İlk Tiyatro Denemesi
Terzi Ekrem, bir sağa bir sola bakan gözlerini önündeki dikişten ayırarak gözünün biriyle vitrine vuran yağmur damlalarına ve camın ötesindeki ıslak karanlıklara, obiriyle de Hikmet Genç ‘e baktı:
- Nurculuk Nakşibendilik ‘e dayanır. Dedi. Bu, Said-i Nursi ‘nin kurduğu bir düşünce akımıdır. “Said”, “Yüksek, büyük, ulu” anlamındadır. Kendisinden “Bediüzzaman” diye de söz edilen Üstad 1873 yılında Bitlis ‘in Nurs Köyü ‘nde doğduğu için “Said-i Nursi” olarak anılmaktadır. Yani “Nurs ‘lu Said” le eş anlamlıdır. İstanbul ‘da medrese eğitimi görmüş, İkinci Meşrutiyet ‘in İslamcılık akımlarına karışmış, Volkan Gazetesi ‘nde yazılar yazmıştır. Sürgünlerle tutuklanmalarla geçmiş bir yaşamı vardır. Laikliğin ve çağdaş uygarlığın karşısındadır. Şeriata bağlı bir İslam birliğinden yanadır. Başyazıları “Risale-i Nur” adı altında toplanmıştır. 1960 Yılında öldüğü halde, düşüncelerinin kendisini tutan kesimlerce sürdürüldüğü görülmektedir. Şimdi terzi olduğuma bakarak benim Nurcu olduğumu sanma. Aramızda her düşünceden meslektaş mevcuttur. Zira terzilik; düşünmeye, konuşmaya, tartışmaya elverişli meslektir. Gördüğün üzere; hem seninle konuşup görüşüyorum hem de işlerimi sürdürüyorum.
Terzi Ekrem, dikmekte olduğu ceketi sağ elinin parmaklarıyla yukarı doğru kaldırarak şöyle bir gözden geçirdikten sonra sözlerini sürdürdü:
- Her gördüğün terzi, terzi değildir. her şeyden önce; ön dişleri sağlam olmayanlar terzilik yapamazlar. Zira, ön dişlerin olmazsa; ipliğin ucunu inceltip iğneye takamazsın ve takamayınca da mesleği sürdüremezsin. Bu meslekteki herkes hem terzidir hem de bir başka şeydir. Örneğin; Kara Ali. Herif görünüşte terzidir ama eczacılık yapmaktadır. Çünkü; adam tutucu. Oğluna eczacı bir kız aldı, diplomasını duvara astı, kızı eve bastı. Oğlan biryerlerde memur, kız içerde ev hanımı, Terzi Kara Ali de eczacı. Gelelim Terzi Arif ‘e: Üstadım hem terzi hem de gazinolarda türkücü. Alalım ele Valantino Böbüş ‘ü: Yakışıklım hem terzi hem çapkın. Hergün grantuvale. Zira, diktiği giysileri en az bir hafta kendisi giyip karıya-kıza çalım çekmeden sahibine teslim etmez. Bahanesi hazır: Giysinin ya dikilecek düğmeleri kalmıştır, ya ütüsü, ya da dikiş temizliği falan. Terzi Abo ‘yu unutmamalıyız: Yeğenim hem terzi hem matbaacı. Ya Büyük Suat? Emmim hem terzi hem ozan.
- Gerçekten ilginç. Dükkan soğudu. Senin şu emekliye bir-iki çalı-çırpı daha atsana.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta