İçimdeki Gerçekler Hikaye

İçimdeki Gerçekler Hikaye

Güneşin bütün güzelliğini sunmaya başladığı ılık bir Haziran sabahı… Önceki gün yaşanan ve bütün kitapseverleri derinden sarsan bir olayın sebep olduğu gergin hava, tüm ülke genelinde etkisini sürdürüyordu. İnsanlar günün sıcaklığına inat, huzursuzluğun hüküm sürdüğü bir çehreye bürünmüştü. Mehmet Sefer Arslanoğlu adlı ünlü bir yazarın “İçimdeki Gerçekler” adlı yeni çıkan kitabındaki denemeler, yıllardır onu ilgiyle takip eden okurlarını derinden üzmüş, akrabalarını ve arkadaş çevresini anlam veremedikleri bir belirsizliğin içine sürüklemişti. Kitaplarını çıkarttığı yayınevi sahibi ve çalışanları öfke içinde olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Ama en çokta ünlü yazarın eşi Rüveyda Hanım yaşananların tarifsiz sancısını yaşıyordu. Yazarın çevirisi yapılmış kitaplarını okuyan ülke dışında ki insanlarda aradan geçen zaman içinde “İçimdeki Gerçekler” kitabına karşı hoşnutsuzluklarını dile getiren mesajlar yollamıştı. Arslanoğlu ise yaşananlar karşısında sessiz kalmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı.
Mehmet Sefer Arslanoğlu yirmi bir yaşında başladığı profesyonel yazarlık serüveninin yirminci yılındaydı. Yirmi yıla roman, öykü, şiir ve denemelerden oluşan on altı kitap sığdırmış, zamanla ülke içinde ve ülke dışında adından sıkça bahsedilen bir yazar haline gelmişti. Çocukluğundan beri ünlü bir yazar olup topluma yön veren insanlardan olmayı hayal etmişti. Gerçekleştirdiği hayalinin yanı sıra, Ankara’da okuduğu üniversitede öğretim görevlisi olarak etrafındaki gençleri de kendisine hayran bırakmayı başarıyordu. Edebiyat çevrelerindeki insanların görüşlerine göre ülkenin en değerli yazarıydı. Bunun karşıtı olarak fikir beyan edenlere onun ilk çıkardığı “Hayal’e İlk Adım” kitabından, son çıkardığı “Avuçlarımdaki Gözler” adlı kitabına kadar bütün kitaplarının birbiriyle yarışırcasına gördüğü ilgiyi kanıt olarak gösteriyorlardı. Ülkede ödül denilince akla ilk gelen oydu. Konferanslarda, özel programlarda ve imza günlerinde yer alması istenen yazarların en başında gelen isimdi. Katıldığı bir televizyon programında “İçimdeki Gerçekler” adlı yeni kitabının gelecek haftalarda okurlarla buluşacağını müjdelemişti.
Arslanoğlu “İçimdeki Gerçekler” kitabının önsüzünde “Bu kitapta okuyacaklarınız benim sizler hakkındaki gerçek düşüncelerimin en net göstergesidir” demişti. Kitapta ilk olarak eşi Rüveyda Hanım’dan bahsetmişti. Eşini aslında sevmediğini, lise yıllarında çok sevdiği birine benzettiği için kendisiyle evlenmek istediğini ve onun kendi gözünde değersiz bir insan olduğunu uzun bir biçimde tasvir etmişti. Şaşırtıcı itiraflarla doldurduğu kitapta ikinci olarak kitaplarını basan yayınevi sahibi Erol Bey hakkındaki düşüncelerini açıklamıştı. Erol Bey’i kitaplardan anlamayan, çok cimri, kibirli ve zevk-sefa düşkünü bir mahlûk olarak nitelendirmişti. Edebiyat çevrelerinde kendinden sonra anılan yazarları teker teker isimleriyle anlatmış, onları kalem tutmaktan aciz, ne yazdığını bilmeyen ahmaklar olarak anlatmıştı. Akrabalarını birer birer seviyesizlik, görgüsüzlük yağmurlarıyla ıslatmış, katıldığı programları düzenleyenleri çıkarcı, bilgi yoksunu insanlar olarak sunmuştu okurlara. Okurları ise, kendileri yazamadığı için kitapları alan paralı köleler olarak kitabında yer vermişti. Kitabı henüz okumamış olanlar söyleyenlere gülen gözlerle bakmış, söyleyenleri şaka yapıyor zannetmişti. Ama kitabı alıp okuduklarında kendilerine de dokunan yazılarla karşılaşmışlar ve yazılanlara karşı gösterilen tepkilere destek vermişlerdi.
Haftalarca Arslanoğlu’nun neden böyle bir kitap yazmış olduğuna dair tartışma programları düzenlenmiş, yapılan tartışmalara kitapta ismi geçen ve ağır hakaretlere maruz kaldığını düşünen kişilerde ortak edilmişti. Bütün tartışmaların sonucu aynı yerde buluşuyordu: “Şöhretin, zenginliğin, el üstünde tutulmanın sorumluluğunu ve ağırlığını taşıyamamasının sonucu olarak kişiliğinde onulmaz bir sarsıntı meydana gelmiştir.” Herkes bu kitabın onun yazarlık hayatının sonunu hazırladığını söylüyordu. Eşi Rüveyda Hanım evlendikten sonra çıkardığı bütün kitapları önce kendisinin okuduğunu ve kendisinin görüşlerine göre küçük değişiklikler yapıp son halini verdiğini söylemişti. Son kitabında ise kendisinin okumak istemesine rağmen eşinin izin vermediğini ve herkesten yaşananlardan dolayı özür dilediğini söylemişti. Daha önce Arslanoğlu’nun kitaplarının basılmadan önceki ilk okuyucularından olan yayınevi sahibi Erol Bey, Arslanoğlu’nun yeni kitabının basım için hazır olduğunu fakat kendisine hiçbir şekilde piyasaya çıkmadan okutamayacağını söylediğini belirtmiş ve kendisinin ona güvendiği için tereddütsüz bunu kabul ettiğini söylemişti. Ayrıca basımdan anlayan Arslanoğlu’nun kitabı çalışanların olmadığı saatlerde sadece kendisinin basmak istediğini ve bunu da aynı şekilde kabul ettiğini söylemişti. Bütün bu olanlar karşısında onun insanların duygularıyla oynayan büyük bir yalancı olduğu toplum tarafından iyice benimsenmişti.
Arslanoğlu tepkilere karşı sessiz kalmaya devam etmişti. Yıllardır aynı yastığa baş koyduğu, beraber uyuyup beraber uyandığı eşi Rüveyda Hanımla kitaptaki yazdıkları yüzünden mahkeme salonunda eşinin boşanma talebi üzerine bir araya gelmiş ve on yedi yıllık evliliklerinin nihayetine yine hiçbir tepki vermemişti. Hakkında “İçimdeki Gerçekler” kitabından dolayı açılan birçok hakaret davasında davacıların konuşmalarını sessizce dinlemiş ve sadece verilen karara razı olduğunu belirtmek için konuşmuştu. Üniversitedeki görevinden de gelen yoğun tepkiler sonucunda istifa etmiş ve evinde aylarca yalnız başına yaşamıştı. Memleketi Aksaray’a gitmeyi düşündüyse de orada da yoğun bir tepkiyle karşılaşacağını bildiğinden bu düşüncesinden vazgeçmişti. Yalnızlığını sadece, ara sıra evine gelen, Ankara’da ulusal bir radyoda “Bir Şiir Yalnızlığı” adlı programı sunan kuzeni Murat Rüzgârlı susturuyordu.
Aradan geçen bir yılın ardından Arslanoğlu, eşinden ayrılmasına, arkadaşları ve akrabalarınca dışlanmasına ve ülke genelinde kötü insan olarak algılanmasına sebep olan kitabını eline almış, akşamın zifiri karanlığında kuzeni Murat’ın çalıştığı radyoya doğru yol almıştı. Murat programının başlamasına az bir süre kala gelen kuzeni Mehmet Sefer’i neden gelmiş olabileceği düşünceleri içinde buyur etmişti içeriye. Murat kuzeninin yaptığı açıklamalar karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor ve istemeyerekte olsa programına başlayarak konuşmalarına ara veriyordu. Üç saatlik programının ardından Murat, Mehmet Sefer’i evine davet etmişti. Sabah vaktine kadar onun çoğaldıkça daha çok şaşırtan konuşmalarını dinlemiş ve uykusuz geçen gecenin ardından kahvaltı sofrasında gece boyu üzerinde durdukları sorunun çözümü için konuşmaya başlamışlardı. Çözüm kendisinin programıydı. Bugünkü programında kuzeni Mehmet Sefer’le aralarında geçen konuşmalardan bahsedecek, ertesi gün ise kendisini canlı yayına çıkarıp konuşturacaktı. İnsanların artık ona iyi gözle bakmadıklarını bildiğinden onun kitaplarında yer almayan, yeni yazmış olduğu şiirlerden okuyacak ve şiirlerin sahibinin yarın kendisinin canlı yayında konuğu olacağını aynı zamanda bu yazarın kuzeni Mehmet Sefer hakkında bilinmeyen çok önemli açıklamalar yapacağını söyleyecekti. Önce kuzeninin boşandığı eşi Rüveyda’yı sonra yayınevi sahibi Erol Bey’i, Aksaray’daki akrabalarını daha sonra ise yine kuzeninin “İçimdeki Gerçekler”’den önce çok yakın arkadaşlıkları olan yazarları telefonla teker teker arayarak, bugün ve yarın kendi programını dinlemeleri gerektiğini söylemişti.
“Bir Şiir Yalnızlığı” başlamış, Murat planladığı gibi önce onun bilinmeyen yeni şiirlerinden okumuş, okuduğu şiirlerin sahibi olan şairin adını yarın açıklayacağını ve bu şairin çıkardığı son kitapla büyük tartışmalara sebep olan Mehmet Sefer Arslanoğlu hakkında bilinmeyen gerçekler açıklayacağını söylemişti. Ertesi gün kahvaltıdan sonra ilk işi önceki gün programını dinlemeleri için ısrar ettiği kişileri aramak olmuş, onları programını dinlemeleri için beklediğini tekrar söylemiş ve unutmamaları için rica etmişti.
Beklenen saat gelmişti. Murat o hoş sesiyle programına yine kuzeninin bilinmeyen şiiriyle başlamıştı. Onlara konuğunun kim olduğunu yayınlayacağı iki şarkının ardından söyleyeceğini ama öncesinde hakkında bilinmeyenlerin açıklanacağı Mehmet Sefer Arslanoğlu’nun “İçimdeki Gerçekler” adlı büyük tartışmalara yol açmış kitabının, bütün dinleyenlerce ellerine almasını rica etmişti. Şarkıların ardından Murat:
“Evet, sevgili dinleyenler! Elinizdeki kitabı ters çevirin ve kitabının arka tarafındaki ilk sayfayı dikkatli bir şekilde okuyun. Üzerinde dikkatlice düşünün. Programımın üçüncü saatinde Mehmet Sefer Arslanoğlu ve elinizdeki kitabı hakkında çok önemli açıklamalar yapacak konuğum sizlerle olacak…”
Murat programın son saatine girildiğinde kitabın son sayfasında yazan cümlelerle ilgili yüzlerce mail ve mesaj geldiğini, canlı yayın telefon numarasının aynı anda birçok kişinin yayına katılmak istediğinden dolayı işlevini yitirdiğini söylemişti. Beklenen anın geldiğini söylemiş ve konuğunun Mehmet Sefer Arslanoğlu olduğunu söylemişti. Onun ne kadar büyük bir insan olduğunu düşünceleri içinde sözü kendisine bırakmıştı. Mehmet Sefer hiçbir şey söylemeden “İçimdeki Gerçekler”’in son sayfasında yazanları okumaya başlamıştı:
“Bu kitapta okuduklarınızın tamamı şu an okumakta olduğunuz sayfa dışında tamamen gerçek dışıdır. Kitapta adı geçen ve hakkında bir kelime bile olsa söylenen bütün insanları yazanların aksine çok sevdiğimi belirtmek isterim. Öyle tahmin ediyorum ki hiçbiriniz bu sayfayı okuyacak kadar sabredemeyeceksiniz. Gerçeği ise ölüm kapımızı çalmamışsa bir yıl sonra çıkıp ben açıkladığımda öğreneceksiniz. Şu an okuduğunuz sayfayı daha önce okumuş olsaydınız ben asla iyi bir yazar olmamış olacaktım ve yine okumuş olsaydınız bu benim son kitabım olmuş olacaktı. Ama şimdi gerçekten iyi bir yazar olduğumu düşünüyorum. Eşimin benden ayrılacağını, dost bildiğim insanların benden sorgusuzca kopacağını ve çok yalnız kalacağımı tahmin ediyorum. Bu olayın bir insanın ölümüne sebep olacağını bilseydim bile hiçbir şekilde açıklamayı düşünmeyeceğimi bilmenizi isterim. Dediğim gibi hepinizi aslında çok seviyorum ve umuyorum ki her şey eskisi gibi güzel olacak. Bu kitapla ulaşmak istediğim hedeflere tamamen ulaştığımı düşünüyorum. Neden böyle bir kitap yazdığıma gelince, bir hafta sonra ölüm kapımızı çalmamışsa öğreneceksiniz inşallah. Şimdilik hepiniz esen kalın.”
Bir hafta boyunca yapılan programlarda yazar arkadaşları ondan övgüyle bahsetmiş ve defalarca yaptıkları hatadan dolayı özür dilemişti. Eskiden olduğu gibi radyolarda onun şiirleri geceyi güzelleştiriyordu. Yayınevi sahibi Erol Bey onun gibi değerli bir insanın kitaplarını basmış olduğu için kendisini çok şanslı hissettiğini, bundan sonra da onun kitaplarını basmaktan onur duyacağını söylemiş ve kapattığı bütün kapıları ardına kadar açmıştı ünlü yazara. İstifa etmek zorunda kaldığı üniversiteye, gelen yoğun istek üzerine döneceği söylenmişti. En çok merak edilen konuda ise açıklamayı Rüveyda Hanım yapmış, tekrar evlenmeye karar verdiklerini açıklamıştı. Kitapları gerçeklerin açıklandığı günün ertesinde yine kitapçılarda ilgiyle takip edilmeye başlamıştı. Bütün bunlar olurken herkes kitabın son sayfasında yazanların neden boş bırakılan iki sayfadan sonra yer aldığının ve merakla kitabın neden yazıldığının açıklanacağı anı bekliyordu.
Mehmet Sefer Arslanoğlu güzel bir günün öğle saatlerinde basın toplantısı yapacağını duyurduğu yerdeydi. Cevabı beklenen soruyu toplantının sonunda açıklayacağını, öncesinde diğer merak edilen sorular varsa onları cevaplayacağını söylemişti. Ülkede birçok kanalın canlı yayınla ekranlara getirdiği toplantıda Arslanoğlu “Yeni bir kitap hazırlığı var mı? ” sorusuna yakın bir zamanda “Yeni Bir Sefer” adlı romanının raflarda yerini alacağını söylemiş ve neden böyle bir kitap yazdığını açıklamaya başlamıştı:
“Bizim toplumumuzda tamamlanması gereken bir eksiklik olduğunu gördüm: Sabretmek. Evet, olumsuz bir durum veya olay karşısında nedense tahammül sınırlarımızı zorlayıp, yaşanan olayın sonunu bekleyemiyoruz. Sonuç: Yaptığımız yargısız suçlamaların ezikliğini yaşıyoruz. Bu kitapla bu eksikliğin giderilmesinin gerekliliğini göstermek istedim.”
—Sayın Arslanoğlu, bu insanlara katıldığınız bir programda veyahut imza gününde verebileceğiniz basit bir mesaj değil mi sizce? Neden büyük tartışmalara sebep olan bir yolu seçtiniz?
—Çünkü; Bir musibet bin nasihatten iyidir.

Mustafa Keleş
Kayıt Tarihi : 9.3.2008 17:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Başta kendim olmak üzere arkadaşlarımda,çevremde kısacası toplumuzda gördüğüm bir eksikliğin giderilmesi gerekliliğini nasıl insanlara gösterebilirim dedim.Sabır eksikliğinin nelere yol açabileceğini uzun uzun düşündüğün vakit böyle bir öykü çıktı ortaya.Hayatımnda yazdığım ikinci öykü olduğunu belirtmek isterim.İnşallah beğenmişsinizdir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

TÜM YORUMLAR (1)