Gelecek o günler, gelecek biliyorum
Şimdi surat astığın bu kız için yollara dökülüp
Çok geceler sarhoş olacaksın
Ve her efkârlı gecenin rakı beyazı sabahında
Umutsuzluğun artmış olacak birkaç kadeh daha
O zaman kapımda ağlasan da çok geç olacak
Öyle bir korku ki
İçini kemirir insanın
Yatağa yattığında
Uyandığında ve aldığın her solukta
Korkmak yaşamaktan
Ondan sonrasını düşünerek
Rahimden Rahman’a değil mi bu yolculuk
Dönüp dönüp aynı yörüngede durduğumuz
Farklı aynalarda aynı görüntüyü görüp,
Farklı kaderlerle aynı toprakta kavuştuğumuz.
Sen bu kadar siyah, ben böylesi aydınlık
Ayrıldığımız günde en çok yaklaştık
Çünkü sen hep geceydin, hep karanlık
Ve biz senle bir ekinoksta ayrıldık
Belki bir gün tekrar doğarız, kim bilir; yine sen ve ben oluruz
Ne gerçekti ne yalan
Varlık kadar tartışmalı
Yokluk kadar büyüleyici
Bir vardı, bir yoktu
Anlattıkça uzayan
Sonsuz bir masaldı
Ayrılığın ağırlığı yok diyor Nazım
Mutluluğun resmini istediği şiirinde
Ağırlığı yoksa da takvimi vardır her ayrılığın
Aşkının büyüklüğü kere takvimin uzunluğunu
Böl yüreğinin metrekaresine
Yüreğin kaç ayrılık eder
Sisli bir pazar sabahı
Camdan dışarı bakıyor bir çocuk.
Her yer sis, Ankara’nın Sincan’ında.
Sis ile çocuğu bir pencere ayırıyor.
Bir pencere
Bir pazar sabahı
Canlıdan olma tek mücevher
İncinin siyahıydı gözlerinin karası
Öyle bakardı yani, öyle derinden
Ah o saçları, alnına düşerdi bir tutam, yürürken
Saçları düşünce, üflerdi aşağıdan yukarı
Uzatırken alt dudağını
Keşfetmek dururken seni pupa yelken
Zaman akmıyor burada böyle beklerken
İlk uçuşunda yavru bir kuşun yere düşmeden
Hissettiği gibiyim seni düşünürken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!