İlk İş Günü Şiiri - Atra Gönül Aslan

Atra Gönül Aslan
31

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

İlk İş Günü

İlk İş Günü
1. Perde
(Oturma odasında anne, baba, büyük anne, büyük baba ve çocuk. Büyük anne ve büyük baba haricinde herkesin elinde cep telefonu var. Ve cep telefonuna bakmaktadırlar.)
Yaşlı Teoman: Ehh! Sohbetinize de doyum oluyor.
Yaşlı Ela: Evet, öyle ya öyle ne güzel sohbet ediyoruz. Bak maşallah oğul bir gözlerini açmış güzel güzel bakıyor. Gözleriyle sanki ışık saçıyor. Sanırsın mutluluktan uçacak. Ama mutluluğu bizde değil elindeki alette buluyor.
Yaşlı Teoman: Ah, ah be hanım! nerede bizim o eski sohbetler. Bizim zamanımızda alet mi vardı. Yok tabi! Otururduk bütün aile birbirimizle sohbet ederdik. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmezdik. Şimdi tutturmuşlar bıt bıt bıt. Dur bakalım ne olacak.
Yiğit: Ne olacak baba? Altı üstü arkadaşlarla buradan konuşuyoruz. Sende çok görme
Yaşlı Teoman: Aaa! Oğlum, sen konuşmayı biliyor musun? Aha senin yanında anan, baban, hanım, çocuk duruyor. Sen önce buradakilerle hele bi konuş.
Aytuğ: Dede, bu senin alet dediğin telefon var ya muhteşem bir şey, inanılmaz oyunlar var içinde. Çok eğleniyorum.
Yaşlı Teoman: Evet oğlum, büyünce de o aletle iş kurarsın, ev alırsın, evlenir onunla da çocuk yaparsın. Ne güzel mini mini alet çocukların olur. Tövbe tövbe!
Aytuğ: Ya dede ya aha senin yüzünden oyunu kaçırdım.
Yaşlı Teoman: Ya çok iyi çok iyi. Ben de altına kaçıracaksın diye çok korkuyorum. Çünkü sen kendini bile orada unutmuşsun. Biri çıkıp hatırlatsa ah!
Gelin Neva: Baba, ne diyorsun sen öyle? Çocuğun bilinçaltına girip sonra altına ettireceksin.
Yaşlı Teoman: Çok şükür gelin de konuşabiliyormuş. Hanım sende sesi duydun değil mi?
Yaşlı Ela: Bey, çok abartmıyor musun? Eh! Ne diyelim çoğunluk böyle diyor. Bizimkilerde ayak uyduruyor.
Yiğit: Evet, baba artık herkes ve her şey orada, marketler mağazalar, insanlar, hayvanlar, rüzgarlar, yağmurlar, depremler… ne söylüyorum ben ya! (şaşkın bir biçimde)
Yaşlı Teoman: Elde var gelin ve torun. Ama şimdilik. Hanım, baksana oğlan gitmiş.
Gelin Neva (Kocasına dönüp) : Sen de ne yaptın böyle? En azından babanla konuşurken kafanı telefondan kaldırabilirsin.
Yiğit: Haklısın hayatım, arkadaş sordu hava durumu nasıl olacak diye. Bende ona cevap vereyim derken babama söylemişim. (surat asar)
Gelin Neva (gözler telefonda): Oğlum sen tekrar yaptın mı?
Aytuğ (gözler telefonda): Hayır anne böyle daha mutluyum. Şimdi oyun oynuyorum.
Yiğit (gözler telefonda): Oğlum kalkıp tekrar yapar mısın?
Aytuğ: Ama baba hep birlikte ne güzel eğleniyoruz telefonla. (başını kaldırır, yüzünde bir somurtma) ay benim ateşim var galiba.
Yaşlı Ela: Bey biz artık kalksak mı? Geç kalmayalım da.
Yaşlı Teoman: Telefon, uzaktakileri yakın eder, ancak unutmamak lazım! Yakındakileri uzak eder. Evet, hanım kalkalım. Muhabbetimiz eve kadar vardı. Ne tatlı tatlı sohbetler ettik. Doyum olmadı ama artık kalksak iyi olur. Nerede o eski sohbetler nerede o eski sohbetler…
Gelin Neva (gözler telefonda): Niye kalkacaksınız bizde kalsanıza.
Yiğit (gözler telefonda): Baba, anne bizde kalın. Gitmeyin.
Aytuğ (gözler telefonda): Evet bizde kalın yatağımı veririm.
Yiğit: (gözler telefonda): O zaman sizi bırakayım.
Yaşlı Teoman: Yoo, zahmet olur. Ayrıca alet sana kırılır. Şimdi sen bizim yüzümüzden aletle karşı karşıya gelme.
Yiğit: Babaaaa!
Gelin Neva: Bizde gelelim biraz hava alırız.
Yaşlı Teoman: Elinizde telefonla havanızı alırsınız tabii. (Yaşlılar birbirine bakarak gülerler.)
Yiğit: Tamam, hadi hep birlikte çıkıyoruz. Aytuğ sende gel oğlum.
(Hep birlikte sahneden çıkarlar.)

2. Perde
(Sezin elinde telefonla konuşarak içeri girer.)
Anne Sezin: Çok naziksiniz ama yapacak işlerim var. Daha sonra inşallah. Elbette en kısa zamanda. Size iyi günler dilerim.
Öğrenci Gökçe: Anne ben geldim.
Anne Sezin: Hoş geldin kızım, hadi ellerini yıka da gel. Sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım ben. Sonra birlikte ödevine bakarız. Olur mu?
Öğrenci Gökçe: Olur anne.
(Gökçe, ellerini yıkamaya gider. Mustafa, Ejder ve Sümeyye girer.)
Baba Mustafa: Ben geldim hayatım. Bak sana kimleri getirdim.
Sezin: Ay hoş geldiniz! canım babam anneciğimm. Sizleri çok özlemiştim. İyi ki geldiniz, ne iyi ettiniz.
(Yaşlıların ellerini öper, sarılırlar)
Büyükbaba Ejder: Sağ ol kızım. Sen nasılsın bakalım? Nerde bizim çiçeğimiz?
Sezin: Ellerini yıkıyor şimdi gelir.
Büyükanne Sümeyye (Elindeki tatlıyı uzatır): Kızım al, tatlı yiyelim tatlı konuşalım.
(Hep birlikte gülerler. Selamlaşmadan sonra otururlar. Gökçe gelir teker teker selamlaşır. Masada duran kitabı ve defteri alarak oturur.)
Baba Mustafa: Babacığım, anneciğim, nasılsınız bakalım? Ne iyi ettiniz de geldiniz.
Büyükanne Sümeyye: Sağlığına duacıyız oğlum, şükür Allahlıma bizler iyiyiz. Çok şükür sizde iyisiniz. Sağlığımız keyfimiz yerinde, daha ne olsun?
Baba Mustafa: Evet anne zaten önemli olan bu ya, sağlık yerinde ise gerisi boş. Valla geçen bir gazetede okudum. Adamın biri multimilyoner. Ama o milyonlara kavuşana kadar tüm sağlığı elinden gitmiş. Şimdi ne yiyor ne içiyor ne de gezebiliyor. Hani bir filozof söylemişti ya: “İnsanoğlunu anlamak çok zor, önce para kazanmak için sağlığını sonra da sağlığını kazanmak için parasını kaybeder.”
Büyükbaba Ejder: Öyle öyle oğul. Bu zaman öyle maalesef. Üzülüyorum bu duruma ama yapacak bir şey yok. Hayır anlamıyorum. Sen koştur koştur sonra sona geldiğinde yiyecek, içecek, gezecek sağlığın olmasın. Valla yazık! Ee! Ne anladık? Geldik. Geldiğimiz gibi gidiyoruz diğer tarafa.
Büyükanne Sümeyye: Oğlum, bunlar yarını yaşayayım derken bugünden oluyorlar haberleri yok. Ne diyelim Allah akıl fikir versin.
Sezin: Hayır, ellerinde değil ki, şartlar bunu gerektiriyor diyeceğim de hepimiz aynı şartlarda yaşıyoruz yani işte açgözlülük insanı doyumsuz yapıyor, sonra da sağlıklarından oluyorlar.
(Öğrenci Gökçe elinde kitap bir şeyler okuyup yazmaktadır.)
Baba Mustafa: Kızım sen rahatsız olmuyorsun değil mi? Odanda baksaydın ödevine.
Öğrenci Gökçe: Hayır baba ben kulağımı zaten size vermiyorum ki. Kendim kitaba odaklamışım. Tekrar yapıyorum. Zaten az kaldı. Birazdan bitiririm. Hem büyükbabamla büyükannemi özlemişim. Ara verdiğim zaman onlara bakıyorum.
Büyükanne Sümeyye: Oyy! Kuzum benim hele bir gel sarıl büyükannene.
(Birbirlerine sarılılar. Sonra ayrılılar.)
Büyükanne Sümeyye: Sen çok mu yoruyorsun kendini bakalım?
Öğrenci Gökçe: Ben hedef belirledim kendime, hedefime ulaşmak için çalışmam lazım. Çalışmazsam yerimde saymakla kalmam gerilerim de. Onun için hep çalışacağım, çok çalışacağım hedefime ulaşacağım.
Büyükanne Sümeyye: Nedir senin belirlediğin hedefin bakalım?
Öğrenci Gökçe: Ben doktor olacağım büyükanne ve hayat kurtaracağım. 1-2-3-4… bir sürü hayat kurtaracağım ve kurtardıkça mutlu olacağım. Hayatlara elim dokundukça yenileneceğim ve her zaman yepyeni biri olacağım.
Baba Mustafa: Ve ben daima sana destek olacağım.
Sezin: Evet, bende her zaman her konuda senin yanında olacağım.
Büyükbaba Ejder: Canlarım sizi çok seviyorum.
Büyükanne Sümeyye: Bende size bitiyorum.
Öğrenci Gökçe: Ben de sizi çoook çok çok seviyorum.
Baba Mustafa: Bugün bence sıradan bir gün olmaktan çıktı. Hep birlikte dışarıda bir yemek yiyelim mi, ne dersiniz? Kızım, gelince ben sana ödevinde yardımcı olurum.
Öğrenci Gökçe: Oleeeyyy! Tamam babacığım.
Sezin: Ben hazırım.
Büyükbaba Ejder: Eee! Hanımda hazır. Hadi buyurun bakalım.
(Hep birlikte sahneden çıkarlar.)

3. Perde
(20 yıl sonra evde.)
Belinay: (Ellerini yukarı doğru kaldırarak sevinçli bir şekilde): Oh çok şükür yarabbim! Oğlanı iş sahibi yaptık.
Yusuf: Evet ya anne en sonunda çalışacağım. Bir işim olacak. (Gülerek) Düşünsene bir işim olacak.
Belinay: İlk gün fotoğraflamayı unutma sonra sosyal medyada paylaş. Ohhh! Eş, dost akraba herkes görsün. Maşallah oğluma koskoca bir tezgâhtar oldu. Bilsinler canım. Oğlumun işi olduğunu.
Yusuf: Tamam anne. Ben çıkacağım birazdan oyalama beni ilk günden. Yoksa patron kızmasın. Sonra maaşa zam işe son olmasın. Daha başlamadan bitmesin bu iş.
Belinay: Olur mu canım. Aaa! Allah korusun. Sen bu işi bulana kadar bütün saçlarını ağarttın. Bismillah demeden son mu olurmuş? Yok, böyle bir şey. Yok yok böyle bir şey olmaz. Ayrıca sen bu işe başla diye baban müdürüne rica etti, müdür de patrona öyle aldılar seni. Ortada bu kadar rica varken işin son olmaz. Yoksa ricalara ayıp olur canımcığım.
Yusuf: Bakalım anne. Ben çıkıyorum şimdi.
Belinay: Ben de çıkıyorum zaten. Fikrîye beni sabah kahvesine çağırdı. Gidelim içelim bari.
(Sahneden çıkarlar. Mağazada ilk gün. Sabah temizliği)
(Mehmet, Ceylin ve Halit, içeri girerler, paspasları ellerine alırlar ve yerleri silmeye başlarlar. Kendi aralarında sohbet ederler)
Ceylin: Her gün her gün bu çile. Bıktım ya!
Halit: Ya çok söyleniyorsun, bu işi bulana kadar ne çektik. Birazdan patron gelir. Ayrıca bugün yeni bir çalışan gelecek. Duydunuz mu? Bakalım ne kadar dayanacak?
Mehmet: Durun, ben tahmin edeceğim. Bence bu iş en fazla bir hafta sürer.
Ceylin: Yok ya! Bence akşamı bulsa çok iyi. Demedi demeyin. Akşama kovulmazsa patrona dayanamayıp istifa edecektir.
Halit: Yok ya daha neler! Dayanır canım. Peki biz nasıl dayanıyoruz?
Ceylin: Bizimki ayrı. Biz artık alıştık. Bıksak, sitem etsek, beğenmesek bile boş. Bizim için artık çok geç. Biz zamanında zamanın kıymetini bilmedik. Şimdi bıraksak bu saatten sonra ne iş yaparız. Bu yaştan sonra annemden para isteyemem ben.
Mehmet: Öyle ya! Alışmak zorunda kaldık. Zamanında okulu sevmedik, öğretmeni dinlemedik, ders tekrarı yapmadık. Kim bilir bütün bunları yapsaydık şimdi çok daha farklı yerlerde olabilirdik. Belki de bu işi çoktan hak ettik. Hıı ne dersiniz?
Halit: Off offff aslında tek yapmamız gereken tekarar yapmaktı. Okul herkes için eşit.
Ceylin: Haklısın şimdi temizlikle geçecek ömrümüz.
(Hepsi somurtarak birbirlerine bakarlar. Mola vermiş gibi dururlar o esnada Yusuf gelir.)
Yusuf (Şaşırarak): Aman Allah’ım! Bunlar ilkokul arkadaşlarım. (Koşar selamlaşır.) Siz ne yapıyorsunuz burada. Hem de üçünüz bir arada?
(Üçü bir arada önce birbirlerine üzülerek bakarlar sonra)
Halit: Gördüğün gibi işte çalışıyoruz. Üçümüz bir arada.
Yusuf: Durumu anlar, gülerek haa anladım. Ne güzel işte hepimiz bir arada çalışacağız. Bende bugün başlıyorum. Desenize bundan sonra hep bir arada.
Ceylin: İnşallah Yusuf. Sen ne iş yapacaksın burada?
Yusuf: Satış yapacağım inşallah.
Mehmet: İyi bakalım. Artık iş zamanı.
(Hepsi temizlik yapmaya başlar. Yusuf bir süre onları izler. Ve içeri müdür Hafize girer.)
Hafize: Günaydın.
(Hepsi bir arada günaydın derler ve temizlik yapmaya devam ederler. Yusuf onları izlemektedir.)
Hafize: Burası olmamış biraz daha üstünden geçin. Şu kıyafetlerin tozunu alınız. Siz beyefendi. Yeni geldiniz? (Yusuf’a)
Yusuf: Evet efendim bugün ilk günüm benim.
Hafize: İyi bakalım. Hayırlı olsun. Burada kurallar biraz katıdır. Birazdan patron iş kurallarını anlatır sana ama bende üstünden geçeyim. Her sabah tüm kıyafetlerin yeri değişecek. Gelen her müşteri için kıyafet yeri değişecek. Mesela Galatasaraylı bir müşteri geldiğinde sarı ve kırmızı renkleri hemen birbirine yakın bir yere getireceksin ve ürünü satmaya çalışacaksın. O müşteri gitti diyelim bu sefer Fenerbahçeli bir müşteri geldi. Aynı şekilde hemen sarı lacivert renklerini bir araya getireceksin. Hadi diyelim ki o da o da gitti Beşiktaşlı bir müşteri geldi. Söyle bakalım Yusuf ne yapasın?
Yusuf: Müdürüm, hemen siyah beyaz renkleri bir araya getiririm ve ürünü ona satmaya çalışırım.
Hafize: Evet, çok güzel. İşi bak hemen kaptın seni seni. (Temizlik grubuna) siz çıkabilirsiniz artık (Halit, Ceylin ve Mehmet çıkarlar.)
Yusuf: Afedersiniz müdürüm, peki ben gelen müşterilerin hangi takımı tuttuklarını nasıl bileceğim?
Hafize: Eh! O da size kalmış. Ben nerden bileyim canım? Allah allah! Onu da ben bilsem size burada ihtiyaç duyulmaz. Hadi bakalım Allah size kolaylıklar versin. Ve sahneden çıkar.
Feyyaz: Şık bir takım elbiseyle içeri girer. Bu mağazada her gün satış yapılmalı. Yoksa işe son verilir. Günaydın delikanlı nasılsın bakalım?
Yusuf: Günaydın efendim.
Feyyaz: iş şartlarını sana söylediler mi delikanlı?
Yusuf: Eh az biraz.
Feyyaz: O zaman ben biraz anlatayım sana. Delikanlı, bu mağazada her gün satış yapılmalı. Yoksa işine son verilir. Buraya gelen müşteriyi ne yap ne et avucunun içine al ve o bir adet almak isterken sen ona üç adet sat. Böylece maaşını hak edersin bende kazanç. Anlaşıldı mı delikanlı?
Yusuf: Anlaşıldı efendim.
Feyyaz: Ne anlaşıldı delikanlı. Söyle bakalım?
Yusuf: Ben satış yaparsam siz kazanç elde edeceksiniz bende maaş hak edeceğim.
Feyyaz: Aferin delikanlı işi çözmüşsün çok zekisin bakalım. Bu mağazada her gün satış olmalı. Bu bir kuraldır. Yoksa işe son verilir. Ben de işe son vermek istemem doğrusu. O zaman ne yapmalı satış yapmalı. Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil…
Yusuf: Anladım efendim çok fazla satmalıyım ki maaşı hak edeyim.
Feyyaz: Evet delikanlı bildin işte. Bu kadar. Hadi ben çıktım sana hayırlı satışlar. (Feyyaz sahneden çıkar.)
Yusuf: Fotoğraf çekilip internette paylaşayım bari. (Farklı pozlar çekip paylaşım yapar.)
(Begüm ve Duru havalı havalı içeri girerler.)
Yusuf ( İlk müşterilerin içeri girdiğini görünce gözlerini açarak): Şimdi ben bu sosyete hanımlara beş ürün satarım. Ama önce bunlar hangi takım tutuyorlar acaba? Yetenek sergileme zamanı Yusuf. Efendim hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?
Begüm: Oradan yardıma ihtiyacımız var gibi mi görünüyoruz. Ne saçmalıyorsunuz beyefendi.
Yusuf: Hayır elbet, sadece daha kolay olsun istedim.
Duru: Hayır bende anlamadım? Oradan zor durumda mı görünüyoruz?
Yusuf: Yoo yoo! Çok zor durumda olduğunuz söylenemez.
Begüm (Ellerini beline koyarak): O zaman?
Yusuf: Ben sadece size…
Duru: Sen sadece işine bak.
Yusuf: İşim bu benim hanımefendi.
Begüm: Senden gelecek yardıma ihtiyacımız yok beyefendi. Bizim zevkimiz var ve zevklerimize güveniyoruz. Öyle değil mi Duru?
Duru: Tabi canım. Allah allah! Bu şehirde en güzel giyinenlerdeniz biz. Zavallı şey bize yardım edecekmiş. Ayyy istemez.
Yusuf: Efendim, durun ben tahmin edeyim. Bence siz Fenerbahçelisiniz ve sizde Galatasaraylısınız. (gülerek) Nasıl ama doğru tahmin ettim değil mi?
Begüm: Ayyy! Bu ne salak şey ya? Hayır efendim. Doğru tahmin etmediniz. Biz ikimiz Beşiktaşlıyız ve siyah beyaz renklerden hoşlanırız. Ama gördüğüm kadarıyla zevkimize uygun pek bir şey yok mağazada. Sizde boşuna kendinizi yormayın.
(Kıyafetleri incelerler)
Duru: Şuna baksana çok mu demode ne? Ay amannn!
Begüm: Evet, Duru bence çıkalım buradan.
Yusuf: Hayır efendim. Gitmeyin daha tüm ürünleri görmediniz. Ben göstereyim belki zevkinize uygun bir şey çıkar. Ellerini açarak başını yukarı kaldırarak. Allah’ım! İnşallah gitmezler. Satmam lazım satmam.
Duru: Hadi şekerim. Çıktık mı?
Begüm: Çıktık canım. (Sahneden çıkarlar.)
Yusuf: Kaçtı müşteriler.
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Delikanlı satış yaptın mı?
Yusuf: Hayır efendim ama daha güne yeni başladık birazdan müşteriler akın etmeye başlarlar. Satış yapacağım emin olun.
Feyyaz: İnşallah delikanlı, bekliyorum.
(Sahneden çıkar. Sahneye Sedat ve Gökhan girer.)
Yusuf: Hıh işte şimdi satış yapacağım. Hem de kesin. Çünkü erkekler geliyor. Kızlara daha yakışıklı görünmek için güzel giyinmek isterler. Hoş geldin satış.
Gökhan: İyi günler beyefendi.
Yusuf: Hoş geldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olurum?
Sedat: Bize Hint kumaşı lazım acaba satıyor musunuz?
Yusuf: Şaka mı yapıyorsunuz?
Gökhan: Hayır efendim gayet ciddiyiz. Hint kumaşını alıp ondan kıyafet diktireceğiz.
Yusuf: Bunu neden yapmak istiyorsunuz?
Sedat: Çünkü çıktığımız kızlar bize aman siz kendinizi ne sanıyorsunuz bulunmayan Hint kumaşı mınısınız, dediler.
Gökhan: Bizde karar aldık Hink kumaşı kıyafetler giyineceğiz ki bizim bulunan Hint kumaşı olduğumuzu bilsinler canım.
Yusuf: Çok ilginç!
Sedat: Bence kızlar ilginç. Ama onlar için mağaza mağaza dolaşılır.
Yusuf: Ben size nasıl yardım edebilirim ki. Bizim mağazada öyle ürünler satılmıyor.
Sedat: O zaman bir an önce satışa başlayın.
Yusuf: Olmayan bir ürünü nasıl satalım?
Gökhan: O zaman oldurun, bulundurun ve satın beyefendi. Koskocaman mağaza açmışsınız. Yer işgal ediyorsunuz. Demezler mi insana tüketici hakları var diye.
Yusuf: Öyle de beyefendi o sizin bahsettiğiniz mal Hindistan’da üretiliyor, biz nasıl burada bulunduralım?
Sedat: Görevin kardeşim. Laga luga yok. Senin görevin bu bulunduracaksın anlaşıldı mı?
Yusuf: Peki efendim yetkililere bildiririm.
Gökhan: Bizim için yetkili sensin. Neden? Çünkü sen bizimle muhatap oluyorsun. Biz seni biliriz. Bir an önce mağazada Hint kumaşı bulundur. Yoksa fena olur. Demedi deme sonra.
Sedat: Biz şimdi gidelim bir hafta sonra gene geleceğiz. Kumaşımız hazır olsun bakimm anlaşıldı mı?
Yusuf: Peki efendim.
Sedat: Çıktık mı kanka ?
Gökhan: Çıktık. (Sahneden çıkarlar. Sahneye Feyyaz gelir.)
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Delikanlı satış yaptın mı?
Yusuf: Hayır efendim ama daha güne yeni başladık birazdan müşteriler akın etmeye başlarlar. Satış yapacağım emin olun.
Feyyaz: İnşallah delikanlı, bekliyorum. (Sahneden çıkar. Zeynep ve Yağız girer.)
Yusuf: Oh çok şükür müşteri geldi kesin satacağım şimdi. Hem de çok uysal karı koca gibi görünüyorlar. Sattın oğlum Yusuf sattın be.
Zeynep: Ahh! Canım seni o kadar çok seviyorum ki şu mağazada ne var ne yok hepsini sana almak istiyorum
Yağız: Bak sen şimdi yaa! Vallahi de ben de ne var ne yok lazım mı değil mi her şeyi almak istiyorum
Zeynep: Sağa sola sallanarak yaa, Oy, loy moy hey! Kıyamam sana.
Yağız: Hayır asıl ben kıyamam sana.
Yusuf: Aha yırttın Yusuf. Sana bol satışlar bakalım. Beklediğin kazlar geldi şimdi sıra yolma işinde. Hah ha, hah haa. Hanımefendi beyefendi hoş geldiniz, size acaba nasıl yardım edebilirim?
Zeynep: Şunu sarın, şunu da sarın, bunu da sarın, şu da çok güzel, bu da yakışır yakışıklıma, bundan onda hiç yok, bu renk eksik gardırobunda. Alın hepsini sarın.
Yusuf: Allahhhhh! Yırttın oğlum Yusuf.
Yağız: Çok teşekkürler, çok incesin canım, o zaman ne yapıyoruz. Ben de seninkileri seçeyim. İzin ver. Bu çok yakışır, ooo ne model öyle ne model, saç rengine çok uyumlu, göz rengine yakışır, boyuna iyi gelir, duruşuna yakışır, bak bak ama şimdi bu da olmalı güzelimde olmayacak da kimde olacak, eh bu da yeterli galiba.
Yusuf: Allahhhhh! Yırttın oğlum yırttın yırttın. Öyle güzel yoluyorum ki anlamazlar bile.
Yağız: Efendim bir şey mi dediniz?
Yusuf: yok canım ne diyeceğim çok güzel zevkiniz var, en iyisini alıyorsunuz dedim.
Yağız: Ha anladım, hayatım sakın ben ödeyeyim deme valla çok üzülürüm
Zeynep: Olur mu canım asıl sen ödeyeyim dersen üzülürüm.
Yağız: Yooo sen kredi kartını kullanma.
Zeynep: Hayır sen kredi kartını kullanma.
Zeynep- Yağız: Olmaz ben ödeyeceğim.
Yağız: hayır ben ödeyeceğim.
Zeynep: Ben ödeyeceğim dedim.
Yağız: Bende ben ödeyeceğim dedim.
Zeynep: Her zaman öyle yapıyorsun zaten. Bir kere de bana ödetmiyorsun. Olmaz ama böyle.
Yusuf: Çıldıracağım ya biri de ödese artık!
Zeynep: Madem öyle ben ürünleri almaktan vazgeçtim. Hiçbir şey istemiyorum.
Yağız: Ya ya Zeynep Hanım, o zaman ben de vazgeçiyorum.
Zeynep: Seninle bir yere çıkılmaz ki.
Yağız: Bak bak sen! Asıl seninle bir yere çıkılmaz.
Zeynep: Tabi tabi sen hâlâ eski Yağız’sın. Hiç değişmedin ki ben sana niye inandım. Ben gidiyorum seni terk edeceğim. Kendine iyi bak elveda Yağız. (Sahneden çıkar.)
Yağız: Zeynep, dur gitme beni bekle, sensiz olmaz, dur dur gitme…
(Sahneden çıkar. Sahneye Feyyaz girer.)
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Sen, delikanlı satış yaptın mı?
Yusuf: Hayır efendim kapıdan döndüm.
Feyyaz: Ne demek o?
Yusuf: Mağazanın neredeyse tüm ürünlerini satıyordum. Ama eşleri arası ödeme konusunda sorun olunca iş tartışmaya tartışma da kavgaya dönüşünce bir şey alamdan çıktılar.
Feyyaz: Daha hiç satış yapmamışsın. İşin riske giriyor delikanlı. (Feyyaz çıkar.)
Yusuf( Çaresizlik içinde): Peki efendim.
(İçeriye Yağmur, Begüm girer.)
Yusuf: Hoş geldiniz size nasıl yardımcı olabilirim.
Begüm: Böyle bize yakışacak birkaç parça alacağız. Acaba hangi parçalar bize yakışır?
Yağmur: Evet, benim tene hangi renkler gider? Begüm bak bu güzel mi?
Begüm: Ayy bence harika.
Yağmur: O zaman alalım. Sarın lütfen. Yusuf eline alır tam poşete koyacakken.
Begüm: Hayır ya bence bu daha güzel, hayır onu değil bunu sarın.(Yusuf diğerini alır.)
Yağmur: Bence biraz daha bakalım. Daha güzel şeyler de olabilir.
Begüm: Bu güzel gibi. Değil mi? Siz daha iyi bilirsiniz
Yusuf: Evet evet güzel tabi.
Yağmur: Begüm, dün ne oldu biliyor musun?
Begüm: Anlatırsan bileceğim.
Yağmur: Dün Kerem’le cafeye gittik. Ben de lavaboya gittim. Döndüğümde ne göreyim. Kerem almış telefonu arkadaşına neler neler anlatıyor.
Begüm: Ayy bak şimdi çok meraklandım ne anlatıyor? Hey baksana sen bize iki çay söyler misin? Müşteriye hizmette kusur etmeyin ama olur mu öyle şey. Senin müdür amir yok mu? Sen işe yeni başladın. Pek bir şey biliyor gibi de durmuyorsun. Acaba amirini mi çağırsak he?
Yusuf: Hayır efendim ne gerek var. Tabii çaylar hemen geliyor. İsterseniz başka bir şey ikram edelim?
Begüm: Hayır çay yeterli, ee anlat bakalım ne diyordu.
Yağmur: Daha ne desin. Almış telefonu eline arkadaşına anlatıyor. Bir gün bir adam eşiyle kavga etmiş. Adam dinlenmek için kendini deniz kenarına atmış. Derken oradan bir sihirli lamba çıkmış. Lambadan bir cin. Derken cin demez mi dile benden ne dilersen.
Begüm: Eee adam ne dilemiş peki?
Yağmur: Ne dileyecek saçma bir dilek deyim de başımdan salayım düşünürken. Bu denizi karşıdan karşıya geçecek bir köprü yap demiş. Cin oflanmış puflanmış bu dediğin hayatta olmaz demiş. Başak bir şey dile demiş.
Begüm: Eeee, ne dilemiş peki?
Yağmur: Anlatıyorum işte. Bu sefer adam kolay bir şey dileyim demiş. Bana o zaman kadınları anlamamın yollunu öğret demiş. Oradan da cin demez mi köprüyü gidişli dönüşlü mü olsun istiyorsun.
Begüm: Ayyy bu ne ya biz bu kadar mı anlaşılmaz mışız? Ayy nasıl bir şey bu ya. Bak valla çok üzüldüm şimdi.
Yağmur: Öyle işte ne diyeyim şimdi bilmiyorum.
Yusuf: Hanımefendiler bu sardıklarımı alıyor musunuz poşete yerleştireyim mi?
Begüm: Ama uzatınız beyefendi biz daha karar veremedik. Hangi ürünü alacağımıza. Bir türlü anlaşılmıyoruz zaten En iyisi biz şimdi gidelim sonra karar verir almaya geliriz. Hadi size hayırlı satışlar. Hadi Yağmur çıkalım.
(Yağmur ve Begüm sahneden çıkarlar Feyyaz gelir. )
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Delikanlı satış yaptın mı? Bak giderek zamanın daralıyor.
Yusuf: Peki efendim. Anlıyorum Efendim. Satış yapacağım efendim.
(Sahneye Azra, Beyza ve Berna girer, Yusuf sevinir.) Aha müşteri çok şükür. Hoş geldiniz size nasıl yardımcı olabilirim?
Berna: Evladım, aha şu güzel çocuklara öteberi alacağım. Sende ne var ne yok bakalım. Yusuf hemen ürünleri göstermeye başlar.
Berna: Bu olmaz, hayır ayol bu çok kısa babası kızar valla, bunlar olmaz.
Azra: Ama bu çok güzel ben bunu istiyorum banane istiyorum işte.
Beyza: Hayır ya asıl ben bunu istiyorum. Onu bana alacaksın anne.
Berna: Hele bir ikiniz susun bakalım. Burada ben konuşurum biliyorsunuz değil mi? kızlar susar. Be evladım başka ne var mağazanda? Hele bir gösteriver. Yusuf ürün göstermeye devam eder. Bu mahalleye uymaz, bu fazla altın…
Azra: Onu ben alacağım. Bu sefer sen almayacaksın anladın mı?
Beyza: Yok ya, hayır efendim ben alacağım. Her şeyin en iyisi sana. Bana gelince eskiler ölüler.
Azra: Bak bak nasıl çabuk gerekçelendirdi. Şimdi de haklı çıkar. Ne yaparsan yap o benim olacak.
Beyza: Hayır benim olacak. Bu mağazada bu kadar ürün varken sen neden benim beğendiğim pantolonu istiyorsun anlamadım ben?
Azra: Hayır asıl sen benim beğendiğim pantolonu neden istiyorsun anlamadım?
Berna: Kızlar, kesin bakalım. Ne yapıyorsunuz öyle? Biz evde değiliz. Aynı pantolonda iki tane alırız olur biter.
Azra: Peki anne. Ama o başlattı
Beyza: Hayır, asıl o başlattı anne. Evde görürsün sen hep zeytinyağı gibi üste çıkıyorsun. Sana doğum günü pastamda yedirmeyeceğim işte.
Azra: Ne olacak bende yedirmem.
Berna: Oğlum sen bana şu pantolonun aynısından iki tane sar hele al şu parayı.
Yusuf: Offf valla çıldıracağım, Teyzem bu pantolondan sadece bir tane var. Sarayım mı?
Berna: Evladım olmaz ama. Çocukları sende gördün bak burada öyle birbirlerine girdiler evde kıyametler kopar. Hele bir bak bir köşede aynısında olur elbet.
Yusuf: Bakınır bakınır ama bulamaz. Maalesef yok teyzem. Keşke olsaydı bende ilk defa kendimi paraya çok yakın gördüm. Offf.
Azra: Anne bana al onu.
Beyza: Bana bana alacaksın onu anne.
Azra: Pantolonu almazsak ben buradan gitmem banane banane! Biraz sürütüşürler. Anne ayırır onları.
Berna: Çocuklar burada başka pantolon yok başka bir mağazaya gideceğiz. Hadi bakalım şimdi kesin sürtüşmeyi.
Beyza: Hepsi senin yüzünden, pantolon almadan çıkıyoruz işte ışıksız. Ellerini başına koyar parmaklarını sallar.
Azra: Ya ya asıl senin yüzünden alamadık. Karanlık oda. Aynı şekilde ellerini başına koyar ve parmaklarını sallamaya başlar.
Berna: Tamam, (sinirli bir şekilde) hadi be çıkıyoruz mağazadan nedir yav bu kadar yaramazlık. Çıkın çıkın bakalım. (Yusuf bakakalır öylece.)
(Berna, Azra ve Beyza sahneden çıkarlar, sahneye Feyyaz gelir.)
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Delikanlı satış yaptın mı? Daha ne kadar söylemem lazım giderek zamanın daralıyor delikanlı.
Yusuf: Biliyorum efendim. Biliyorum inşallah gün bitmeden bir şeyler satacağım.
(İçeriye Ela girer. Çok şaşırarak):
Elif: İnanmıyorum gerçekten bu sen misin? Yusuf, sen misin sen misin tam 20 yıl oldu görüşmeyeli, nasılsın ya?
Yusuf: Elif hoş geldin, bak bugün yaşadığım en güzel şeysin. Seni Allah mı gönderdi?
Elif: Yok vallahi daha çok ihtiyaçlar gönderdi. Birkaç şeye ihtiyacım var bende bu mağazadan sürekli alıveriş yapıyorum. Çok memnunum anlayacağın sürekli buradayım.
Yusuf: Oğlum Yusuf , bir ip bile satamamışken kısmette sınıf arkadaşına satış yapmak da varmış. Hadi yine iyisin. Hem de tam da umudunu kesmişken. Hadi hadi az biraz gül artık. Arkadaşın senin yanında üstelik te çok memnun bu sefer kesin sattım.
Elif: Birkaç parça beğenir masaya bırakır. Bir şey mi diyorsun Yusuf,
Yusuf: Seni görmek çok güzel diyorum.
Eif: Ha seni de görmek çok iyi. Ee anlat bakalım ne zaman işe başladın burada? Ayrıca memnun musun?
Yusuf: Eh az biraz memnunum.
Elif: Çok iyi çok ben bilirim burayı her gün çok satış yapıyorlar. Üstelik prim de veriliyor yani satış yaptığın parçaya göre maaş alıyorsun. Bir nevi kendi işin gibi. Ohh ne güzel valla iş yeri kiran yok, vergin yok, muhaseben yok, oturduğun yerden kendi işinin patronu ol. Bundan iyi iş mi olurmuş canım.
Yusuf: Yok tabiİ başını öne eğerek.
Elif: Birkaç parçayı verir Yusuf’a sar lütfen.
Yusuf (Sarar. Paketi Elif’e uzatır. Elif, elini çantasında gezdirir. Biraz daha gezdirir. Panik başlar.)
Elif: Yok böyle, cüzdanımı bulamıyorum. Sabahleyin çantama atmıştım. Ama nedense şimdi bulamıyorum. İyice arar cüzdan yok. Çantayı masaya boşaltır. Ama cüzdan yok. Aaa! Benim şu kafam ne deyim şimdi ben kendime.
Yusuf: Ne oldu?
Elif: Sabahleyin başka bir kıyafet giymiştim. Onun için cüzdanı diğer çantama koydum. Tam çıkacakken su elbiseme dökülmez mi geçtim kıyafetimi değiştirdi. Bir baktım çanta kıyafete uymadı ne yaptım hemen diğer çantayı kaptım. Derken cüzdan o çantada kaldı.
Yusuf: Ya ne üzücü
Elif: Evet çok üzücü ve daha üzücü olanda senden şu anda borç para istemek zorunda kaldığım. Yusuf, lütfen bunların ödemesini yap ben yarın sana öderim. İstediğin yere getiririm. Bunları bugün almam lazım. Hem o kadar yoruldum denedim. Renk ve model beğendim. Hı ödemeyi sen yapar mısın?
Yusuf: Bitmiş vaziyette elini cebine atar parayı Elif’e verir. Elif teşekkür eder (Kıyafetlere birlikte sahneden çıkar. İçeri Feyyaz girer.)
Feyyaz: Bu mağazada her gün satış yapılmalı yoksa işe son verilir. Delikanlı satış yaptın mı?
Yusuf: Gidin buradan gidin yoksa şu anda elimde kalacaksınız.(Tüm sesiyle) Gidinnnnn çıkın dedim.
Feyyaz (Korkarak sahneden arkasına baka baka çıkar.) Galiba aklını kaçırdı. Dellendi bu ya.
(İçeriye yedi büklüm Ali girer.)
Ali: Evladım ben buraya güzel takım elbise bakmaya geldim bana yardımcı olur musun?
Yusuf (Bitmiş vaziyette): Acaba bu saatten sonra kaybettiğim paramı alacak kadar satış yapabilir miyim?
Ali: Duymadım, hafif kulağım işitmez de az bağır evladım.
Yusuf: Hemen göstereyim dedim dedim. Bak bu takım çok güzel sana da çok yakışır. Ali takımı inceler.
Ali: Daha kalitelisi yok mu?
Yusuf: Var, hemen göstereyim. (Gösterir.)
Ali: Bana kaliteli olandan takım elbise sar.
Yusuf: Dedim sen kaliteli olanı ne yapacaksın. Ben sana bunu sarayım bu da güzel hem senin yaşın geçmiş bir tane alsan da sana yeter.
Ali: öyle mi dersin?
Yusuf: Tabii öyle.
Ali: Peki sen bana iki takım elbise sar bakalım.
Yusuf: Yahu iki takım elbiseyi ne yapacaksın dedik ya bir tane sana yeter de artar.
Ali: Öyle oğlum bana yeter de ben birini bana birini babama alıyorum.
Yusuf: Çok şaşırarak, dedim sen 80 yaşındasın baban hâlâ hayatta ise baban 105 yaşında mı oluyor?
Ali: Evet 105 yaşında oluyor. Doğru tahmin ettin. Aslında o istemedi ben ona hediye alıyorum.
Yusuf: Niçin alıyorsun o istememiş zaten.
Ali: Evet istemedi ama dedemin düğünü var düğünde giymesi için aldım.
Yusuf (Gözleri fal taşı gibi çok şaşkın): senin deden de mi yaşıyor.
Ali: Evet, hayatta.
Yusuf: O zaman desene deden 135 yaşında.
Ali: Evet tam 135 yaşında.
Yusuf: O zaman bu yaşta nasıl evleniyor?
Ali: Valla kendisi pek fazla istemiyor ama annesi ve babası evlenmeye mecbur ediyor.
Yusuf: Uzun bir süre düz bakar ve bayılır.
İçeriye güvenlik görevlisi Kerem geçer. Yusuf’u yerde görünücü birden şaşırır ve Yusuf’a doğru koşar
Kerem: Aman allahım! Ne görüyorum ben öyle sanki yerde yatan bir ölü var. Kerem iyi bak oğlum. Belki de yanlış görüyorsun. (Kerem, Yusuf’a doğru yaklaşır. Eline dokunur, başını Yusuf’un sol göğsüne dayar. Göz bebeklerini açarak çok şaşır. Panik yapar, ayaklarına dokunur, gövdesine, başına her tarafına dokunur ama ses yok.
Güvenlik görelisi Dua hanıma seslenir. Dua içeri girer ve Yusuf’u yerde görünce sesiz panikler
Kerem: Aman allahım! Kalbi atmıyor sanki? Dua hanım, 112 çağırın.
Dua: Ne oldu öyle? Vah yavrum vah! Daha ilk günden. ( Telaşla telefon tuşlarına basamaya başlar. 112 acil servisi arar)
Dua: Alo iyi günler buraya acil bir ambulans yollayın çok ağır bir hastamız var. Ne anlamadın? Orası 155 polis mi? Aaa! Çok özür dilerim. Aceleden yanlış tuşlamışım.
Dua:: Alo, alooo iyi günler. Bir hastamız var. Buraya acil bir ambulans yollayın. Adres mi? Hemen veriyorum yazıyor musunuz? 3/G Sınıfının Tiyatrosu Oyunun Mağaza Bölümündeyiz. Çok acil efendim bekliyoruz.
Kerem: İnşallah çok gecikmezler
Dua: Çok acil olduğunu söyledim. Trafik olmazsa iyidir. Vah yavrum vah. İlk günden olacak şey mi Kerem Bey?
Kerem: Demek olabiliyor muş Dua Hanım.
Dua: Ya öyle tabi, kolay değil. İlk gün garibim alışamadan yeri boyladı.
Kerem: Valla yeri boyladı öbür dünyayı mı pek bilemem? Nefes almıyor gibi?
Sağlık ekibi, Ali Çağan, Talha ve Bulem, Beyaz önlüklerle içeri girerler. Bulem, beyaz önlük ve boynunda muayene cihazı ile girer. Ali ve Talha beyaz sağlıkçı kıyafeti ile girerler.
Dua: Sağlık ekibi de geldi. Çok şükür geldiniz.
Talha: Çekilin hanımefendi çekilin lütfen.
Kerem: Ne zamandır öylece yatıyor inşallah veda etmemiştir.
Çağan: Lütfen beyefendi izin verinde doktor işini yapsın.
Talha: Lütfen sizi dışarı alalım. Doktor bakacak.
Dua ve Kerem sahneden çıkarlar. Bulem, muayene etmeye başlar.
Bulem: Önemli bir şey yok bayılmış sadece. Aşırı yorgunluktan olacak. Hadi yardım edin sırt üstü yatıralım. Ayakaltına bir yastık koyalım. Ayaklardaki kan beyne gitsin.
Çağan: Hemen efendim. ( Çağan ve Talha Yusuf’u sırt üstü yatırırlar. Ayaklarının altına yastık koyarlar. Yusuf, az kendine gelir.)
Talha: Kendine gelmeye başladı. Gözlerini açıyor doktor hanım.
Çağan: Beyefendi iyi misiniz?
Talha: Son zamanda bayılmalar çok sık yaşanır oldu. Bende anlamadım?
Çağan: Anlamayacak ne var oyunda bu kadar ezber yaparsa elbet yorgun düşer.
Yusuf, gözlerini açar yanındakileri görünce şaşırır.
Yusuf: Neredeyim ben, siz kimsiniz?
Bulem: Sakin ol Yusuf, şimdi daha iyisin.
Yusuf: Bulem, ne işin var senin burada?
Bulem: Senin için geldim.
Yusuf: Benim için mi? İyi ama neden?
Bulem: Gençler siz çıkabilirsiniz hastanın bir şeyi yok ambulansa geçin bende birazdan geliyorum.
Talha ve Çağan sahneden çıkarlar.
Bulem: Yusuf, epey yorulmuşsun. Bir de stres yapmışsın. Geldiğimde seni baygın gördük.
Yusuf: Evet, haklısın bir daha hatırlamak istemeyeceğim bir gün geçirdim.
Bulem: Ne çabuk geçti yıllar değil mi? Sanki hiç büyümeyecektik, hep çocuk kalacaktık. Oysa daha dün gibi birbirimizle okul bahçesinde oyunlar oynuyorduk, şarkı söylüyorduk, şiirler okuyorduk. Çok çabuk geçti Yusuf.
Yusuf: Çok çabuk geçti, bu saatten sonra zamanın çabuk geçmesi çok önemli değil. Nasıl geçtiği önemlidir.
Bulem: Ne günlerdi, okuldan eve gelirdim. Çok yorulduğumda annemden beni parka götürmesini isterdim. Biliyor musun annem beni hiç kırmazdı, hemen götürürdü. Arada bir büyükannemle büyük babam gelirdi. Sohbetler yapardık. Unutulmaz güzel günler. Dolu dolu ve çabuk geçen yıllar.
Yusuf: Haklısın Bulem, yıllar çabuk geçti, anne ve babanın telefondan çok çocuğa bakması, Ne güzel! büyükanne, büyük babaların bir arada olup sohbet etmeleri. En güzeli de bir çocuğun gözlerinin cep telefonundan çok öğrenmeye bakması şimdi gerçekleri daha iyi görüyorum ama artık çok geç.
Anneler babalar:

A –Şımardığımızda aslında ilgi istemediğimizin ne zaman farkına varacaksınız?
B- Bizi başka çocuklarla kıyasladığınızda üzüldüğümüzün ne zaman farkına varacaksınız?
C –Uygun bir dille konuşarak yanlışlarımızı görebileceğimizi ne zaman anlayacaksınız?
D – Başkalarının yanında yanlışlarımı söylediğinizde utandığımın ne zaman farkına varacaksınız?
E –Küçük hastalıkları yenebilecek güçte olduğuma ne zaman inanacaksınız?
F –Bizden özür dilemenin sizden bir şey eksiltmeyeceğinin ne zaman farkına varacaksınız?
G –Anneler – babalar: siz bizden çok şey istiyorsunuz ama bizim sizden beklediğimiz sadece Sevgi ve Anlayıştır.

Atra Gönül Aslan
Kayıt Tarihi : 13.12.2018 09:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Oyunu sahnelemek isteyen [email protected] adresimden bana ulaşabilir. Oyunun telif hakkı vardır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Atra Gönül Aslan