İnadına Yenik Düşenler Makale

Osman Erdoğmuş
563

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

İnadına Yenik Düşenler Makale

İNADINA YENİK DÜŞENLER
Vahyin Mekke sokaklarında inanan Mü’minlerin gönüllerine ulvi bir serinlik verirken, Kur’an hakikatleri de rahmet olup yüreklerde yeşillenmekte, maruz kaldıkları tüm sıkıntıları da bu aşk ile bertararaf etmekteydiler.
Mü’minlerin bu rahatlığı o dönem müşrikleri hayli rahatsız etmekte, bu dinin gelişmesini ve yayılması engellemek için akla hayale gelmeyen tedbirlere baş vurmadalardı.
Kur’an’ın söylemleri karşısında aciz kalanlar, “Haydi siz de bütün tanrılarınızı da yanınıza alarak bir suresini; olmadı bir ayetini meydana getirin” meydan okumasına karşılık, çaresiz kalmışlardır. Bu çaeesizlik onları saldırıya geçirmiş, söze güç yettiremeyenler, güç ile sözü etkisiz haline getirmeye başlarlar. İslam tarihi bu zulmün misalleri ile doludur.
Birde Peygamberlik vasfını Hz. Muhammed’e yakıştırımayanlar var ki. Ben dururken oda kim oluyormuş. Elçilik görevi gelse gelse ya bana, ya da benim gibi bir iki kişiye gelmesi gerekir. Muhammed gibi bir öksüze, bir yetime, malı ve gücü olmayan birine niye gelsin diyen birileri hep olmuştu.
İşte bunlardan bir tanesi de Velid Bin Mugire idi. Zenginliği dillere destandı. Hem Mekke hem de Taif’te ciddi mal varlığı vardı. Evlatları, atları, zinetleri hasılı dünya için ne gerekiyorsa Velid’de mevcuttu. Bunun yanında o günün enteli idi. Şiirden anlar, sihiri bilir, sözü geçer, lafı dinlenir birisiydi Mekke’de. Ama neden ona gelmemişti Peygamberlik. Bekliyorlardı zaten. Mekke halkının ekserisi ona geleceğini umuyordu.
Tabiki Rabbim bu görevi isteyene değil, istediğine,
Kendini layık görene değil, Kendisinin layık gördüğüne verecekti ve verdi de.
Umduklarını bulamayanlar bir yandan inkar ederken, bir yandan da acaba ne söylüyor diye bazen gizliden, bazen de aşikare Kur’an’ın sözlerine kulak veriyorlar. Kur’an’ın mucizevi belagatı yanında da küçük dillerini yutmak zorunda kalıyorlardı.
Hele bir defasında "Hayır" der, "onun okudukları kâhin fısıltısı olamaz. Biz, kâhinleri biliriz. Sürekli yalan söylerler. Ama Muhammed asla yalan konuşmaz. O mecnun da değildir. Deliliğin ne olduğunu biliriz, onun şuurlu olduğu gün gibi ortada. O şair de değildir. Biz şiirin her çeşidini biliriz. Onun okudukları çok başka! Sihirbaz da değil, düğümlerle, kemiklerle uğraşmaz. Kur'an-ı kerime olan hayranlığını saklamaz. Nahl suresinin 90. ayet-i kerimesini duyunca (cuma hutbesinin sonunda okunan) "Vallahi" der, "bu sözde öyle bir halavet (tatlılık) öyle bir güzellik ve parlaklık var ki... Sanki sulak yerde bitmiş, tepesi bol yemişli gümrah bir ağaç gibi..(Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.)
Bu sözlerini işiten Mekke ulularını! Bir korku alır. Velit müslüman oldu diye. Maalesef kör inadı, kendini beğenme ve karşısındakini küçük görme hastalığı, bu yaştan sonra bana ne derler endişesi onu küfrün karanlıklarında bırakmıştır.
Şimdi bu sözleri sarfeden birinin İslam adına yumuşaması. Peygamberimize Resül gözüyle bakması. Kur’an-ı Kerim’i Hak kitap olarak görmesi gerekmez mi? Bazen hakikati görmek bile yeterli olmayabiliyor. Nefsini put yapanlar, yaptıkları putların esiri olarak ateş kuyusuna kendilerini yuvarlıyorlar.
Bu alayı Kur’an-ı Kerim’in Müddesir suresi 11 ve 25 ayetleri şöyle dile getirmekte.
11, 12, 13, 14. Tek olarak yaratıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim, kendisi için (nimetleri önüne) serdikçe serdiğim o kimseyi bana bırak!
15. Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor.
16. Asla (ummasın) ! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır.
17. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım!
18. Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
19. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!
20. Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti): nasıl ölçtü biçtiyse!
21, 22, 23, 24, 25. Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi de: «Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değil.»
92 yaşlarında topuğuna isabet eden zehirli bir ok neticesinde küfrü ile beraber 622 yılında, hicretten önce ölür.
Kücül oğlu Velit Bin Velit 624 yılında Bedir savaşında esir düşer. Babasının zırhını karşılığında hürriyetine kavuşur. Mekke yalunda Zül Huleyfe bölgesinden Medine’ye dönerek Müslüman olur. Ağabeyi Halit Bin Velit 630 yılında müslüman olur. Ölümüne kadar cepheden cepheye savaşarak İslama hizmet eder. “Allah’ın kılıcı” iltifatına mazhar olur.
Allah’ım… Bize lütfettiğin irade-i cüziyemizi, Hakk yolunda kullanmayı bizlere nasip et. Kur’an- Kerim’in ulvi hakikatlerini inkar ve inadımızla örten değil, iman ve ihlasımız ile elden ele, gönülden gönüle ulaştırmayı nasip et. Hak olarak indirdiğin Kur’an hürmetine, Alemlere rahmet olarak gönderdiğin Hz. Muhammed (AS) hürmetine bizi tüm kötü hasletlerden uzak eyle. Sana muti bir kul, Hz. Muhammed’e layık bir ümmet eyle.
Amin…

05.09.2016

Osman Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 5.9.2016 16:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Osman Erdoğmuş