Şurada boy gösteren ayna da öyle
Yamultarak tutuyor geçmişin günlüğünü
Dönsem sırtımda paslanacak yağmur
Girsem kumuna tersten saplanacak sır.
Okuldan atılanların geliştirdiği haysiyetle
Büyük bir gürültüyle doyurup açlığın karnını
Duvara inanmış çiviye asıyorum aklımı
Her karışık şey gibi rastgele oluyor tüm bunlar
Yıldızsız oteller ağlıyor vestiyer yokluğuna
Kütüphanelerdeki suskunluk ta bundan, dur gülme
Bir adam kalkar yüzmeyi unutmayı seçer
Karaya vurur cesareti ağaç bahçede kalır
Nasıl da durduk yere bir elma, dur düşme!
Tik tak saat sesiydi gözüm, açtım kapadım
Eşyanın hükmettiği anlam da öyle, dur
Paslı bir anlatımdır bu; bıçak ve kın
Küvet dolu, su ikna, kürek şaşkın.
Kayıt Tarihi : 31.10.2012 23:09:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Baha Öztop](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/10/31/ilk-denemede-duvardan-donen-matkaba-agit.jpg)
işte güldüm
:)))))
'matkap'..hımmmmm!..demek sen de marangozsun sevgili Baha!..babamın da vardı matkabı..çünkü o da marangozdu!..neleri mi delerdi matkabıyla,gördüklerimi sayayım:
kapı ve pencerelerin küpeştelerini(reze)takarken tahtaları delerdi..ama hiç görmedim duvarı delmeye çalıştığını:))))))ama şunu söyleyebilirim,benim görmediğim zamanlarda,deldiği başka şeyler de vardı muhakkak!...ah babacığım,yeminle onu çok özledim...özlediğim için de yanına gideeğim kesin...
sen yaz,beni de böyle deli deli konuştur bakiim....kutluyorum sevgiyle...şiirde bir tanesin..
siluet ötekisi olarak başlıyor içimde ve kendim olmaya çabalıyor daima..
13.000 nüfuslu bir kasabaydı o zamanlar..otobüs garajında bugünkü taksilerin yerine o zamanlar yolcu bekleyen faytonlar vardı..faytonları çeken atların sağrısını tam da faytoncunun bir elinde tuttuğu kamçısı ile okşar gibi yaptığı anda , diğer eliyle vork vork vork diye ses çıkaran garip fayton kornasını çaldığı zamanda olan harika bir tabiat olayı vardır..At belki de sahibinin kendisine karşı bu sevecen ilgisine bir karşılık vermek üzere samanla karışık ve faytonlar zamanının caddelere mahsus esansı mahiyetindeki bir yumak güzelliğindeki dışkısını parça parça yola düşürürdü..yazın yakıcı güneşi türkçemizdeki ''at boku gibi kabarmak'' deyiminin hakkını verircesine bir güzel kabarmış hale sokardı bu atın güzelliğinin bir nişanesi olan yumakları..
işte sanırım yakıcı güneşli bir öğle vaktiydi ve ben iki elim cebimde , güneşin iyice küçülttüğü gölgeme sağ ayağımla basarak yürüdüğüm dalgın halimde , yoldaki bu kurayarak kabarmış ve poflaşmış yumağa bir tekme attığım andaki sevincimin bir şiir hali olduğuna inanır ve oradaki kayıtsız eda'mı severdim..
Şairin, şiirinin arkasındaki gördüğüm siluet işte böyle bir siluetti ve o bendim...
matkabım dönüyordu ama delmiyordu
gramofon avrat filminde yusuf kurçenlinin faytoncusunu kimseler bilmiyordu..yusuf kurçenlinin faytoncuyu sabahattin aliden yüreğine nasıl akıttığını anlatsam da kimseler dinlemiyordu..
uf yaw..şiirin arkasında durmak ...ne zor şeymiş meğer...
TÜM YORUMLAR (3)