İlk Balkanlar gezisi Bölüm 3 – Kavala

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

İlk Balkanlar gezisi Bölüm 3 – Kavala

Kavala’da göze ilk çarpan surlar ve su kemerleri. Sanki yeni yapılmış gibi pırıl pırıl… Her gördüğümüz yer sanki Türkiye’nin bir parçası gibi… Kavala’da arkadaşlarımızın bir kısmı ‘’Aaaa Çeşme’ye benziyor’’, bir kısmı da ‘’Aaaa aynı Foça’ya benziyor’’ demekten kendilerini alamadılar. Önemi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın doğum yeri olması ve Osmanlı döneminde su kemerlerinin yapılması. Rehberimizin anlatımına göre Kavala ismi taşımacılıktan gelen bir isimmiş… 1382 ve 1912’ye kadar Osmanlı yönetiminde kalmış… Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kavala’da doğmuş, ancak daha sonra Osmanlı’nın Mısır Valisi olarak atanmış. Belli bir sure sonra da Osmanlı’ya kafası kızmış isyan etmiş, Kavala’yı Osmanlı’dan geri almış. Bu nedenle Yunanistan’da çok sevilen biri.
Kavala’ya yakınlarında bir köy ve bir göl var, büyükçe bir göl, rehberimiz içinde 32 çeşit balık yetiştiğini söylüyor. (Köyün ismini gürültüden anlayamadım. Yeni bir bölge görmek için turistik geziye çıktığımız halde, turdaki arkadaşlarımız ellerindeli akıllı telefonlardan gözlerini ayıramadı. Çektikleri resimleri paylaştılar, paylaşımlara yapılan yorumları birbirlerine anlatırken ve gösterirken yaptıkları gürültüden rehberin anlattıkları o gürültü arasında boğulup gitti. Kameradan çözebilirim diye düşündüm ama alınan videolardan da anlaşılmıyor.) Tarım ve Balıkçılıkla geçinen bir şehir. 15 şarap fabrikası varmış… Kurabiyesi meşhurmuş…
Kavala’da bir saatlik bir molada deniz kenarında ve merkezi alanlarda dolaştıktan sonra otobüsümüz Selanik’e doğru yola koyuldu.
Yine bayram günü Karadeniz turuna çıkan arkadaşımız fesbook’ta gezi noktalarını paylaşırken sabah Sinop’tan, akşam Samsun’dan paylaşımlar yapınca, ‘’uçakla mı seyahat ediyorsun aradaki şehirleri uçaktan mı gördün’’ diye dalga geçiyorduk. Şimdi kimse bizimle dalga geçmesin diye gezi hızımızı fazla belli etmemeye çalışacağım. Gezimizde namaz kılar gibi camileri ve kiliseleri ziyaret ettikten sonra, diğer zamanlarımız otobüste geçiyor… Sıkışınca tuvalet molası bile vesikaya bağlı…
Selanikteki ilk durağımız Mustafa Kemal’in doğduğu ev oldu. Orada mumyadan yapılmış heykellerini gördük.
Daha sonra Kaleye çıktık. Kaleye çıkarken otobüsten doğru gördüğümüz kilsenin Aziz Pavlos Kilisesi olduğunu söyledi rehberimiz. Yani, savaş sırasında Türk askerlerini saklayan kilise…
Aziz Pavlos Kilisesi, Türk askerlerini saklaya kilise deyince, açıklama yapmadan geçemeyiz.
Biliyorsunuz 1920’den önce Türkler, Rumlar, Ermeniler, Kürtler iç içe yaşayan halklardır. Aynı mahallede, aynı sofralarda, aynı kahvelerde, aynı düğünlerde ve aynı matemlerde ortaktırlar. Zor günlerde birbirlerine destek olmuş sahip çıkmışlardır. Peki sonra ne oldu?
Sonra ulusal devlerler kurulmaya ve savaşlar başladı. Savaşlar halkları birbirine düşman etti. Bunu Bilge Umar’ın İzmir savaşı kitabından yapılacak alıntılarla anlatmaya çalışacağım.
Venizelos, Konstantinos’un kazanması olasılığına karşı kendine yandaş bir iktidar kadrosunun seçilmesini için sağlamak amacıyla genel seçimleri öne alır. 1kasım-14 Kasım 1920 arası seçimler. Parlomento seçimlerinin ardından da Kral kim olacak konusunda halk oylaması yapılır. Sonuç Venizelos için de Yunanistan için de felaketin başlangıcı oldu. Kralcılar: Barış, Çocuklarımız evlerine dönsün, Küçük ama onurlu Yunanistan gibi sloganları işledi. Sandıktan Kral olarak Konstantinos çıktığı gibi, parlemontada da kralcılar 251 koltuk ve buna karşı Venizelosçular 118 koltuk kazanabildi.
Seçimlerden sonra Başkomutan olarak Almancı subay A. Papoulas atandı. (Deneyimden çok taraf olması öne çıktı atamalarda, anlaşıldığına göre) İki başlı bir yapı… Venizelos ve Konstantinos can düşmanı…
Kralcılar, biz barış yapacağız, oğullarını evlerinize geri getireceğiz sloganlarını kullanarak seçime girmiş ve halk bunun için ona onay vermişti Sonra Populos şan ve şeref kazanmak için savaşa devam etti.
Savaş istemeyen halklar, yakın dostlular, iç içe huzurlu yaşamlar olunca, bu huzurun bozulmasına kimse razı olmaz. İşte bu nedenle, savaş istemeyenler, karşı tarafa bilgi vermekten de kaçınmazlar.
Cephe gerisinde halk karşı, cephede askerler terhis beklerken savaş uzamaya başlar, komutanlar bir yıl maaş alamazlar, cephede askerler aç, çıplak, Yunan Komün Partisi sınırlarda ve savaş alanlarda, hatta Türk savaş uçaklarından barış bildirileri atar ve Yunan askerlerine savaşmamayı önerir…
Sonuç olarak; Türk askerleri cepheden geri çekilirken, Yunan askerleri de geri çekilmeye başlıyor.
Aziz Pavlos Kilisesinde olduğu gibi Yunanlılar Türk askerlerini korurken, Türkiye’de de Türkler Yunan sakerlerini korumaya çalışmışlardır. Gerçek olaylar her ne kadar böyle olsa da, savaş isteyen devletler tarihlerinde kahramanlık destanlarını ve ihanet hikayeleri anlatır. Halklar birbirine düşman edilir. Ama ne Türkiyede ister Türk ister Rum olsun yoksullar gene yoksul, zenginler gene zengindir. Aynı şekilde yine Yunanistanda da öyledir… Sınırlar ezilen halkların menfaatleri için değil, sömüren zenginler için çizilmektedir. Hiçbir zengin savaşa dahil olmaz ve savaşta ölmez.
4. Bölümde Manastır’ı anlatacağım.

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 19.7.2016 23:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil