(kafkavari mağdurlarla daraltılmış) öykülerin diplerinde
bir/inin bir/ine düştüğü yerde
sığ yaralar sürtünür durur birbir/ine
düşünce acır
korkularıdır b/ağlayan
bir kabak çiçeği açar cinnetiyle
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
tebrikler ..... değişik bir tad şiiriniz
yeni bir şiirin var mı diye baktım yine.
yine yok.
hepsini yeni gibi okudum yeniden.
yaz artık....
övünç veriyor şiirlerin.
övünç veriyor dost.
sevgilinurdean bu şiirde bir kaç dize beynime saplandı kaldı. bliyorsun bir şiirde okuyucunun beynine saplanacak kadar güçlü dizeler varsa o şiir amacına ulaşmış şiirdir.
düşünce acır
korkularıdır b/ağlayan
bir kabak çiçeği açar cinnetiyle
artık önemi yoktur
sıradan eşsiz duruşun
bu güzel ve etkileyici bölümün altına hemen:
fahişelerin para için seviştiği yalan
demişsin. para karşılığı sevişen kadınlar erkekle değil aldığı parayla paranın miktarı kadar sevişir.
erkek de kadınla seviştiğini sansa da o da parasının değeri kadar parasıyla sevişir.
bunun adı zaten sevişmek değil... sevişmek iki gönlün birleştiği yerde vardır.
karasuyu karasu yargılasın/başkası değil
evet kimse kimseyi yargılamaya hakkı yoktur. o kimse toplumsal ahlakı hiçe saymıyorsa tabii ki...
aşkçılık oynamak bu çağın saplantısı değil
işte bu dize şiirin püf noktası. evet aşkçılık oynama bu çağın saplantısı değil. artık cüzdancılık moda oldu. bazı evlilikler görüyorum düşünmeme bile gerek kalmıyor. evliliğin cüzdanla olduğu açık meydanda.
ama ben yinede birazcık aşkın olması taraftarıyım.
aşk yoksa heyacan yok. heyacan olmazsa sevişmenin tadı tuzu olmaz.
saygılarımla:
rr.akdora
İksir
(kafkavari mağdurlarla daraltılmış) öykülerin diplerinde
bir/inin bir/ine düştüğü yerde
sığ yaralar sürtünür durur birbir/ine
düşünce acır
korkularıdır b/ağlayan
bir kabak çiçeği açar cinnetiyle
artık önemi yoktur
sıradan eşsiz duruşun
fahişelerin para için seviştiği yalan
en beyaz papatya onlarda açar kimbilir
bu iksir içilir
kestirme yoldan kıyıya götürür
delilik ve erdem benzer birbirine
karasuyu karasu yargılasın/başkası değil
içinde yılanlar çıyanlar
ölü balıklar gibi vurur kıyıya şiir
fantezi cinlerini ciddiye alanlardır en sevdalı
hadi aşk olsun adı aşk
yürüsün tekneyi hafiflet (-mek için yükü azalt)
eskimiş aynaları at
bir öyküsü yok artık çağın/ bir yerde başlayıp bir yerde biten
bu iksir hoştur tat
şimdi şiir yazmalı hiç bir şey söylemeyen
yok çağın öyküsü
aşkçılık oynamak bu çağın saplantısı değil
20.12.2007
Nurdan Ünsal
TEBRİKLER DOST,,
MÜKEMMEL ANLATIM,,
EMEĞİNE SAĞLIK,
Mağdurlar bazen öykünün baş kahramanı bazen de öykü dehlizinde figüran.
İki kişi birbirine düşer.
Düşünün iki mağara kaya boşluğunda kavga ediyor.
Sığ da olsa yok yaraları yok aslında, ve kavgadan çıkar sığ yaralar. Birbirbire sürtünmesi şifa değilse derin yaralara gebeder sığ yaralar.
Korku hem bağlar, hem ağlar. Düşünce beyin zonklatır. Duyulan acıdır.. İstersen önemi çok deyiver, ya da nasıl durursan dur. Kasıntı. Sıradan ve sıradanlıkta asaletli. Çünkü kabak çiçeği toprağa hep yakın durmak zorundadır, toprağa yılan gibi yayılımlı bağlı bulunduğu dallardan fazla uzaklaşamaz. En azından o sıradan ve asil duruşa kabak çiçeğine eğilme nezaketini de göstermek gerekmektedir.
(Fahişe deyince aklıma geldi. Şiir dışı anekdot. Sağlıklı diyalog kuran, kuramayan bayların azgınlık ibresini aşağı çekip saldırma risklerini azalttıkları için belki de Tanrı'nın en sevgili kul kategorisinde de yer almaktadırlar)
En beyaz papatya onlarda açar kimbilir
demiş şairimiz. Kimbilir. Öyledir. Delilik ve erdem iki yakası arasında yer alan köprüde suya bakarak dalıp gittim. Delilik ve erdem iki yakası köprüsü altından akan iksirden de bir yudum alma sırasıydı.
Dördüncü bölüm siyah su rüyası, şekli bellli somuta eğilimli. Kara su sorgusu. Yılan ve çıyan. Kıyıya vuran ölü balıklar. Zehirli göl ve nehir. Ve fantezi ciniyle kastedilen doğallık ve sınırsızlık, hadi erdemle deliliği de karıştıralım, ve aşkın adı öyle olsun.
Ayna eskidiyse arka yüzündeki sır bitti yahut cam kurıldı demektir, kendini göremezsin artık atmak zorundasın. Eskimiş ayna yerine suya bakmak daha geçerlidir. Ayna eskidi. Çağ öyküsü, bir yeni öyküyle eskir, atamazsın ama saklarsın. Eh.. bu iksirden de bir yudum. Etti iki.
Söylemekten kaçınarak 'söyleyen' şiir de bir iksirdir.
Söylemekten kaçınarak 'söyleyen' şiir de bir iksirdir.
şimdi şiir yazmalı hiç bir şey söylemeyen
yok çağın öyküsü
aşkçılık oynamak bu çağın saplantısı değil
Dünyada her insanın kendini bulacağı yalın gerçeklerin anlatımı. Yine sizin tarzınızla ve yine etkileyici. Anlamak için sakin kafayla okumalı insan.
Tebrikler, yüreğinize sağlık.
Selam ve saygıyla.
oldukça farklı efendim.beğendim.sezarın hakkı sezara atıfta bulunulmuş gibi.. tebrikler
YÜREĞİNİZE SAĞLIK ŞAİRİM...SONSUZ SAYGILAR GONULDOSTLARINA...
şimdi şiir yazmalı hiç bir şey söylemeyen
yok çağın öyküsü
aşkçılık oynamak bu çağın saplantısı değil
TEPRİKLER
Bu şiir ile ilgili 40 tane yorum bulunmakta