İncir dalından sarkıyor kurşunlar

İlyas Kaplan
1271

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

İncir dalından sarkıyor kurşunlar

bir çaresizliktir artık taze çimen rüyası
sen hiç uyudun mu,
kaç gece içerir bir darağacının dehşeti
garip ve sonsuz geçen ürpermeler
kaç gecelerde mermi sesleri…

uyandığın vakitler uzun kabuslar görüyorsun
bir çocuk oluyorsun ,
gözleri alçak duvardan sarkan incir dallarında,
incirin vaat edilmiş lezzetlerine doğru yapacağı hücumu düşünerek
tıpkı senin düşündüğün gibi

incir dalından sarkıyor kurşunlar
kurşunlar bir elden ,
eldiven gibi giydirilmiş
incirin kabukları

bütün adreslerin çoğu yanlış
eylül sonu sabahı bütün sokaklar
bir fırın ağzı gibi insanı kapıyor, çiğniyor,yutuyor
ara yerde bir gölge parçası,
sığınıyorsun…
bir yol ağzında serince bir nefes
sonra hayatın hafifleşiyor bir kurşun sesiyle…

kim bilir, belki de savaşlar hiç bitmeyecek
düşüncesinin azabı bile sokaktan sokağa yayılacak
bakkallarda , kahvelerde kulaktan kulağa
felç inecek senin beynine
pencere kenarlarında , odalarda, kapı önlerinde
alnındaki terleri ,kara yazgın diye sileceksin…

yol ortasında toza bulanmış çocuklar kaçışıyor
"aç kapıyı bezirganbaşı…"
çocukların hepsi üstleri başları perişan
daha evvel aynı türküyü söylerken sen
aynı oyunu oynamışlardı…
yine kaçışmışlardı mermilerin önünden çocukalar…

her şey, her irade değişebilir
değişmeyecek olan kurşun sesleri ve sen
sokak sokak kaçışan …
birkaç silah sesi …
ölenler var…
küçük taş lahitleriyle yan yana uyuyanlar…

her ninninin dizinda milyonlarca çocuk başı,
çocuk rüyası var..
her tarafta savaş uçaklarının bombardımanı
her barut fıçısının üzerinde bir çocuk resmi …
türkü;eski türkü ,hikaye; eski hikaye ,
sen aynı sen…
barut fıçısı üzerinde hayat devam ediyor.

çehresi delik deşik evler arasında geçiyor zaman
perişan mahalleler, yoksulluk ,fakirlik diz boyu
etrafda bir yığın hasta yüzlü insanlar
herkes yarını, büyük kıyameti düşünüyor
ve sende…

tek bir silah sesi, tek, kuru, hatta akissiz bir ses
sesin arkasından yokuş aşağı koşuşanlar
ses isli bir fener gibi çılgın
vuruluyorsun …
gölgeler büyüyor, küçülüyor
rüzgarla kısılıyor sesin, sönecek gibi oluyorsun
bir annenin çığlığı , rüzgar sesine karışıyor…

şehirler yangın yeri
sanki kızgın bir yanardağın lavlarıyla kavrulmuş
hava kızıllaşmış ,göğün altı kıpkırmızı
sonra kızıl kızıl şarapnel parçaları
bendini yıkmış sularınkini geçen bir uğultu
gökyüzü her türlü süsten bir mahşer yeri
bu senin mahşerin…

hafızalarda gerisi gelmeyen kaç hayal var
kaç çocuğunun ölüsü üzerinde sızlayan kadınlar
elinden sıkı sıkı tutmuş…
hala avuçlarında kaç gözyaşının sıcaklığı kilitli
seni ısıtacak kadar sıcak…

umutlar daha kapalı savaş zamanlarında
solgun,erimiş, hapsedilmiş gözyaşları
kim bilir nerelerden, hangi uzak dağların eteğinden,
ıssız vadilerden, ağaçsız tepelerden kalma
isli lambaların etrafına yaydığı ışık
bu senin alaca karanlığın…

karanlıktır içini ümitsizlik, hınçla dolduran,
farkına varmadan yaşadığın hayat,
çok zalim ,anlaşılmaz kelimeler, cümleler dudaklarında
sonra açık pencerelerden bir rüzgar kabarıyor,
çarşaflardan yapılmış perdeler şişiyor,
gürültüler daha uzak yerlerden …
yerde sen…

çocukken içine çöreklenen meret bir zatürre
bir yılan ki ciğerlerine sinmiş
kökü sende ,söküp atabilmek ne mümkün
gökten yalnız felaket bekleyen bir mahluk gibi
her şeye küskünsün…

yağmurla ıslanıyor şimşek parıltıları
kırılan bir camdan içeriye düşüyor yıldırımlar
büyük bir şangırtı
büyük bir yıkılış,
büyük bir devriliş bu
can çekişiyorsun…

daha evvel terk edenler gibi
terki diyar ediyorsun…

redfer.

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 4.2.2018 14:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İlyas Kaplan