İris'in Şehla Gözleri Şiiri - Nihat Malkoç

Nihat Malkoç
1609

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

İris'in Şehla Gözleri

I.

şirin’in yakuttan sureti düşer iris’in masmavi sularına
ferhat hasret devşirir kırkikindi yağmurlarından
zümrüt bakışların gölgesinde gönül aynası tuz buz olur seherlerde
düşleri ateş kırmızısı bir pervane suya değdirir yanık bakışlarını
yaşlı bir çınar, yeşilırmak’ın yorgun sularıyla söyleşir aşka dair her ne varsa

hasret yağlı urgan misali ilmek ilmek boynuna dolanır zamane âşıklarının
su değil, sanki koca bir tarih akar kunç köprünün altından
ezanlar sonsuza karışırken, bir meczup gölgelerini öper burmalı minarelerin
şiir burçlarından ay misali doğar mihri’nin aşka banılmış sureti
evvel zaman, efsunlu masallarıyla dalar derin uykusuna…

yeşilırmak’ın gerdanına dizilen inci misalidir kemerli taş köprüler…
göklerin komşusu harşena, zamanı şahit tutar kadim sevdalara
arnavut kaldırımlarından yankılanır eski bir şarkının efsunlu nağmeleri
gönül heybesinden taşan sesler birikir taşların buz tutmuş nabızlarında
su değil, geçmiş zamanın hüznü akar beyazıt camii’nin şadırvanlarından

II.

gönül lügatine sığmayan hasret, ferhat’ın deldiği dağlara oğul bırakır
aşkın kutlu kitabındaki bütün harfler dağılır samanyolunun ücrasına
aşk payitahtı bu şehrin gamzesinde birikir ayrılık gözyaşları
dağların başında taç misali duran amasya kalesine, cilve yapar şehla gözlü yeşilırmak…
yalıboyu’nda zaman, kilidi pas tutmuş hatıraları devşirir

asırlık çınarların gölgesinde yıkanır zamanın kirlettiği uhrevî nazarlar…
elma yanaklı bir güzelin gamzesinden taşar iris’in o masmavi suları
sevdası boynuna dolanmış yağlı urgan misalidir ayın on dördü
hasretin abandığı gözlerde, hüznün buğusu bulutlara karışır
hazeranlar konağının selamlığında şehrin yazgısına düşer gül suretler…

ferhat, külüngüyle dağları delerek kalbe giden yolları da düz eyler
intizar ateşinde bağdaş kurar, gönülden gönüle uçar şiir kanatlı şirin
haşena’nın dumanlı başından bir tahassür şehrin üstüne çöker
bimarhane’de bir meczubun başı döner yürek semahında
aşkın yenilgiyle kazanıldığını öğretir vuslatın eşiğinden dönenler…

III.

bu kutlu coğrafyanın mahmur gözlerinden ateşin sevdalar süzülür
amasya’nın kara kutusu misalidir iris’in akıp giden coşkun suları
nice ölümsüz aşklar kayıtlıdır yeşilırmak’ın güçlü hafızasında
hasrete banılmış bir gözyaşı damlasında saklıdır aşkın gizli tarihi
elma şekeri tadındadır dünü bugüne taşıyan silik hatıralar…

nazlı nazlı akan yeşilırmak şafakları emzirir, sevdalara gebe bir günün şafağında
güzelce kızın gül cemaline nazar edenlerin dizlerinin bağı çözülür koyaklarda
meçhul bir yiğit, ölümsüz bir sevdaya pervane olur ateş sağanağında
aynalı mağarada aşkın sonsuzluğunu yaşar sermayesi sevgi olan bir çift yürek
onlar ki aşka adanmış bir kalple, iris’in koynunda dalarlar bitimsiz uykulara…

yeşilırmak ferhat akar, şirin akar, hasret akar…
aşkların başkentinde tahtı ve tacı elinden alınmış devrik bir sultan gibi…
ferhat’ın sabrında bilenir şirin’in bütün hücrelerine sinen iştiyakı
aşkın tınısı, sağırlaşan gönül duvarlarında yankılanır durur
belli ki yerde kavuşmayanlar göklerde kavuşur

IV.

nice ölümsüz sevdalara şahit olmuştur iris’in şehla gözleri
mavisine karışmıştır aşıkların suları yandıran hasret dolu gözyaşları
ölümsüz sevdalar mumyalanmıştır sadakat müzesinde
zamanın dehlizinde kırklara karışmıştır hicran ateşine düşenler…
yine de silinmemiştir şehrin kesme taşlarından ayak izleri

gece sancılanır gün doğumuna, zamanın tanığı amasya’da
mihri hatun, aşk kırıntıları toplar gönül sofrasından
gökkuşağının renkleri, aşkın renklerine karışır bir kırkikindi sonrası
misket elması kokar elma yanaklı amasya güzellerinin elleri
yeşilırmak yüreklere taşır sevdalıların özlemlerini ve körpe hayallerini

sırattan ince ve keskindir hicran üstüne kurulu sevda köprüsü
ferhat’ın yüreği atar dağların, taşların yanık kalbinde
ışık yılı kadar uzak olanlar, bir nefes kadar yakın olur
sevda bir mum alevi gibi titrer gönül yamaçlarında
şeyh hamdullah ayın, sin ve kaf harflerini istifler yürek tuvalinde

V.

ferhat’a dağları deldiren şirin suretindeki amasya’ydı besbelli
dağları delen ferhat’ın külüngü değil, şirin’e duyduğu güçlü arzularıydı
mihri’ye gönül hokkasından söz incileri çıkartan da bu şehre olan sevdasıydı
onun için amasya’ya sevdalı yeşilırmak’ın gözü arkada kalır aktıkça…
her şeyin aşikar olduğu vakitte, destanlaşan aşkların gizli öznesi olur amasya…

beyazıt camii’nin minarelerinden dökülürken saba makamının mahmur nağmeleri
zümrüt renkli borabay’ın sularında yakamozlar oynaşır
binlerce yıllık tarih yaslanır harşena kalesinin kesme taşlarına
canik dağlarında yankılanır yeşilırmak türküsünün yanık ezgisi
zifiri bir duman çöker intizardan ağarmış saçlarına…

görmemiştir senin gibi peri suretli dilber; ne avrupa, ne asya…
iris’in gönül aynasında arz-ı endam eder şirin amasya…

Nihat Malkoç
Kayıt Tarihi : 26.10.2016 11:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nihat Malkoç