Gece beş, parmaklarımdan kayanlar tuş.
Fransızca öğrenmemi bekleyen bir şarkı
Çok, gerçekten öyle çok uzaklardan geliyor ki...
Yahut kulağım arkaladı bir çeşit duyguyu.
Sindirilemeyecek bir şey yokmuş gibi gelir,
sindirilmesi icap edecek bir şey yokken.
Burnuma kekik kokuları çarpıyor çiğ,
Denize sıfır bir otoyolun refüjünde yetişmiş.
Başım çoğu zaman aşılmaz, erişilmez, volkanik bir Dağ!
Uslu durmaktan incelmiş üst dudağım,
Bahisler açıldı, bahsi açılmışken,
Nerede kaldın kadın?
Kırılmadıysa henüz kırılsın avuç içi camın!
Birilerini kırmamak için tutulur dilim.
Tutmam gerekmeyecek şekilde yetiştirilmeliydim.
Olagelişime küfür damladı, tüh ki damladı!
Pirinçteki taşın nostaljisidir belki...
Artık yoklar farkında mısın?
Nedeninin ayırdında mısın?
O öyle olmuyor işte sözünü buralarda çok duyarsın.
Duymamaya çalış, bunlar hep oligarşi.
Aksi, yanaklarının içine yatay yarıklar bırakır uykunda.
Bir şeyler sürekli büyük resmi tamamlıyor gibi,
Minimal mutluluklar, hazlar ve bir tutam Gestalt.
Zaman kristalini bulduktan sonra yaslayıp sırtımızı bir kayaya
İstirahat etmeliydik sanki.
Göğsümde bir ağaç yere 180°
Mimiklerimi trajikomik yaşamlarda çizdirdim.
Ressamın üç numaralı fırçası venta siyahına bulanık,
Çekin saçlarımı köklerinden ritimli,
Bir çiftçi eliyle masaj yapın bana!
Ekmekçi arabasıyla asıl gezilir dünya,
Belki bir emekli kafası taşımasamda omuzlarımın üzerinde,
Emekçiyi sayarım, üstü de onu sayar ve harcar.
Buralar bir sıcak anlayacağın gibi,
Bilim, negatif kelvinlerde yapılır Jean.
Pudra sürmek hala bazı kültürlerde zayıflık,
Çirkinlik hala cesaret, güzellik hala büyü.
Üzgünüm, buralarda hepimize yetecek kadar yer yok,
İstersen biyosferi kendini besleyecek bir toprakta doğ.
Keşke ağlayarak çözülebilseydi öyle mi sudan problemler?
Kanseri sevişerek yenebilselerdi üçüncü dünya ülkeleri...
Bu yıllarda bakterilerin ve solucanların nesi var bilmiyorum,
Hep soruyorsun da depremi;
Beşinci makinesi Ege'de bir yerde,
Tam bir ada adı, denizaltı veremiyorum.
Tersine mühendislik var adı köle olan topraklarda,
Bundan pek içime sinmeyen bir savaş var diyemiyorum.
Laboratuarlar, kuyruklu uyduların ötesinde,
Asla güneş görmeyen yerlerimiz olacak, dünyanın aksine.
Durum bu ve biraz keyifsizim.
Saydamlık teorisi çalışıyorum, filozof halsizliği bu herhalde.
Döndüğümde ipten geriye, ben yine sana yazarım.
Kayıt Tarihi : 20.8.2022 22:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Okurken birden fazla mekana gideceksinizdir, geçişler sivri olabilir.
![Gökay Yaşar Üzümcü](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/08/20/icimin-uyanmasini-bekliyorum.jpg)
"Yarı uykuda mı başlar?"
Ya da biter...
...
Mesela ben,
Nasıl okumaya başladığımı rüya ile karıştırır, işte o "yarı uykuda" olup bitti diye düşünürüm...
Bilinç ile farkına varmak da öyledir,
Karışır birbirine...
"Ne büyük hata" der, uyanırsın bir anda!
Olup bitmiştir oysa her şey,
Demişti ya birileri... "Atı alan Üsküdar'ı geçti..."
Jean Calvin...
Sanırım o "uyku halini" en iyi kullananlardandı!
Cenevre uyanana kadar işi bitirmişti bile....
Şiir böyle..
"İç Uyanması" bir bakıma..
Tebrikler Genç Şair...
TÜM YORUMLAR (1)