İnsanlığın Ayakkabısı Nerede?

Yasemin Ünlü 2
5

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

İnsanlığın Ayakkabısı Nerede?


Yaşamak, artık kapı eşiğinde unutulmuş eski bir pabuç gibi. Çamurlarla savaşmış, tabanı delinmiş; öylece bırakılmış. Kimse eline almıyor onu, kimin bıraktığını bile bilmiyor. Yalnızca çocuklar cam kırıklarını topluyor, sessizce. Ellerindeki küçük parçalara bakınca anlıyorsun; belki bir evcilik oyunu, belki de geleceğin döküntülerini süpürüyorlar.

Umut, eskisi gibi değil. Şimdi bir boş zaman meselesi; şehre çökmüş karga seslerinden bile belli bu. Sevgi ise, pazardan alınmış kalitesiz bir kumaş sanki. İlk yağmurda çekiyor içimize, sanki dokunduğumuzda paramparça olacakmış gibi. Öyle ya, pahalı şeylere dokunmayı çoktan unuttuk. Ellerimiz eskidi, kalplerimiz nasır bağladı.

Hayal kuranlara deli diyorlar artık. Gökyüzüne bakanların başına taş yağıyor. Bir Filistin rüyası paramparça olurken, banka kuyruklarında insanlar sabrı öğreniyor istemeden. Fakirlik, uzayan gölgeler gibi akşam vakitleri üzerimize çöküyor. Gün batmadan önce, herkesin önünde bitiyor o kara gölge.

Ama o pabuç... Sanki bir zamanlar ayağında bir yolcunun sıcacık nefesini taşır gibiydi. Çatlamış tabanı, uzun yolların çilesini anlatıyor. Yanlarından sarkan dikişleri, çözülmüş dostluklara benziyor. Ve o tozlu, kirli hâli... İnsanlığın ne kadar derin çamurlara battığını fısıldıyor sessizce. Belki bir yolda kaybedildi, belki bir savaş meydanında terk edildi. Onu alan kimse olmadı. Ayakkabının içine sinmiş umut, orada bırakıldı.

O kuş… Hani şu kafessiz ama özgür olamayan kuş. Pencerelerden içeri süzülen güneş, odalarda kaçacak yer arıyor şimdi. Çünkü kimse sabahı kutlamıyor. Yeni gün, artık yalnızca yeni bir yük. Sabahın ışığında bile umut değil, yalnızlık var.

Dünyanın gevşeyen dikişlerini tutmaya cesaret eden kalmadı. İnsanlığın cepleri delik, elleri boş. Sevgi bir yerlerde yere düştü, umut ise rüzgârla savruldu. Kimse dönüp aramıyor. Sorgulamak bile bir lüks artık; herkesin taşımak zorunda olduğu başka yükler var: bir sırt çantası ya da suçluluk hissi.

Uzaktan hakikat şarkılarının sesi geliyor. Kimsenin kulağı duymuyor artık. Notalar rüzgârın arasında kayboluyor, bir çığlık gibi, bir dua gibi. Cazgır sesler para ederken, sessizlik borç yazılıyor üstümüze.
Biliyor musun? Evlerin eşiklerinde uyuyan kediler bizden daha sakin. Onlar bilmez rüya görmekten korkmayı. Yıldızları düşürmek onların işi değil. Biz ise çoktan kaybettik yıldızları; bir televizyon ekranında dönen gölgeler gibi, sönük ve anlamsız.

Yolları da unuttuk. Her gittiğimiz yer başka bir çıkmaz sokak. Şehir dediğin bir kargaşa labirenti şimdi; her köşede bir dilenci, her duvarda unutulmuş bir aşk yazısı. Kimse dönüp bakmıyor. Zaten kimse inanmaz oldu mucizelere.

O eski pabuç hâlâ bir köşede bekliyor. Belki bir mucizeyi, belki bir ayağın tekrar ona kavuşmasını. Ama şunu biliyor: İnsanlık o ayakkabıyı bir kere kaybetti mi, geri bulması zor. Çünkü o pabuç, sadece bir nesne değil. O, insanlığın unuttuğu hikâyesi; sevgiyle yola çıkan ama kibirle yarıda kalan adımları.

Hayatın tahtasına çakılan bu paslı çivileri kim dikti? Kim çaldı insanlığın ayakkabısını? Yoksa biz mi, farkında bile olmadan, attık onları bir kenara?
Oysa umut, bir gizlenen tebessümlerde unutulmamalıydı. Bunu hepimiz biliyoruz, ama kimse dönüp bakmıyor artık ışığa. Herkes yalnızca gölgelerle ilgileniyor. Ve biz… Yavaş yavaş o gölgelere karışıyoruz.

Bir gün gölgeler bile bize dar gelecek.
O gün, sonsuz bir karanlığa düşeceğiz.
Ama belki, tam o anda biri soracak:
"İnsanlığın ayakkabısını kim çaldı?"

Yasemin Ünlü 2
Kayıt Tarihi : 29.11.2024 23:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!