Sahildeki meyhanede tek başımlayım, lakin masa iki kişilik. Sahile bakan camların kızıllığında melankolinin ağırlığıydı yaşadığım. Kuzeyden esen ağır rüzgârda zamanın ıslığını duyuyorum. Sözcükleri yüklüyorum kaptansız geminin güvertesine sevgilerin dillenmediği. Sessiz sözcüklerin cümleleri seslerini duyurmayı istedikleri limana yolluyorum.
Meyhanenin mahmur havasında sözcük gemisine vira verdim. Sisler arasında ki yolculukta, sırları dökülmüş sözcükler, taze rüzgârlar önünde yol alarak ulaşacağı adayı özlüyor gibi.
Yazgım sönmüş yıldızlar gibi karşımda duruyor. Çileli günlerimin çetelesini tutup, sevgiyi kaybetmenin zulmünü yaşıyorum. Yaşamaktan bıktığım kırık zamanlarda sözcüklerin matemine sarılıyorum.
Dipsizlikte tırmandığım duygu zindanların karanlığında, yüreğimin bir zamanlar eşlik ettiği taze rüzgârlara eşlik edişin arıyorum. Eli boş döndüğüm seferler çoğaldıkça nasipsizliğimin ne olduğunu sorguluyorum.
Bir zamanlar sahip olduğum coşkulu heyecanlarım, uçarı hayallerim nereye gitmişti. Yüreğimin benden vazgeçişini kabullenmelimiydim? Gün batımlarının süzülmüş ışığında içimdeki kin denizinin kabarmasına izin mi vermeliydim? Yoksa saydam sessizliklerde boğulup sinsice keyif mi yapmalıydım.
Çılgın kalabalıktan uzak, yanıltıcı duygulardan sıyrılmayı, haksız neşenin erken arsızlığını hissediyorum. İçimi yavaş yavaş zehirleyen katran karası bir yorgunluk, sizsice gelişen bir hastalık gibi sıklaşan aralarla yokluyor. İçimde erken ölmüş duygularımın cenaze merasimi var.
Geçmişin gözleriyle bakarken şimdiki yaşantıma; içimdeki ateş bu güne kadar bir yaşam sağlamamıştı ama hayatımı da bitirmemişti. Geçmişin sizleri arasında ara sıra kayboluyorum. Gökyüzünün bekleme odasında yalnızlığımla sohbete dalıyorum.
Renksiz, kokusuz, ruhsuz, silik giysiler içinde eriyip kayboluyorum. Görünmek, fark edilmek istemiyorum. Sürprizi, macerayı, heyecanımı yitirdim. Devler ülkesine düşmüş cüce gibiyim. Zalim kralın duygularımı katletmesini seyrediyorum; karşılıklı konmuş aynalarda…
Zindana atılmış mahkûm gibi, vakitsizliklerdeyim. Zamanı ve mekânı aramıyorum. Sadece yağmurun sesinde ki hüznü içime çekiyorum toprak kokusunu da içine katarak.
Nefret, hüzün, hırs, ihtiras dalgaları arasında yorgun kulaçlarla yol kat ediyorum. Soluklanacak hayat bulacak, sessiz sakin bir ada arıyor ruhu bedenim.
Açık denizlerdeyim, pusulasız dümensiz ve kaptansız. Sığınacak liman çok uzaklarda beklide yok.. Susmak bilmeyen gece gündüz çığlık çığlığa martı sesleri. Bekleyene beklendiğini anlatan, özleyene özlemlerini sunan, gidenin ardından ağıt yakan martı sesleri. Eğer olsaydı martı çığlıkları duyulurdu gece gündüz sahile yakın koylarda. Onlarda umudu kesti benden bıraktılar beni yalnızlığımla baş başa.
İsimsiz mezar taşlarının adsızlığının ıssızlığında kendi ölümümün ağıtını yakıyorum. Ölü ruhun yaşayan bedeni, rüyaların kıyılarına vuran şişe içindeki aşk namelerini sayfalarını okuyorum.
Çoktan unuttuğum yitirdiğim iç sesimin kaybolmuşluğundan sesleniyorum. Kaybolduğum fırtınaların dinginliğinde karaya vuruyorum. Yaşarken ölümü tatmak, yaşarken başkası olabilmek, yaşarken yaşadığını hissetmeden kaybolduğum zamanların mekânlarında ıssız limanlara vuruyorum. Faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş duygularımla. Yaşanmamış eskimiş zamanlarda hediyelik hayatları yaşıyorum…
İçimin sükûnetini coşkumun dinginliğini korumak istiyorum. Var olmak için kendi gücümün bütün olanaklarını seferber edip kalabalık içindeki yalnızlığımı yenebilmeliyim. Kumsalda kendi ayak izlerimin yanında başka izlerin eşliğinde yol almalıyım.
Ertelen, geciken korkuların girdabına saplanmak istemiyorum. Yüreğimin sitem dolu sesini duyurmak istiyorum…
Zamanın çarkına takılmış bir kazıktı..belki de kadere kafa tutmaktı gitmemek için kırk sekiz saatlik sürede dakikaları sayarken...6.12.2011....
Fatma AVCI
Fatma Avcı 2Kayıt Tarihi : 9.1.2012 21:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
yazar duygularını ne varsa akıtmış mürekkebinden...
Sığınacak liman çok uzaklarda belki de yok...*
Belki de o liman çok çok yakınınızda siz farkında
değilsiniz...Anlamlı bir betimdi...Kutluyorum...
Düştün, senin düşmen benim düşkünlüğümdü, avuçların kaldırım taşlarında sürgündü, senin sürgünlüğün benim, sonsuzluğuma yapıştı yollarda, bulandım çamura, süzüldüm kırık ışıkların demetlerinde, yıldız kümelerine baktım, kayboldukça kaldırımlarda kaldım, çarpıldı yürüyüşlerim, unutulmaza yazıldı yazgın, hükümsüz sözler geldi ardımızdan, bunaldık, yığıldık dağınık bulutların ardından, sonsuzluk kapısında kaldı seni arayan gözlerim düşme, düşkünlüğümdün yıllara yayılan, gitme diyemem sana, gidişimi ardından durduramam, kalırım karanlıkların gizeminde, gitme yolum çıkmazlarda biter, kalırım sürüncemede alevlerin ortasında, sana dur diyemem, durmalarım yangın yerinde olur, yıkılırım sen bilmezsin karanlıklardaki yalnızlığımı, göz bebeklerim büyür ardından bakmalarımla, sana yalnızlığımdan ses veremem, gömülürüm karanlıklara...
Mustafa Yılmaz
Ant+10
TÜM YORUMLAR (3)