Biz küçükken türküler söylerdik damlarda
Kurusıkı kavgalar yapardık beş dakikalığına
Bilyelerimiz kayısı çekirdeğiydi
Sonra biz kayısı çekirdeklerini biriktirip satardık
Gofret ve somun ekmek almak için.
Yaramazlık yapmışsak yüzümüz kızarır,
Ellerimizin kirlenmesini suç sayardık.
Çok zengindik biz çok
Ağaçlara tüner havalanırdık.
Ben ceviz ağacımıza ve kiraz ağacımıza tüner
Bak anne kuş oldum diye bağırırdım.
Ağaçtan düşerim diye hiç korkmazdım.
Bilmezdik biz en tehlikeli yüksekliğin insanlar olduğunu.
İtilmek en yükseklerden düşmekmiş.
Ben yarayı dizlerimin kanaması sanırdım;
Yara, yüreğinden vurulup iyileşememekmiş.
Şimdi o arkadaşlarım hüzünlü olmuşlar.
Çakıl taşlarından evlerimiz, bezden bebeklerimiz vardı
Evden getirdiğimiz yiyeceklerle evcilik oynardık
Biz birbirimizi yemezdik hiç
Zühre hiç anne olamazdı annesi olmadığı için
Biz onu hep sırayla kızımız yapardık
Duvarın deliğine sakladıkları annesinin saçını çıkarır okşardı
Ben Zühre'nin saçlarını tarardım.
Biz arkadaşlarımızın yarım yanını tamamlayan çocuklardık.
Akşam olur olmaz
Otlaktan dönen ineklerin ardından koşturur
Dışkılarını toplardık kışın yakmak için.
Bilmezdik bir gün yüreğimizde yanacağımızı.
Çaya inip
Her bahar çıkan çömçe balıklarıyla oynardık
Çömçe balıkları en çok edindiğimiz arkadaşlardı
Annemden kurbağaya dönüştüklerini öğrendiğimde
Prensin kurbağaya dönüştüğü gibi mi deyip gülmüştüm.
Böyle bir başına hüzünlü yürümez,
Oradan oraya koşardık mutluluklarla.
Beyaz atlı düşlerle papatyalardan taç yapar,
Kırların prensesi olurduk.
Tarladan köye kadar koşma yarışı yapardık biz.
İnsan yüreğinden yorulurmuş büyüdüğü bir gün.
Kayıt Tarihi : 5.5.2018 23:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!