şehir hatları vapurunda irfan bey
kalın çerçeveli gözlüğü
ve fötr şapkasıyla
rüzgara karşı
gazetesini okurken bir yandan
buruşuk pardesüsünü düzeltip
etrafını kollayarak
bana bakıyordu gözlüklerinin üstünden
rıhtımın bekar odalarından fırlatılmış gibi
dağınık saçların ve o kirli sakalınla
irfan bey
ezilmişliğimdin benim
ve yalnızlığımdın aynı zamanda
bir tarafımızla tutsağıydık ikimiz bu şehrin
bir umut kırıntısı da yoktu etrafta
ne talih kuşu
ne de zengin bir dul
koynunda ısıtıversin
şehrin münzevi portresiydik bu halimizle
tiksinmeyi hakediyorduk belli ki
derken, ürkek ve çekingen bir tavırla irfan bey
çay istedi garsondan
cebindeki yarım simiti katık edip
höpürdeterek içti çayını
kimbilir hangi şirketin muhasebecisiydi irfan bey
yaşamakla ölmek arasında gidip gelen adam
atla desem denize atlarmıydın irfan bey
elele tutuşup atlayalım mı ne dersin
cesaretin varsa eğer
haydarpaşadan çıkmıştık yola
martılar yokluyordu kahvaltı için etrafı
karaköyün silueti göründü işte irfan bey
pembe köşklü evlerine uğruyordun ayda bir
bir buseye razıydın halbuki benli hayriyeden
mahcup, biraz da sıkılgan tavrınla
yürek burkuyordun
kurtulmak istiyorduk senden çarçabuk
atlayıver irfan bey n’olcak şunun şurasında
atla da kurtulsun senden istanbul
belki yalnızlığım da gider seninle
el sallarım giderken ardınızdan
hoşçakalın irfan beyciğim
bay muhasebeci
sensizliği farketmez istanbul
bir tek ben arayacağım seni
bakarken gözlüklerinin üstünden
buğulu gözlerindeki tebessümü
Kayıt Tarihi : 17.4.2008 23:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!