonra meydana geldiği de görülmüştür.

    Konunun ilginç yönlerinden biri de, TV ya da radyoda bu tür gösteriden haberdar olmayan kişilerin bile, olayı seyreden insanlar gibi etkilenmeleridir. Mesela; bu fenomenlerin birinde insanlar parmaklarındaki yüzüklerin eğilmekte olduğunu, bu etkinin neredeyse parmaklarını ezecek düzeyde çok güçlü olduğunu hissetmektedirler. Bu, küpe ve bilezikler gibi takılar...için de geçerlidir. Tüm bu olayların birkaç kişide değil, yüzlerce kişide bizatihi açığa çıkması, deneyimlenmesi hile olması durumunu da ortadan kaldırmaktadır.

    Bu tür pk yetenekleri deyince, hemen akla bilim adamları ve illizyonistler tarafından da bire bir,yüz yüze denenerek onaylanan ünlü İsrailli Uri Galler gelmektedir. Galler, yukarıda anlatılan fenomenleri gerçekleştirdiği gibi, çalışmayan birçok saati de uzaktan çalıştırmayı başarmıştır. Bu çalıştırılan saatlerin bir kısmı da, Avustralya gibi çok uzak mesafededir. Bu sırada Galler Paris’tedir. Bunlardan biri on dört yıl boyunca çalışmayan ve birçok tamirci tarafından yapılmaya çalışılmış, ama bir türlü tamir edilemeyen saattir. Galler tarafından çalıştırılan bu saatlerden bir kısmı birkaç saat, bir kısmı bir iki gün, bir kısmı da bir hafta çalışmıştır. İlginç bir yön de bu saatlerin çoğunun kurulu olmamasıdır. Bu pk yeteneğini stüdyoda sergilerken seyircilerin ellerindeki saatleri bir iki defa yoğunlaşmak suretiyle de çalıştırmayı başarmıştır. Hatta yine ünlü bir gösterisinde de bir cam kabın içerisindeki kol saatlerini eğip bükebilmiştir. Hile olmamasının en büyük nedenlerin biri de,Galler’in bu ve buna benzer birçok fenomeni sık sık ve değişik şartlar altında gerçekleştirebilmesidir.

    Metal cisimler üzerinde pk yeteneği olan insanları üç sınıfta değerlendirebiliriz: Birinci derecede olanlar, Galler’in radyo ya da TV’ de yeteneğini sergilediği fenomenin yarattığı etkiyle oluşurken, ikinci derecedekiler, Galler’in gösterisini tamamladıktan belli bir süre sonra yine onun etkisiyle oluşan pk’lardır. Üçüncü derecede olanlar ise; tamamen Galler’den bağımsız olarak, kendi pk yetenekleriyle gerçekleştirmektedirler. Yani; ilk iki sınıfta olanlar Galler’in etkisi geçtikten sonra bu kişilerde bu yetenekler kaybolurken üçüncü sınıfta olanlar, Galler olsun ya da olmasın fark etmez, her zaman, istedikleri takdirde bunu başarabilmektedirler.

    Şimdi, birinci ve üçüncü derecedekiler yeterince açık olduğu için örneklemeye gerek yokken, ikinci dereceden olana etkileyici bir örnek verebiliriz. Bu örnekte, Galler İsveç’te bulunmamasına rağmen, gösterisinin belli bir süre sonra video banttan İsveç TV’ sinde yayımlanması sonucu yine benzer pk olayları gerçekleşmiş ve bunun yanında programı izleyen İsveçli kadınların spirallerinin bozularak gebe kalmalarına da yol açmıştır. Yine İsveç’te evlerdeki çatal,bıçak, kaşık,...vb takımlarında eğilmelerin yanı sıra da bu nesnelerin üzerindeki amblemlerin de silinmiş oldukları görülmüştür.

    Burada şu soru sorulabilir: Acaba bu insanlarda bu fenomen açığa çıkarken, gizli (atıl) kalmış yetenekler sadece bir katalizör görevi görmekte olan Galler aracılığıyla mı ortaya konmakta yoksa Galler onların beyinleri vasıtasıyla mı bu olayları gerçekleştirmektedir? B u fenomenlerin tamamını göz önüne aldığımızda ikinci şıkkın doğru olduğunu görürüz.(Her iki durumda da Radyasyonun kaynağı Galler’dir.)

    Galler TV, radyo,tiyatro... gibi toplu gösterilerinin yanında, küçük gruplar halinde gazeteciler,muhabirler,illüzyonistler,bilim adamları yanında da yeteneklerini sergilemiştir. Ayrıca,bu esnada gözlemlenen bir olay da orada bulunanların ceplerinde, çantalarında bulunan metal nesnelerin de ezilip büzülmüş olmalarıdır. Bazen de Galler’in, farkında olmadan çevresindeki metal olsun ya da olmasın cisimlerin ezilip büzülmesine,yer değiştirmesine, çeşitli aletlerin bozulmasına...vs neden olduğu gözlemlenmiştir.

    Bu pk yetenekleri, günümüzden yüz yıl öncesinde de bilim adamlarınca ayrıntılı bir şekilde incelenerek onaylanmıştır. Bunlara birkaç örnek isim olarak, ünlü kimyacı Sir William Crookes, Cambridge Üniversitesinden Hanry Sidgwick, Fransız fizyoloji Profesörü Ü Richet, yine ünlü fizikçilerden Sir Oliver Lodge, Lord Rayleigh, William Barrett’ i verebiliriz.

    Bunlardan, Kraliyet topluluğunun önce üyesi olan sonra da başkanlığını yapan Sir William Crookes’ in 1871 yılında üç ayda bir çıkan Quarterly Journal of Science’daki makalesinde meslektaşları ile iki medyum üzerinde yaptığı araştırmaların sonucu yayınlanmıştır. Söz konusu deneyde, eli kolu ve bacaklarını bağladıkları ve de kendilerinin çeşitli şekillerde hazırlamış oldukları bir ortamda medyumların normal şartlarda dahi yapılması çok zor, hatta imkânsız olan, cisimleri uzaktan harekete geçirme,etkileme ki bunlar,darbeler,ağır nesnelerin harekete geçirilmesi, mobilyaların levitasyonu (havalandırılması) ile ışık, el ve çeşitli yüzlerin bir anda belirmesi olayları olarak gözlemlenmiştir.

    Bu çalışmalar tek örnek değildir. Dünyanın en önde gelen üniversitelerilerinden olan Cambridge ve Oxford başta olmak üzere diğer birçok bilim kuruluşunda da benzeri pk yetenekli insanlar, sabırla yürütülen araştırmalar sonunda her ne kadar o zamanda bu fenomenlere bilimsel bir açıklama getirilemese de en azından bunların hile olamayacağı tamamen ispatlanmıştır.

    Ancak tüm bunlara rağmen, bilimsel düşüncede var olan şüphecilik, olayın nedenini, niçinini araştırmayı gerekli kılarken, maalesef bu kavram, ön yargılı bilim adamlarınca bu şekilde değil, uzun sürelerde zorluklarla elde edilmiş bilimsel görüşlerin (dolayısıyla otomatikman oluşturduğu şartlanmaların) yıkılmasından korkulduğu için, bu tür olaylar daha başında, araştırılma yapılmaksızın, gerçekler göz ardı edilmek suretiyle reddedilmektedir. Böylece bu mantaliteye sahip bilim adamları ,görmezden geldikleri bu ve buna benzer metafiziksel fenomenlere açıklık getirmeye kalkışınca da genelde bu fenomenleri ve olumlu sonuçlarını saptırarak,çarpıtarak cevaplamaya çalışırlar. Bu da bilimsel düşünce ile de tamamen çelişmektedir. Oysa bu konuda Sir Oliver Lodge’ nin sözü çok anlamlıdır. “ Yalnız fizik gözlerle gerçeğin özünü idrak edemeyiz”

    Bu fenomenler Gallerle sınırlı değildir. Dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi, SSCB’de de bununla ilgili birçok önemli, ciddi çalışma yapılmıştır. Bunlardan en fazla bilinenlerden biri ; şartları Rus bilim adamlarınca hazırlanmış ortamlarda (ki hile olmaması için bu, işin başından sonuna kadar filme de kaydedilmiştir.)olağanüstü pk yeteneklerini sergileyen Nelya Kulagina adlı kadındır. Kulagina bir masa üzerinde bulunan pusulayı önce ibresini sonra da elini 15 cm uzaklığında tutarak pusulanın kendisini de döndürmüş, kibrit çöplerini ve manyetik özelliğe sahip olmayan metalden yapılmış ufak bir silindiri başka bir masaya yuvarlayarak hareket ettirmiş, genişçe hazırlanmış plastik bir küp içine konan yine ufak nesneleri kutunun bir ucundan diğer ucuna doğru yürütmüş, 1m 80 cm uzaklıktan bir yumurtanın sarısıyla beyazını birbirinden ayırmış, cam kavanozun içine dik bir halde yerleştirilen beş adet sigarayı aynı anda hareket ettirmiş, ters çevrilmiş bir cam kasede tutulan sigara dumanını ikiye ayırarak farklı yönlerde hareket etmesini sağlamış ayrıca her iki kefesine de 30 gramlık ağırlık koyarak denge durumundaki terazinin bir kefesini uzaktan etkiyle 6-8 sn aşağıda tutup terazinin dengesini bozmuştur.

    Bununla birlikte,Dr. Sergevey, Kulagina’nın etrafında bulunan elektromanyetik alanın normal insanların sahip olduklarından en az on kat daha fazla olduğunu tesbit etmiştir.Tesbit edilen sadece bu özelliği değil, deneyler boyunca beyinsel işlevlerindeki faaliyetlerinden beynin arka kısmında bulunan göresel korteksin (bölgesin)deki aktivitenin normalden elli kat fazla olduğu da gösterilmiştir. Bu oran, normal insanlar için üç veya dört kattır. Bununla birlikte; Kulagina’nın kalp atışlarının, normalden dört kat fazla olarak 240’ a kadar yükseldiği bedenini çevreleyen manyetik alanın da aynı frekansta değiştiği ve cisimlere doğru yönlendiğinde odaklandığı noktaya doğru başka birtakım etkilerin varlığı da bulunmuştur. Bir seans sonunda Kulagina’nın 1-1,5 kg kilo kaybettiği de görülmüştür.

    Bilim adamları önünde pk yetenekleri filme alınan bir başka Rus bayan da Alla Vinogradova’dır. Vinogradova da bir masa üzerinde bulunan kâğıttan yapılmış bir silindiri yuvarlamış ve içerisindeki metal ya da küçük diğer katı eşyaları da hareket ettirmiştir. Daha sonra da Alüminyumdan yapılmış salıncak biçimindeki silindiri pusula ibresinin dönmesine benzer şekilde ekseni etrafında döndürmeyi başarmıştır. Bununla birlikte, bileğinden bir zincir vasıtasıyla topraklama yapıldığında 100 gr ağırlığındaki bir nesneyi hareket ettirebilirken topraklama kaldırıldığında ise, birkaç gramlık nesneleri hareket ettirebildiği gözlemlenmiştir. Tesbit edilen bir önemli noktada, pk sırasında parmağından cisme elektrik akımının (kıvılcım biçiminde) oluştuğu ve yanına konan alet ölçer de sujenin çevresinde cm.de on bin volt civarında elektrostatik alanları tesbit etmiştir. Sujenin harekete geçirdiği cisimlerin ağırlığı oranında çok daha olağan dışı güçlü elektriksel ve manyetik alanların ortaya çıktığı da görülmüştür.

    Yine Galler, dünyanın en önde gelen üniv. California ‘daki Standford araştırma kurumunda Lazer konusunda uzmanlaşmış iki fizikçinin (ki bunlar Harold Puthoff ve Russel Targ’ dır) önünde yine onların hazırlamış olduğu ve deney sonuçlarının her iki tarafın da tahmin edilemeyecek ortamda (şartlarda) sergilediği pk etkisini ,uzaktan algılama(DDA) vb yetenekleri de kanıtlanmıştır. Ayrıca tüm bunlar herhangi bir hipnoz ve hile durumuna karşılık filme alınmış ve bir illüzyonist tarafından da izlenmiştir.Aslında diğer deneylerdeki gösterilerinde de bu şartlar oluşturulmaktadır.

    Galler, bu deneylerde de DDA nın yanında, iki Rus pk cının yaptığı gibi çeşitli cisimleri harekete geçirmiş ,dengelenmiş terazinin dengesini bozmuş, manyetik alan ve radyasyon ölçen cihazlar üzerinde (mesela pusula,Gieger sayacı...) maksimum sapmalara neden olarak en azından dünyanın sahip olduğu manyetik alanının yarısına eşdeğer bir manyetik alan uygulayabildiğini göstermiştir.

    Galler ayrıca diğer benzerleri gibi, metal bükme sırasında ellerini de kullandı, ancak bu hafifçe okşamanın ötesinde değildi. Bu durum tüm elle dokunma durumu ile yapılan fenomenlerde de aynen geçerlidir. Galler, yüzükleri ve birçok güçlü metal cisimleri eğdi. Burada ilginç olan, bu yüzüklerin eğilmesi gereken kuvvetin 68 kg gibi yüksek bir değerde oluşudur. Bu da bu fenomenlerin okşama ile yapılamayacağını gösterir. Bu sadece Galler için değil ,Galler gibi metal büken diğer çocuklar ve kadınların da bu işlemi gerçekleştirebilmeleri için normal durumun çok çok üstünde güç kullanmaları gerekir ki, bu işi yapanların sayısı göz önüne alındığında hile olamayacağı da görülmektedir.

    Bunun yanında Galler, bir geminin yakıt besleme sistemine zarar vererek gemiyi durdurduğunu da söylemiştir ki, eğer bükülmesi imkânsız cisimleri etkileyebilecek gücü üretebiliyor ve elektronik cihazlara rahatlıkla etkide bulunabiliyorsa, bu ve daha çok karmaşık elektronik sistemlerle donatılmış bilgisayarları,gemileri,uçakları,radarları,nükleer roket sistemleri de rahatlıkla etkileyebilir.

    Ayrıca Galler’in etrafındaki nesnelerin havada uçuşarak sağa sola çarptığı ya da uzakta bulunan nesnelerin yakın çevresine düştüğü laboratuar deneyleri sırasındada görülmüştür.Galler’in bunları hile ile yapması imkânsızdır. Çünkü bu fenomenlerin gerçekleştiği zaman Laboratuara ilk defa geldiği ve ortamını tanımadığı için (daha önce görmemiştir) orada bulunan nesnelerin hem kendileri hem de konumları hakkında en ufak bir haberi , bilgisi de yoktur. Ayrıca, bu cisimler dışarıdan kendi getirdiği nesneler değildir.Ve onu inceleyen bilim adamı da Prof. düzeyindeki ünlü John Taylor’ dur.

    Benzerleri gibi Galler’i de bire bir inceleyen onun pk dışında diğer yeteneklerine de (ki bunlar DDA, nesnelerin iyonizasyonu (tayyı mekânı),cisimlerin materyalizesi ve demateryalizesi (yok olmasıdır) tanıklık eden ünlü karadelik kitabının da yazarı olan matematikçi ve fizikçi John Taylor “ Eğer ben bizzat gözlerimle görmeseydim, bunların raporlarını saçmalık diyerek kesinlikle kabul etmezdim” sözleriyle şaşkınlığını dile getirir.

    Bununla birlikte, Londra Üniversitesine bağlı Birkbeck koleji fizik bölümünün başkanı olan Prf. John Hasted’ı ziyaret eden Uri Galler (ki birlikte birçok kişinin önünde araştırma amaçlı deneyler yapmışlardır) Profesörün evine girdiğinde de katı nesnelerin garip bir şekilde durup dururken oraya buraya hareket etmesine ve bazı nesnelerin kaybolup ortadan yok olması bazılarının da materyalize olmasına (yani gerçekte orada olmayan çeşitli nesnelerin maddeleşmesine) neden olmuştur. Mesela, yerden otuz m. yükseklikte fildişinden yapılmış bir tür bitkinin (ki süstür bu) belirmiş daha sonra da bitki şeklindeki bu nesne kısa bir süre içinde yere düşmüştür. Bununla birlikte bir saatin anahtarı da odalar arasında hareket etmeye başlar. Bu durumu Hasted şöyle ifade eder: “Onu yerde mutfak kapısının önünde buldum ve hemen götürüp yerine koydum.Tekrar mutfağa döndüğümde artık çıldıracaktım.Çünkü anahtar yine onu aldığım yerde duruyordu.”

    Prof Hasted’in,Galler’le birlikte yaptığı deneylerin birinde de selülozdan yapılmış bir kapsül içindeki metalin üzerine çok nadir ve bir o kadar da sert yapıda olan Vanadium karpit kristali konur. Bunun normal şartlarda bırakın bir insanı, aletlerle bile kırılması bir hayli zordur.Hasted elini tampon olarak kristal ile Galler’in eli arasına koyar.Galler elini çok kısa mesafeli hareket ettirdiğinde kapsül içindeki kristalde iki defa zıplama hareketi yapar. Galler’in konsantrasyonu bitip kapalı kapsülün içindeki kristale bakılınca, kristalin ikiye parçalanmış olduğu ve parçalardan birinin de yok olduğu görülmüştür.

    Galler’in dışında, birçok kadın ve çocuklarda da benzer yetenekler görülmüş ve bunlar da belgelenmiştir...

    (Devam edecek...)

    [email protected]
    İstanbul - 01.01.2003
    http://sufizmveinsan.com


    Bana taktın diyorsun. Metafizik olayları, her devirde yapabilecek güce sahip insanlar mevcut. Aksini ispat edersen sevinirim.

    Saygılarımla.




    Cevap Yaz
  • Cevat Nedim Yalın
    Cevat Nedim Yalın 29.11.2009 - 16:11

    Sayın Kemal İspir yazınıza teşekkür ediyorum ama benim demek istediğim o değil di...bir kompozisyonu oluşturmak hece, kafiye ,redif ,cinas, vs kullanmak
    ve bunları sanatsal bir halde şiir olarak sunmak akıl olmadan olmaz AYRICA AKLIYLA ŞİİR YAZAN KİŞİ ÇIKARINI ÖN PLANDA TUTAR sözü bana göre son derece yanlıştır keza ne onun yazdoğına şiir nede ona şair derim saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Cevat Nedim Yalın
    Cevat Nedim Yalın 29.11.2009 - 13:37

    Kemal İspir hocamız akıllı adamdan şair olmaz diye yazmış
    üzülerek okudum şiir denen sanatı akıl olmadan nasıl yapabiliriz ki? ve birde şu gerçek var şair zeki olmalıdır keskin zekalı olmalıdır şiirde akıl ile gönül birbirini tamamlar
    biri olmazsa eksik olur acele ile yazdığını sanıyorum ben katılmıyorum...

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta