Sevdiğim;
Kağıt ve kalem yine beni çağırdı bu gece.
Keşke sen de gelseydin.
Uzun zamandır yüzüne hasretim, özledim.
Dünden beri işte…
Keşke bugün gökyüzü kadar mavi olsam.
Sevenler bende huzur bulsa…
Arabalı sinemada makinist olsam.
Huzur bulamıyorum ya,
Buldursam…
Zaman her şeyin ilacı derler,
Bu aralar neredeyim, nasılım bilmiyorum.
Sussam şiir, yazsam roman oluyor.
Hiç kimseyi sevemedim onun kadar.
Karadeniz’in ortasında susuz kaldım.
Ege’de “Biz dostuz! ..” diye bağırdım.
Kafamdakileri en son Van Gölü Canavarına anlattım;
Yazacak hep iki kelimem oldu.
Yetenek miydi üçüncüyü yazmak,
Haksızlık mıydı sana bilemedim.
Bilirsin ya yeteneksizdim;
İşte bu yüzden o iki kelimeden hiç vazgeçemedim.
Ben güçlü bir adam mıyım sevdiğim?
Babana çekmişsin,
Ya da baban seni çekmiş bankadan
İki yüzlük niyetine.
Türkiye’deki en büyük para bu ya işte,
İki yüzlük.
Biri ağlayan, biri gülen.
İki yüz kırk saat kaldı, yalnızca o kadarcık.
İki yüz kırk fidan diksem geleceksin değil mi?
Masamda iki yüz kırk fincan soğutsam, başıboş kimsesiz…
Geleceksin.
Ya da iki yüz kırk satır yazsam seni anlatan,
Kim bilir neler sığar incecik kağıtlara.
Kafiyeli giyinirdi zat-ı halleri.
Satırlarım hep bu yüzden kafiyeli.
Uyanır uyanmaz yüzünü yıkamış,
Mutluluk sürmüş yüzüne.
Bugün en güzel gülüşüyle gülüyor.
Bugün en güzel bakışıyla bakıyor.
İki karış kar var yerde.
Yollar kapalı.
Sen gelmiyorsun ya,
Kış hiç bu kadar soğuk olmadı.
Yoluna karlar uzanmış, bembeyaz tertemiz.
Yola çıksan saplanacaksın.
Ateş de su da düşman satırlarıma.
Çünkü biri yakıyor,
Diğeri yıkıyor…
İnsan yanık, yıkık
Yazıyor, yazamıyor, korkuyor…
Yıkanır mı yazdıklarım,
Ay mavi olacak dediler,
Yalanmış.
Sen gibi bir hadise işte.
Dolunaya şükrediyoruz.
Mehtabı seyrederken
Nargilenin közü savruluyor ciğerime.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!