Sabahın erken saatlerinde bir tatil günü Karamürsel arabasıyla yolculuk yapıyorum. Araba oldukça tenha, uykulu gözlerle birkaç kişi var. Etrafımı seyre koyuldum. Sabahın o güzel ışıkları etrafı aydınlatarak hoş bir görünüm oluşturuyor. Denizde yakamozlar parlıyor, yolda arabalar sallana sallana gidiyor. Hemen önümüzde bir kamyonet gitmekte. İçi Pazar eşyası ve sandıklar dolu. Gözüme aracın sağ uç kısmında bir kımıltı ilişti. Örtüsüne sarılmış bir kadın kendisini arabanın hızının soğuğundan korumak için uğraşıyor. Merakla aracın ön kısmını yani şöför mahallini görmek istedim. Bizim araç hızlandıkça o da hızlanıyor. Bir türlü göremiyorum. Bizim araç yolcu almak için durunca kamyonet gözden kayboluyor. Bir müddet sonra yetişiyoruz, arkasından gittiğimiz için yine göremiyorum. Merakım katlanıyor. Mutlaka görmem lazım. Şöför mahalli iki kişilik, acaba içindekiler erkek mi, kadın mı?
Gölcük’e gelince kamyonet sağa doğru dönüş yaptı. Evet, evet içinde iki erkek oturmaktaydı. Kadın anneleri mi, hanımları mı, kızları mı anlamadım ama işte kamyonetin açık olan arkasında kendisini soğuktan, tozdan korumak için çaba harcayarak yolculuk yapmaktaydı. Hem tahminimde yanılmamama sevindim, hem de hala kadının değerinin bu kadar oluşuna üzüldüm. Bu iki duygu birlikte nasıl yaşanırsa öyle işte. Kadınlara eşit hak isteyenlere duyurulur.
Demekki İzmit ile Karamürsel arası epey uzak olmalı ki hayallere kapıldım ve yıllar öncesine gittim. Tarihini hatırlamıyorum, ne için gittiğimizi de hatırlamıyorum. Bir iş için Adapazarı’na gitmiştik. Babam ve ben..işimiz bittikten sonra yola koyulduk, yayan yapıldak belirli bir istikamete doğru gidiyoruz. Babam önde ben arkada yürüyoruz. Etrafımızda arabalar vızır vızır gitmekte, kocaman binaların arasından geçiyoruz. Merakla ve heyecanla etrafıma bakıyorum, babamla aram açılıyor, babam bağırıyor…koşarak yanına gidiyorum. Yanımızda bir kamyon durdu. Bizim Amir amcaydı bu. Nereye gittiğimizi sordu. Babam “ Dörtyol” dedi. “Oraya yayan gidemezsiniz çok uzak hem nereye gideceksiniz” dedi. Evimize yani geldiğimiz yere gideceğimizi söyledik. Kamyonun şöför mahallinde bir kişilik yer olduğunu çocuğun kasaya güzelce gizlenmesini ve üzerini örtmesini söyledi. Hem üşümekten hem de trafikten saklanmasını istedi. Kamyonun kasasına zor bela çıktım. Orada bulduğum bir çuval parçasının içine girip oturdum. Ortalık zifiri karanlık, hor, gür.. gibi araba seslerinden başka ses duymuyorum. Korkumdan üşüdüğümün farkına bile varamıyorum. Epey yol aldık. Durdular ve bana seslendiler “ Recep rahat mısın” “çişim geldi” dedim. Benim inmemi ve hacetimi gidermemi beklediler. Tekrar kamyonun kasasına çıktım, çuvalın içine girdim. “ Hadi geldik in” dediler. Uyuyakalmışım. Çocuk hakkı zaten yok.
“Hocam sen burada ineceksin, top sahası şu evlerin arkasında” dedi Karamürsel arabası şöförü. Teşekkür ederek indim.
Umarım bir gün biryerlerde her şey düzelir.
29.10.2008
Kayıt Tarihi : 29.10.2008 22:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

İki Kişi İki Olay
Sabahın erken saatlerinde bir tatil günü Karamürsel arabasıyla yolculuk yapıyorum. Araba oldukça tenha, uykulu gözlerle birkaç kişi var. Etrafımı seyre koyuldum. Sabahın o güzel ışıkları etrafı aydınlatarak hoş bir görünüm oluşturuyor. Denizde yakamozlar parlıyor, yolda arabalar sallana sallana gidiyor. Hemen önümüzde bir kamyonet gitmekte. İçi Pazar eşyası ve sandıklar dolu. Gözüme aracın sağ uç kısmında bir kımıltı ilişti. Örtüsüne sarılmış bir kadın kendisini arabanın hızının soğuğundan korumak için uğraşıyor. Merakla aracın ön kısmını yani şöför mahallini görmek istedim. Bizim araç hızlandıkça o da hızlanıyor. Bir türlü göremiyorum. Bizim araç yolcu almak için durunca kamyonet gözden kayboluyor. Bir müddet sonra yetişiyoruz, arkasından gittiğimiz için yine göremiyorum. Merakım katlanıyor. Mutlaka görmem lazım. Şöför mahalli iki kişilik, acaba içindekiler erkek mi, kadın mı?
Gölcük’e gelince kamyonet sağa doğru dönüş yaptı. Evet, evet içinde iki erkek oturmaktaydı. Kadın anneleri mi, hanımları mı, kızları mı anlamadım ama işte kamyonetin açık olan arkasında kendisini soğuktan, tozdan korumak için çaba harcayarak yolculuk yapmaktaydı. Hem tahminimde yanılmamama sevindim, hem de hala kadının değerinin bu kadar oluşuna üzüldüm. Bu iki duygu birlikte nasıl yaşanırsa öyle işte. Kadınlara eşit hak isteyenlere duyurulur.
Demekki İzmit ile Karamürsel arası epey uzak olmalı ki hayallere kapıldım ve yıllar öncesine gittim. Tarihini hatırlamıyorum, ne için gittiğimizi de hatırlamıyorum. Bir iş için Adapazarı’na gitmiştik. Babam ve ben..işimiz bittikten sonra yola koyulduk, yayan yapıldak belirli bir istikamete doğru gidiyoruz. Babam önde ben arkada yürüyoruz. Etrafımızda arabalar vızır vızır gitmekte, kocaman binaların arasından geçiyoruz. Merakla ve heyecanla etrafıma bakıyorum, babamla aram açılıyor, babam bağırıyor…koşarak yanına gidiyorum. Yanımızda bir kamyon durdu. Bizim Amir amcaydı bu. Nereye gittiğimizi sordu. Babam “ Dörtyol” dedi. “Oraya yayan gidemezsiniz çok uzak hem nereye gideceksiniz” dedi. Evimize yani geldiğimiz yere gideceğimizi söyledik. Kamyonun şöför mahallinde bir kişilik yer olduğunu çocuğun kasaya güzelce gizlenmesini ve üzerini örtmesini söyledi. Hem üşümekten hem de trafikten saklanmasını istedi. Kamyonun kasasına zor bela çıktım. Orada bulduğum bir çuval parçasının içine girip oturdum. Ortalık zifiri karanlık, hor, gür.. gibi araba seslerinden başka ses duymuyorum. Korkumdan üşüdüğümün farkına bile varamıyorum. Epey yol aldık. Durdular ve bana seslendiler “ Recep rahat mısın” “çişim geldi” dedim. Benim inmemi ve hacetimi gidermemi beklediler. Tekrar kamyonun kasasına çıktım, çuvalın içine girdim. “ Hadi geldik in” dediler. Uyuyakalmışım. Çocuk hakkı zaten yok.
“Hocam sen burada ineceksin, top sahası şu evlerin arkasında” dedi Karamürsel arabası şöförü. Teşekkür ederek indim.
Umarım bir gün biryerlerde her şey düzelir.
29.10.2008
Recep Uslu
Selamlar hocam
Bu güzel anılarını merakla okudum.Hepimizin başından böyle hatıralar geçmiştir.Hemde ne hatıralar bir ömür boyu hardal tanesi kadar hafızada saklar durursun.Hiç değilse yazda Recep hocam gibi bir işe yarasın.Değil mi? hocam.İnşallah bende başlıyayım bari çocukluk hatıraları.
saygılarımla
osman Karahasanoğlu
Sevgili Recep arkadaş. Grup dostlarınla paylaştığın bu olay, şüphesiz ki yüreğinin duyarlılığındandır. Bundan en ufak bir kuşkum yok. Tanık olduğun bu kamyonet olayını savunmak mümkün değil. Ama bizim bölgede yaşananların yanında çerez kalır desem yeridir. Anlatılan olayda hiç olmazsa kadıncağız kamyonetin kasasında kendine bir yer bulmuş. Tek derdi sabahın soğuğundan korunmak...
Şimdi benim de içinde bulunduğum ilginç bir olayı size anlatayım ve bu ülkenin çivisinin neden çıktığını daha iyi anlayarak karşılaştırmasını da değerli okuyucular yapsın. Olayın yaşandığı yıl, Diyarbakır'ın Kocaköy İlçesi'ne bağlı bir köyde çalışıyorum. Günlerden cuma ve eşimle birlikte Diyarbakır’dayız. Yanık Çarşı “Çarşiya şewıti” denilen Pazar yerinden genel gereksinimlerimizi karşıladıktan sonra köye gitmek üzere eşimle birlikte 'yarım otobüs' olarak tabir edilen taşıta biniyoruz. 'biniyoruz' dediysem, öyle koltuklara kurulduğumuzu falan sanmayın. Otobüsün koridoruna dizilmiş olan çimento torbalarının üzerine ilişiyoruz. 'Buna da şükür' demekten başka bir çaremiz de yok zaten. Sağımızdaki koltukta kendine bir yer bulduğunu zanneden altmışlı yaşlardaki kadının kucağında satamayıp köye geri götürmek zorunda kaldığı bir düzine kadar tavuk gıdıklayarak can havliyle kanat çırpıyorlar. Solumuzda hindi ve kazlarıyla başı epeyce dertte olduğu açıkça görülen Afgan giyim tarzıyla da dikkatimizi çeken bir Hacı Baba... Bu Hacı, arada bir yan tarafta oturan yaşlı kadıncağızın çenesine sağlı sollu yumruklar indirerek “kız niye susturmisen o tavuklari?” diye hava basıyor. Oysa kendisi de hindileri susturamıyor. Ama onun çenesine yumruk falan inmiyor. Otobüsün arka kapısı,üst üste istiflenmiş gübre torbalarından dolayı kapalı. Ön kapının hemen girişinde ise iki koyun, iki kuzu ve bir keçi... 'meee, meee! diye meleyerek kendilerini bu insan ve torba yığınlarının arasından kurtarmaya çalıyorlar. Ama çırpınmaları boşuna. İnsanın bile kendini kurtaramadığı bu curcunada zavallı hayvanlar nasıl kurtulacaklardı ki…? “Köylü buna mecbur, bineceği başka bir araç yok” diye düşünmeyin sakın. Komşu köyün otobüsü neredeyse boş gidiyor. Arada rekabet var ya; başka bir köyün aracına niye binsinler ki…
“Ah! Keşke bir trafik ekibi karşımıza çıksa da, iyi bir ceza ile bu rezalete bir dur dese” diye içimden geçiriyorum. Tahminen bir km. kadar yol alıp Mermer Nahiyesi Yolu’na saptıktan sonra yolda bir trafik polisi ekibi durmuyor mu? Çok seviniyorum. Hani halk arasında “dinsizin hakkından imansız gelir”” diye bir tabir vardır. İşte sanki tam da bu olay için üretilmiş bir söz. Neyse… Yolu kesen trafik polislerinden biri şoföre yaklaşıyor ve deyim yerindeyse ilk fırçasını atıyor: “Ne bu lan? İnsan mı, hayvan mı, gübre mi, çimento mu taşıyorsun? Ehliyet ve ruhsatını al ve aşağıya in” dedi. Bizim uyanık şoför dışarıya çıkmaya çalışırken, bir yandan da el çabukluğuyla ruhsatın içine bir adet beşlik (5 Lira) yerleştiriyor. Olayın vuku bulduğu zaman yolcu başına iki buçuk (2,5) lira alınıyordu. “Hah! Şimdi büsbütün yandın oğlum şoför. Polise rüşvet ha!” diye geçirdim içimden. Otobüsün arkasına geçen şoför, “görevli polis” tarafından fırçalanmaya devam ediyor: “Bu kadar yolcu ve yük alınır mı oğlum?” Bunun üzerine şoförün pişkin mi pişkin, çirkin mi çirkin şu sözlerini duyuyoruz: “Valla memur bey, yolcuyu da, yükü de sizin için fazla alıyoruz.”
Sonra ne mi oldu? Kapasitesinin çok çok üstünde yük taşıyan ve her an devrilme tehlikesiyle karşı karşıya olan ve içindekilere adeta ölüm davetiyesi çıkaran otobüs kendi yoluna, can güvenliğimizi sağlamakla yükümlü trafik polisleri de kendi yoluna…
HOŞ BİR ANLATIMDI:KUTLUYORUM...
TÜM YORUMLAR (5)