Mümkün olsa gitmek... Giderdim.
Mangal olsa yürek… Yanardım.
Başa gelse bilek… Yenerdim.
Zor olmasa unutmak… Bilirdim.
Belki sadece olmaz deseydin…
Git katmadan sözlerine.
Yüzün dönüp, sabır çeksen…
İz katmadan gözlerine.
Deli misin sen? ... Anlamıyorsun dediler.
Aslında doğruydu, anlamıyordum!
Neyi anlamam gerektiğini ve bunu ne zaman yapmamın doğru olduğunu.
Hiç anlamadım inan ki!
Anlasaydım, belki de arkamızdan bu kadar konuşturmayacaktın kimseyi.
Anlasaydım, sokaklar boyu kıpkırmızı bir suratla koşuyor olmayacaktım.
Acıklı bir rüzgâr uğultusu…
Şarkı söylerken başucumuzda…
Hüzünlü gelmemişti bize.
Aynı rüzgâr uğultusu…
Aynı acıklı çağlayış…
Şimşek çakıyor.
Delicesine yağacak yağmurdan önce…
Delicesine şimşek çakıyor.
Sanki ayrılamıyor yağmur, sarmalandığı buluttan.
Sanki bize inat, bağırıp duruyor yukarıdan.
Şimşek çakıyor, az sonra yağmur yağacak.
“Kalkın gidiyoruz” diye başlayan bütün cümlelere kapattım ruhumu.
Ne kalkabiliyorum, ne de gidecek cesaretim var.
Olduğum yerde yüzyıllardır dikili duran bir ağaççasına, sabitlemiş gibiyim kendimi.
Bir ağaç gibi ama oraya ait değil.
Başka bir yerden sökülüp getirilmiş bir ağaç gibi garipsiyorum toprağımı.
Oysa bulunduğum yer, kendimi bildim bileli aynı yer.
Aşk bir hüzün yumağı dediler…
Onunla sevda örülür sandım.
Aşk bir saadet çemberi dediler…
İçine girilir, kederlerden dönülür sandım.
Çok yanıldım!
Sakın bana bilmediğimi söyleme…
Acıyı renginden tanıyan kör benim.
Senin bildiklerini bilmemi bekleme...
Hasret oyununda ebe hep benim.
Ayrılık ateşi kor olsa yürekte…
Bazen sebepsiz daralır içiniz;
Üzerine gitmeyin.
Sebepsiz daraldığında içiniz;
İçiniz bilir her şeyi, siz merak etmeyin.
Düşünmeyin…
Dertlenmeyin…
Bir yaprak dalından düşerken aciz,
Biz onun peşinden koşu veririz.
Bir adam kendinden kaçarken hadsiz,
Önünde eğilir, düşü veririz.
Güçlü sanınca, kaba kuvveti,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!