Üçbeş veya üç altının üstünde yazınızı okudum, dedim kendime...
Her kelimeyi sanki ben yazmışım veya yaşar gibi düşündüm kendimi...
Her kelime veya cümle... Yıllar ve yıllar önce duyduklarım gibiydi...
Yaşadıklarım demek istemedim çünkü tekrarı bir başka olurdu iç dünyamda…
Ama
bu yazıları yazan veya yaşayan veya bulanla aynı kader belki ardımda kalan...
Çok çok uzak güneş doğumlarında veya ay çıkışlarında hep boy gösterdi bende...
Acıyorum artık kelimelere...
Okuyanlara...
Yazanlara...
Ve
kendime...
Zor be hemşerim zor bunları yazmak...
Değil yaşamak...
İşte bu yüzendir acıyı yazmak acıtır insanı… Kanatır... Yılları, ayları, saatleri ve hatta saniyeleri saydırır insana...
Zordu cevap vermesi kadere... Gidenlere... Kalanlara... Kalacaklara... Zordur meram anlatması... Ben yaşadım diyemezsin... Ben gördüm bu yaşamı da diyemezsin... Sadece bakınırsın ben neresinde yok muşum ki biraz ferahlayayım dersin...
Ahde vefa derler ve yıkılırken düşer aniden bu cümleyle insan...
Kaçacak delik bile yoktur kendi karekterinden... Kendinden... Belki de kendinden utanır insan ben yapamam nankörlük der...
Ekmeğini yedim suyunu içtim terini paylaştım ben yapamam geri dönüp pat diye gitmeyi yapamam der yürek...
Sevinçler vardı... Akıtılan gözyaşları vardı bunlar bir hayalet gibi çıkar karşıma bu yüzdendir ben gidemem, ben ölemem, ben benden sonra kalanı yalnız bırakamam...
O yükü kaldıramam der. Der de kendini yer bitirir. yürek...
İnsan yıllarca ezberlediği şarkıları ezberlerini bozup unutabilir mi… Nefret eder mi yıllarca mırıldandığı şarkıdan… Bizim şarkımızdı, bizimdi dediği şarkıyı unutabilir mi?
Hayatı körlemesine itebilir mi… Ne kalacak geride… Nesi kalacak insanın, dağılmış bir ruhla nereye kadar koşacak? Neresi bu ipin sonu? Son süreç ne demek bilmez mi insan? Son şans ne demek görmez mi yürek? Kim kaç kere kaybetmiş de peşinden koşmamış bu kahır zembereğini çözmek için…
Bu yüzden değil midir zorladığımız hayat çıkar kaşımıza da serer atar bizi yere…
Ve yılları ve ayları ve saniyeleri saydırır göz ucuyla dudak kıpırtıları arasında…
Ne diyeyim kendime… Boş ver demek en iyisi mi yoksa en berbat edeni mi?
Çok sevmekse bu kader,
sevmekse kaderi yaşamak,
bozulmasın bu baht,
yaşansın kader sonuna dek…
Ölümse sonuna varmak,
bitmez gene de bu son…
nedir ki ölüm,
yokluktaysa yaşamak…
Çok sevdim be can…
çok sevmek ölümse,
ben öldüm zaten be can…
Umuda bin yol var dediler…
Bin yol…
Bin yol bir umut…
Bin yol bir can…
Bir umut…
Bir can…
Umutla, umuda bir can düştü…
Bir süreç bu…
Beklemek…
Ümit… Yaşam… Yaşamak… Yaşatmak belki de…
Sen bana sevginin sinsi bakışlarını fırlatırken, ben ihanetin baş döndürücü kahrında dolanıyordum…
Geceler uzun ve kimsesiz…
Geceler yorgun…
Gecelerde ben yalnız…
Belki de geceler yalnızdı, yalnız yaşanmak için…
Hangi feryat bu dipsiz kuyudan yankı verecek…
Taş o kadar uzağa gitmiyor ki…
Ses neden bu kadar yakından, ta yüreğimin içinden geliyor… Ta yüreğimin dibinden geliyor… Bu feryat yankısı…
İlk defa kendime yazdım…
Hem de kendi imzamı atarak adresime postalayarak… Gelir mi gelmez mi, işte burası muamma… Merak bu ya, belki gelir, ya gelirse… Belki de gelmez adres yanlışsa gelmez…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 26.10.2009 10:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

çoğu zaman hayâledir yazılan; geçmişte yaşanamayanlara, bazen kendimiz yaşar gibi atılırız içine...
kendi kendinle hasbihâl gibi şiir
güzeldi kutlarım
sevgiyle...şiirlerle kalın
takilmadan okunasi
siirimsi
hatta ondan da öte cezbedici bir anlatim üstad
kutluyor nice güzel edebi eserler yazmaniz dilegi ile
saygilar
Yürek sesiniz ve kaleminiz daim olsun Sn:Yılmaz tebriklerim ve saygımla
TÜM YORUMLAR (4)