Alkış tuttum işte şiire,
Kadınım terk ettin beni
Kendimin hayasızlığı burktu kalbini
Aktığım terin beli kambur, işçiliği aciz
Estiğim rüzgara değsen, ipinde büyük bir cambaz
Bir kent nasıl paspal ise
İşte öyle giydirdin üstüne
Yağmurdan sonraki toprak
İç hüznümü besleyen koku
Bütün akşam üstleri benim oldu ki
Yüzünü ekşitmiş her gecenin derdi
Akşamın yeri yan cebimde
Ölüm geldiğinde söyleyin
Tacını bıraksın öyle insin
Yatağımda bir afat bir muska
Uyku sabrını çoktan yitirdi
Meydanında değilim ben avazın
Bir nefeslik söylenişinde ben
Bir kelimenin müptelasıyım
Düşüyorum eşiğine ayrılığın
En ürkek halimi çekiyorum üstüme
Ellerim titrek bir zaman çarkına dönüşür
Dönemem bir daha gerisin geri
De ki, boynumla yol gösteririm sana
Ay nasıl düşüyorsa suya
Taş nasıl sekiyorsa, milyon kere uzaklığa
Öyle bakıyorum, şarabın elmadan sarhoşluğuna, sana
Kaç rıhtım kırılır, dalga koparmışsa, de…
Köksal Vural'a
bilmiyorum
hangisinin gözlerine baktım
bir o kadar renginde toprağı sürercesine
Yürek ve akıl işçisi ellerim
Kırk bin kazma kürek sallasınlar yokluğuna
Yar,seninle işlemeli bir yazma oldu yüreğime
Yalnızlığın, -anlatamadığın öpücüklerin…-
Sokak tenhalığındaki bir mırıltıda
Havlusu ıslak bırakılmış bir beden gibi,
Sarmış, kalemin bir sahil kentinin rengini
Yüzüne doymayan kısa anların hatırasıdır
Sazın dili yoktur gecenin üçünde
Ağıt söz kesmiştir
Her kimlik yitiminde, bir beden yine feragat etmiştir…
I.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!