Oysa nikâh, inancın değil, toplumun bir talebidir. Üstelik de mal edinmenin, özelleşmenin, miras bırakma anlayışının somutlanmasıdır. İnsanların avcılık döneminde, ne böyle bir inanmaları, nede böyle nikâhlı, somut yaşamaları söz konusu bile değildi. Nikâh, ancak toplumsallığın ve toplumsal üretimin belirleyişi ile ortaya çıkan bir zarurettir. Bu aleniyetlik ve resmilik, meşru olurluğu nasıl yapılaştırırsanız öyle yapılaşırsınız. Yanlış olan toplumsal bir talep olmayan, inanç kılıfı altında yaptırılırlıktır. Ve inançlarla ortaya çıkmış, gökten zembille inmiş gibi, bir algı havası verilmektedir. Eğer böyle bir hoşgörü yapı, kendisinin devamı talep gerektirmelerini, hem de zorunlu haklılıkla, peşi sıra getirir, yani dayatır. Başka sapmaları da tetikler. Toplumun konusu olmayan, zımnen toplumun duyarlığı olur.
Batının ortaçağ geleneğini izler olması bir kanıt olamaz. Yanlışı kim yapıyorsa, batı da, yapıyorsa yanlıştır. Ölçüt batı değil, Toplumsallığın temelinde, toplumsal inancın olmamasıdır. Eğer siz büyücülük yapıyorsanız ortaçağ söylemini tartışırsınız. Bir toplumsal yapı değişirken, bazı yapılar yeni içinde sürüşüne devam etmekte. Maalesef bu nikâh da o nazarla görülmeli. Burada ironim bir gönderme yapayım. Bu da, batının, hani o aldığımız iyi saymayacağımız, şikâyetçisi olduğumuz “”biz batının kötü ahlakını aldık dediğimiz”” ahlakı olsa gerek!
Böyle teokratik bir uygulayışta, David Hume'lerin çıkarlığı, nikâh uygulaması sistemindeki başarısının ürünü değildir. Toplumsal birikimin, yavaş da olsa, somut nesnel gelişirliğin bir etkimesi sonucudur. Üstelikte inançların, Dünya'nın düz olurluk kabulüne rağmen ve Kudüs'ün Dünya'nın merkezi olup, tüm sistemin de, Güneş'in de, Dünya'nın etrafında dönüyor olması, inanma dayatmasına rağmen Hume'ler yetişmiştir, kepler yetişmiştir. Bu gelişme, her sistemin, eskiyip dönüşür olmasının, nesnel temel yasallığın, nicel birikim yanıdır. Eğer teokrasinin olumlu etkisi ile olsa idi, gelişme binlerce yılın yavaş ve hantal dönüşümü ile olmazdı. Bu günküne yakın hızda olur ve çok daha önceleri olurdu değil mi?
İnançların temel amacı, karşı konulmaz gücün etkisi ile sizin toplumsal yaşamınızı; maddi yaşam ve üretiminizi “”O”” söylüyor diye keyfince ve karşı konulmazca, denetilme altına alınmasıdır. Her hangi bir değişmenin, topluma yansıyan tepki verememe durumundaki huzursuzluklarınızda, inançların, sizin adınıza, sizin düşünmenize, akıl erdirmenize gerek bırakmadan, karar vermesidir! Birey olmanızdan çok, kul olurluğunuz, Mutlak Güç adına dayatılır. Size; birey olarak yaşamı ürettirirlerken, siz, kul kertesini aşamazsınız. Kimi zaman somut koşullara göre, güya, Ruhsalın söyleyişinin yorumlanışı adı altında sosyal sömürüdür inançlarınız. Ruhsalın size “”Akıl erdirmiyor musunuz? ”” demesi de, bu vekil yorumcuların dediğini, anlayıp akıl etmekten öte gitmeyen bir durumdur. Aksi durum da, derhal kâfirliğiniz ilan olunur. Bunun en bilineni batıda da aforozdur.
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta